Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.
24 Nisan 1972’de proletarya partisini kuran kadrolar, başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere öğrenci gençliğin anti-emperyalist eylemlilikleri içerisinde yer aldılar. ABD emperyalizminin 6. Filosuna karşı eylemliliklerde, köylülüğün toprak işgallerinde, işçi sınıfının grev-direniş ve işgallerinde, özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi içerisinde yetişen, yetkinleşen bu kadrolar, komünist partisini kurdular.
Proletarya partisinin kurucusu İbrahim Kaypakkaya, resmi ideoloji ile hesaplaşma içerisine girmiş, Kemalist ideolojiyi, Kürt ulusal sorununu, Ermeniler başta olmak üzere azınlık ulusların durumunu vb. incelemiş ve proleter hareketin tüm bu sorunlara getirdiği çözüm önerilerini ortaya koymuştur.
Dönemin koşulları içerisinde kurucu kadrolar, Türkiye devriminin sorunlarına çözümler ürettiler ve devrimin yoluna dair tezler ileriye sürdüler.
Egemen ulus anlayışından ve resmi ideolojiden kökten bir kopuş yaşandı. Kopuş sadece teorik düzlemde olmadı. Pratikte de yaşandı.
51 yıl önce ortaya konan bu tezler, bugün birçok kesim tarafından kabul görmekte, savunulmaktadır.
Proletarya partisinin 51. yılını kutladığı koşullarda TC devleti de kuruluşunun 100. yılını kutlamaktadır. Bugün de Cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken Proletarya partisinin görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor. Proletarya partisinin kurucu ve kuramcıları, TC devletinin kuruluş ideolojisiyle hesaplaşmakla “işe” başlamışlardır.
Çünkü burjuva ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemden köklü bir kopuş sağlamak mümkün değildir.
Kemalist ideolojinin TC devletinin kuruluş yıllarından başlayarak sol üzerinde yarattığı baskı ve hegemonya, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde başlatılan ideolojik mücadele sonucu bertaraf edilebilmiştir.
TC devletinin yüz yıllık tarihi boyunca reformist ve parlamenterist güçler, demokrasi ve özgürlük adına CHP’den medet ummuşlardır. Son 21 yıldır da AKP hükümetinin en az 10 yıllık idaresine umutla bakmışlardır. Nihayet AKP’nin İslamcı faşist yüzü kitleler nezdinde açığa çıkmaya başladığı koşullarda, bu kez de “umut” olarak tekrar CHP sunulmaktadır.
Seçimler yaklaştıkça “Millet İttifakı” denilen ve burjuvazinin muhalif kliğini oluşturan hakim sınıf temsilcilerinin hükümet olması durumunda “baharın geleceği” olacak beklentisi içerisindedir bu çevreler.
Burjuva ideolojisinden beslenen bu reformist ve parlamentaristlerin yanlışları esas olarak Kemalizm konusundaki görüşleridir. Kemalizm ideolojisiyle bir türlü hesaplaşamamaları Kemalistlerin ardında hizalanmalarına yol açmaktadır. Bir kez daha üstüne basarak belirtelim ki, Türkiye koşullarında kurucu devlet ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemle bağları koparmak mümkün değildir.
Özellikle siyasal İslamcı anlayışlara -bugün açısından AKP iktidarına- karşı alternatif olarak Kemalizm bir seçenek olarak sunulmaktadır. Bu aldatıcı, anti-MLM anlayışlara karşı ideolojik mücadeleyi sürdürme görevi proletarya partisinin omuzlarındadır. Proletarya partisi, Türkiye ve T.Kürdistanı’nda Kemalizm’e karşı da
mücadele yürütmek zorundadır. Çünkü yaşadığımız coğrafyada siyasal İslam ezilen halkların birleşik mücadelesi için bir engel ve dağıtıcı bir rol oynamaktadır. Ama ülkemiz açısından bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir.
Kemalizm; tekçidir, Türkçüdür. Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok saymanın, yok etmenin ideolojisidir.
24 Nisan güneşi “kader planı”na karşı mücadele sıcaklığıdır!
Proletarya partisinin kuruluşunun 51. yılını kutlandığı bu süreçte Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda geniş kitleler yaygın bir işsizlik, yoksulluk dahası açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. En son yapılan araştırmalara göre enflasyon üç haneli rakamlara tırmanmıştır. Enflasyon TÜİK’e göre % 55, ENAG’a göre ise % 126’dır. Türk-İş’in araştırmasına göre Mart ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 590, yoksulluk sınırı ise 31 bin 241 lira olmuştur.
Son bir yılda gıda artış oranı % 94.62 olarak gerçekleşmiştir. Yoksul halk çöplerden yiyecek toplamaya mahkum edilmiş durumdadır. Bu durum, AKP-MHP faşist iktidarı döneminin “başarısı” olmakla birlikte, halkın cumhuriyetin yüzyıllık tarihi boyunca sürekli ekonomik krizlerle, yoksullukla ve hatta açlıkla sınandığı da bir gerçektir.
AKP-MHP faşist iktidarı halk kitlelerine yaşattığı yoksulluğu ve açlığı gizlemek için şovenizmi körüklemekte, bununla da yetinmeyerek Kürt halkının ulusal demokratik taleplerine yönelik inkar, gözaltı, tutuklama ve katliamlar, sınır ötesi ve ülke içerisinde devam etmektedir.
Rojava’ya, Irak Kürdistanı’na yönelik işgal saldırısı sürmektedir. Irak Kürdistanı’nda Zap, Avaşin ve Haftanin’de gerillaya karşı kimyasal kullanılmaktadır.
Ülke adeta bir hapishaneye dönüştürülmüş, tutsaklara işkence günlük bir uygulama haline gelmiş durumdadır. Kadın ve LGBTİ+lara yönelik saldırılar, cinayetler devam etmektedir. Doğaya yönelik yağma alabildiğine artmış durumdadır.
Başta Alevi inancı olmak üzere ezilen inançlara yönelik baskılar sürmektedir. İşçi sınıfı, kendisine dayatılan güvencesiz, sendikasız çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı, çoban ateşi gibi küçük küçük ve bölgesel de olsa işgal, grev ve direniş içerisindedir.
Tüm bu gerçeklere rağmen muhalif burjuva kliklerinin sözcüleri sokağı değil, sandığı önermekte ve “az kaldı gidecekler” propagandası yaparak halka yalan söylemekteler. “Tayyip’in gitmesiyle nefes alınacağı”, “yeni baharlar” geleceği büyük bir yalandır. Yüz yıllık TC devletinin tarihi işçi sınıfının, emekçilerin nefes alma yerine sınırsız sömürü, baskı ve açlığın pençesi altında geçmiştir. Hal böyleyken “arabanın şoförünün” değişmesiyle sorun çözülmeyecek, gelen gideni aratacaktır.
Çünkü TC devletinin kendisi Türk hakim sınıflarının işçi ve emekçi halk üzerinde bir baskı ve sömürü aygıtından başka bir şey değildir.
Bu gerçeği 6 Şubat tarihli Maraş merkezli depremler sonrasında bir kez daha gördük. Devlet, depremzedelere yardım etmek yerine camilerden sela okutmaktan ve yardıma gidenleri engellemekten başka bir şey yapmamıştır. On binlerce insan göz göre göre bilinçli ve planlı bir şekilde katledilmiştir.
Depremler, TC devletinin sınıfsal fıtratını net olarak ortaya koymuştur.
Tüm bu yaşadıklarımız, coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçi halkı için bir “kader planı” değildir. Halkın kendisine dayatılan bu yaşam koşullarına karşı örgütlenmesi ve mücadele etmesi gerçek çözümün anahtarıdır.
Deprem sürecinde bir kez daha gördük ki, halk kendi yaralarını kendisi, devrimci demokratlarla, gönüllülerle sarmaktadır. Devletin elini uzatmadığı koşullarda insanlar yanıbaşında komşusunu, dayanışma için gelenleri, devrimcileri ve yurtseverleri görmüştür.
Türkiye ve Türkiye Kürdistanı halkı kendisine yaşatılan bu katliamlara, sömürü ve baskıya karşı mücadele iradesine sahiptir. 24 Nisan güneşi, 50 yılı aşkın bir süredir halkın kurtuluşu için mücadele ediyor ve halka dayatılan “kader planı”na karşı güneşin sıcaklığını taşıyor.
51 yıllık mücadele tarihi, bu mücadelede büyük bedellerin verildiği bir savaş ve mücadele tarihidir. 24 Nisan’da yükselen güneşin tarihi, bir savaş ve mücadele tarihidir.
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.