Cumartesi Nisan 26, 2025

Politik gerilik ve yetmezlik…

Geçen sayımızda okuma ve özellikle yazma faaliyetine uzak duruşumuz üzerine bir şeyler söylemeye çalışmıştık. Bu alabildiğine ilişkili iki başlıktaki geri durum, başka bir dizi çalışma-önlem-öneri vb.nin yanında pratik müdahale ve çeşitli kararların alınması ile tersine çevrilebilir.

Dönemsel olarak ya da faaliyet alanları özgülünde yoğunlaştığımız zamanlar olsa da bütünlüklü ele alma ve sonuçları kolektifimize mal etme anlamında beklenen tablonun gerisinde olduğumuz kabul edilmelidir.

Buradan ilerleyerek değinmemiz gereken bir başka konu da “politik gerilik ve yetmezlik” hususudur. Tüm toplamı kapsayacak biçimde genel anlamda bünyemizin teorik-politik konularda yetmezlik ve eksiklikler taşıdığı gerçektir. Bunu politik seviyede “gerilik” olarak tanımlamak da yanlış değildir. Sorun içinin nasıl doldurulduğudur. Çünkü bu olguyu abartılı biçimde ele alma ve kötümser bir gözle yorumlama halinde ortaya çıkacak güvensizliğin büyük zararları vardır.

Birincisi; durum, ideolojik gerilik noktasına çekildiği takdirde içinden çıkmak olanaksız hale gelmektedir. Elbette politik gerilikle ideolojik seviye arasında bir bağ vardır ama oransal bir çakışmadan söz edilemez. Bir kişinin politik seviyesindeki ileri olma durumunun ideolojik gelişmeyi etkileyeceği ama belirlemeyeceği bilinmelidir. Politik gelişmenin gösterilmediği koşulda ideolojik seviyenin de gerilemeye girmesi kaçınılmazdır.

İkincisi; “gerilik” saptaması görecelidir. Burada belli bir kriter yoktur. Kime ve neye göre bir gerilikten söz ediyoruz. Belli bir kıyas yapılmak zorundadır, evet, çünkü “ileri”likten anlaşılan bir şeyler olmalı ve bunu somutlayan örnekler verilebilmelidir. Örneğin devrimci önderlerin ya da önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya’nın taşıdığı seviye… Ancak sadece kıyas ile sınırlı kalındığında bu da görece olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmamıza yol açmaktadır. “Sade kıyas” yöntemi, özellikle kadın, LGBTİ+ ve genç yoldaşları erkek egemenliği ve yaş hiyerarşisi ile birlikte sürekli “yetersizlik” ve “gerilik” sapması ile başbaşa bırakmaktadır.

Üçüncüsü; politik gelişmişliğin faaliyetle olan ilişkisidir. Bir komünist parti sınıf mücadelesiyle ne kadar yoğun bir bağ içerisindeyse, karşılaşacağı sorunların adedi ve çapı o kadar fazlalaşacaktır. Bu durum, daha fazla çaba ve çalışmayı, zorunlu olarak politik yönde gelişmeyi doğurur. Ama yine de bu durumun karşılığı, doğrudan bir bileşkeyle verilemez.

Buradan ilişki kurduğumuzda, ideolojik-politik eğitimin ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Bu eğitim faaliyeti, tüm faaliyet alanlarında pratikle bütünleştirilerek yürütülmelidir. Hatta bu çalışmalar belli boyutlarda ve konu başlıkları altında, kampanya tarzında da ele alınabilir/alınmalıdır.

Son olarak bir diğer nokta ise, bahsini ettiğimiz yetmezlik ve gerilikle mücadeledir. Hemen herkesin/her şeyin bir başka kıyas noktasına göre geriliğinden söz edebileceksek, daha önemli olan bunun aşılması yolundaki çabadır. Bunu görebilmenin yolu, bizzat o konu itibarıyla ortaya konulanlara bakmaktan geçer. Teorik gelişmişlik ve ideolojik sağlamlık, faaliyetin gelişim seyriyle sıkı bağlara sahip olduğu için bu konudaki tek sihirli formül mücadeleyi büyütmektir.

5345

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Somut Duruma Dair Bazı Gerçekler

Gerek uluslararası planda ve gerekse yaşadığımız coğrafyada devrimci ve komünist hareket emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı mücadelede geniş emekçi yığınların desteğine sahip değildir. Yine kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini örgütlemede ve uluslararası dayanışmayı geliştirip büyütmede de yetersizdir.

Diktatör 'Reis' çıkış arıyor ..

Malum olduğu üzere T.C.

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

Bozkurt’un anlamı (Nubar Ozanyan)

Yoksullar ve ötekiler için her yer ölüm kokan mayın tarlasına döndü. Türk olmayanların, -ötekilerin- Türkiye’de soluk alması ve yaşaması zulme dönüştü. Öteki olarak yaşamak, çalışmak, kendi ana dilinde Kürtçe, Arapça konuşmak, şarkı söylemek, yasak ve suç olan bir ülkede demokrasiden, özgürlükten, insan haklarından bahsedilebilir mi?

Seçimler ve siyasi parti konusunda proletaryalarla sohbet

İstanbul'u kazanan türkiye'yi kazanır.

Nedir bu tayyip'in sözleriyle vücut bulan yaklaşım.

Bir hayel mi yoksa bir gerçeklik mi?

Veyahut da burjuvaların içerisinde bir insanın söyledikleri hala dört nala giden atlarıyla şehirlerin surlarını yıkabileceğini düşünen bizim insanların söylediklerinden daha gerçekçi sözler mi?

Gerçekten noelibarel politikaların en yoğun olarak hissedildiği şehirleri kazanmak türkiye'yi kazanmak mı demek?

Peki bunu böyle kabul etmek kolay mı?

DEVRİMCİ SİYASAL MÜCADELEYİ ANIN SOMUT GÜNCEL TOPLUMSAL SORUNLARI ÜZERİNDEN ÖRGÜTLEMEK.

Temel hedefleri, mevcut kurulu düzeni devrimci bir kitlesel kalkışmayla tasfiye edip, yerine sosyalist bir sistem kurmak olan devrimci sol-sosyalist ve komünist güç ve yapıların, devrimi gerçekleştirebilmeleri esasen, devrim öncesi süreci, devrimi örgütleyebilme hedefiyle ele almalarına ve bundaki performans ve başarılarına bağlıdır.

ADİL OLAMASINI BECEREMEYECEKSEK; BU SİSTEMİ YIKMAYA NE GEREK VAR Kİ?

Bugün, Devletin “üst aklı” denilen birimlerince organize edilip, şeriat özlemcisi dinci yobaz karanlık güçlerce gerçekleştirilen Sivas-Madımak vahşetinin 31. Yıl dönümü. Tam iki gün sonra da yine devletin aynı karanlık derin güçlerinin bir şekilde yönlendirdiği besbelli olan bir başka vahşetin, Erzincan-Başbağlar katliamının 31. Yıl dönümü.

BUGÜN ARTIK ÇOK DAHA AÇIK BİR HÂL ALAN ŞERİAT TEHDİDİNE KARŞI LAİKLİĞİ SAVUNMAK, SÜRECİN ÖNE ÇIKAN ACİL VE ÖNEMLİ GÖREVLERİNDENDİR.

Kendisini “Anayasal Hukuk Devleti” olarak tanımlayan bir devlet düşünün ki Anayasasında hâlâ; “Türkiye Cumhuriyeti, (…), demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” İlkesi yürürlükteyken; bu ülkede şeriat propagandası yapmak serbest olsun ve ama dayanağını mevcut Anayasa ve yasalardan alan, şeriata karşı çıkmak ve de laikliği savunmak suç olsun! 

Oy Zemano (Nubar Ozanyan)

Her yönüyle çürümüş sistemin katilleri, Kürdistan topraklarını yakmaya devam ediyor. Amed ve Merdin’de hem insanları hem de buğday ve mısırları yaktı. Evlat kokan Kürdistan toprakları şimdi duman kokuyor. Ateş ve dumanla yazılı TC’nin yüz yıllık tarihi “yakma ve yıkma”nın tarihidir. Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun. Dün Ermeni kadın ve çocukları kiliselerde, Alevileri inanç ve ibadet mekanlarında, Kürtleri mağaralarda, köylerde yakanlar bugün yine Kürdü kadim topraklarında yakıyor.

CHP’NİN “Türkiye yüzyılı maarif modeli ”Ve kürtlerin iradesinin gaspı karşısında laisizm ve hukuk sınavı.

İslamo-faşist Erdoğan diktatörlüğünün, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile yapmaya çalıştığının, tam olarak,eğitim ve öğretim sistemininSunni İslamcı dini esasları üzerine oturtulması olduğu, daha önceki iki yazıda ve keza Kürtlerin iradesine karşı bir sömürge siyaseti olan kayyum uygulaması da bir başka yazıda özetlenmişti.

Kadro Olmak Aynı Zamanda Kendimize Karşı da Kadro Olmak Demektir

Bir kadronun ihtiyaç duyduğu nitelikler bugün sürekli ideolojik saldırı altındadır. Burjuvazi sadece protestoları, teoriyi, örgütleri değil aynı zamanda doğrudan tek tek kadroları da hedef almakta ve onları ideolojik etki yoluyla etkisizleştirmeye ya da kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.

Sayfalar