Cumartesi Mart 15, 2025

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

24 Nisan 1972’de proletarya partisini kuran kadrolar, başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere öğrenci gençliğin anti-emperyalist eylemlilikleri içerisinde yer aldılar. ABD emperyalizminin 6. Filosuna karşı eylemliliklerde, köylülüğün toprak işgallerinde, işçi sınıfının grev-direniş ve işgallerinde, özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi içerisinde yetişen, yetkinleşen bu kadrolar, komünist partisini kurdular.

Proletarya partisinin kurucusu İbrahim Kaypakkaya, resmi ideoloji ile hesaplaşma içerisine girmiş, Kemalist ideolojiyi, Kürt ulusal sorununu, Ermeniler başta olmak üzere azınlık ulusların durumunu vb. incelemiş ve proleter hareketin tüm bu sorunlara getirdiği çözüm önerilerini ortaya koymuştur.

Dönemin koşulları içerisinde kurucu kadrolar, Türkiye devriminin sorunlarına çözümler ürettiler ve devrimin yoluna dair tezler ileriye sürdüler.

Egemen ulus anlayışından ve resmi ideolojiden kökten bir kopuş yaşandı. Kopuş sadece teorik düzlemde olmadı. Pratikte de yaşandı.

51 yıl önce ortaya konan bu tezler, bugün birçok kesim tarafından kabul görmekte, savunulmaktadır.

Proletarya partisinin 51. yılını kutladığı koşullarda TC devleti de kuruluşunun 100. yılını kutlamaktadır. Bugün de Cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken Proletarya partisinin görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor. Proletarya partisinin kurucu ve kuramcıları, TC devletinin kuruluş ideolojisiyle hesaplaşmakla “işe” başlamışlardır.

Çünkü burjuva ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemden köklü bir kopuş sağlamak mümkün değildir.

Kemalist ideolojinin TC devletinin kuruluş yıllarından başlayarak sol üzerinde yarattığı baskı ve hegemonya, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde başlatılan ideolojik mücadele sonucu bertaraf edilebilmiştir.

TC devletinin yüz yıllık tarihi boyunca reformist ve parlamenterist güçler, demokrasi ve özgürlük adına CHP’den medet ummuşlardır. Son 21 yıldır da AKP hükümetinin en az 10 yıllık idaresine umutla bakmışlardır. Nihayet AKP’nin İslamcı faşist yüzü kitleler nezdinde açığa çıkmaya başladığı koşullarda, bu kez de “umut” olarak tekrar CHP sunulmaktadır.

Seçimler yaklaştıkça “Millet İttifakı” denilen ve burjuvazinin muhalif kliğini oluşturan hakim sınıf temsilcilerinin hükümet olması durumunda “baharın geleceği” olacak beklentisi içerisindedir bu çevreler.

Burjuva ideolojisinden beslenen bu reformist ve parlamentaristlerin yanlışları esas olarak Kemalizm konusundaki görüşleridir. Kemalizm ideolojisiyle bir türlü hesaplaşamamaları Kemalistlerin ardında hizalanmalarına yol açmaktadır. Bir kez daha üstüne basarak belirtelim ki, Türkiye koşullarında kurucu devlet ideolojisi olan Kemalizm’le hesaplaşmadan sistemle bağları koparmak mümkün değildir.

Özellikle siyasal İslamcı anlayışlara -bugün açısından AKP iktidarına- karşı alternatif olarak Kemalizm bir seçenek olarak sunulmaktadır. Bu aldatıcı, anti-MLM anlayışlara karşı ideolojik mücadeleyi sürdürme görevi proletarya partisinin omuzlarındadır. Proletarya partisi, Türkiye ve T.Kürdistanı’nda Kemalizm’e karşı da

mücadele yürütmek zorundadır. Çünkü yaşadığımız coğrafyada siyasal İslam ezilen halkların birleşik mücadelesi için bir engel ve dağıtıcı bir rol oynamaktadır. Ama ülkemiz açısından bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir.

Kemalizm; tekçidir, Türkçüdür. Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok saymanın, yok etmenin ideolojisidir.

24 Nisan güneşi “kader planı”na karşı mücadele sıcaklığıdır!

Proletarya partisinin kuruluşunun 51. yılını kutlandığı bu süreçte Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda geniş kitleler yaygın bir işsizlik, yoksulluk dahası açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. En son yapılan araştırmalara göre enflasyon üç haneli rakamlara tırmanmıştır. Enflasyon TÜİK’e göre % 55, ENAG’a göre ise % 126’dır. Türk-İş’in araştırmasına göre Mart ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 590, yoksulluk sınırı ise 31 bin 241 lira olmuştur.

Son bir yılda gıda artış oranı % 94.62 olarak gerçekleşmiştir. Yoksul halk çöplerden yiyecek toplamaya mahkum edilmiş durumdadır. Bu durum, AKP-MHP faşist iktidarı döneminin “başarısı” olmakla birlikte, halkın cumhuriyetin yüzyıllık tarihi boyunca sürekli ekonomik krizlerle, yoksullukla ve hatta açlıkla sınandığı da bir gerçektir.

AKP-MHP faşist iktidarı halk kitlelerine yaşattığı yoksulluğu ve açlığı gizlemek için şovenizmi körüklemekte, bununla da yetinmeyerek Kürt halkının ulusal demokratik taleplerine yönelik inkar, gözaltı, tutuklama ve katliamlar, sınır ötesi ve ülke içerisinde devam etmektedir.

Rojava’ya, Irak Kürdistanı’na yönelik işgal saldırısı sürmektedir. Irak Kürdistanı’nda Zap, Avaşin ve Haftanin’de gerillaya karşı kimyasal kullanılmaktadır.

Ülke adeta bir hapishaneye dönüştürülmüş, tutsaklara işkence günlük bir uygulama haline gelmiş durumdadır. Kadın ve LGBTİ+lara yönelik saldırılar, cinayetler devam etmektedir. Doğaya yönelik yağma alabildiğine artmış durumdadır.

Başta Alevi inancı olmak üzere ezilen inançlara yönelik baskılar sürmektedir. İşçi sınıfı, kendisine dayatılan güvencesiz, sendikasız çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı, çoban ateşi gibi küçük küçük ve bölgesel de olsa işgal, grev ve direniş içerisindedir.

Tüm bu gerçeklere rağmen muhalif burjuva kliklerinin sözcüleri sokağı değil, sandığı önermekte ve “az kaldı gidecekler” propagandası yaparak halka yalan söylemekteler. “Tayyip’in gitmesiyle nefes alınacağı”, “yeni baharlar” geleceği büyük bir yalandır. Yüz yıllık TC devletinin tarihi işçi sınıfının, emekçilerin nefes alma yerine sınırsız sömürü, baskı ve açlığın pençesi altında geçmiştir. Hal böyleyken “arabanın şoförünün” değişmesiyle sorun çözülmeyecek, gelen gideni aratacaktır.

Çünkü TC devletinin kendisi Türk hakim sınıflarının işçi ve emekçi halk üzerinde bir baskı ve sömürü aygıtından başka bir şey değildir.

Bu gerçeği 6 Şubat tarihli Maraş merkezli depremler sonrasında bir kez daha gördük. Devlet, depremzedelere yardım etmek yerine camilerden sela okutmaktan ve yardıma gidenleri engellemekten başka bir şey yapmamıştır. On binlerce insan göz göre göre bilinçli ve planlı bir şekilde katledilmiştir.

Depremler, TC devletinin sınıfsal fıtratını net olarak ortaya koymuştur.

Tüm bu yaşadıklarımız, coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçi halkı için bir “kader planı” değildir. Halkın kendisine dayatılan bu yaşam koşullarına karşı örgütlenmesi ve mücadele etmesi gerçek çözümün anahtarıdır.

Deprem sürecinde bir kez daha gördük ki, halk kendi yaralarını kendisi, devrimci demokratlarla, gönüllülerle sarmaktadır. Devletin elini uzatmadığı koşullarda insanlar yanıbaşında komşusunu, dayanışma için  gelenleri, devrimcileri ve yurtseverleri görmüştür.

Türkiye ve Türkiye Kürdistanı halkı kendisine yaşatılan bu katliamlara, sömürü ve baskıya karşı mücadele iradesine sahiptir. 24 Nisan güneşi, 50 yılı aşkın bir süredir halkın kurtuluşu için mücadele ediyor ve halka dayatılan “kader planı”na karşı güneşin sıcaklığını taşıyor.

51 yıllık mücadele tarihi, bu mücadelede büyük bedellerin verildiği bir savaş ve mücadele tarihidir. 24 Nisan’da yükselen güneşin tarihi, bir savaş ve mücadele tarihidir.

5458

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar