Cuma Kasım 15, 2024

Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…

Her yoldaşın taşıması gerekenden fazla bir yükü taşıdığı, kendisiyle ve zaaflarıyla daha fazla cebelleştiği günlerden geçerken hatıralarımızda bir gülüş var: Şehit Emine, Komutan Ayfer Celep…

Küçük dünyalarının, mikro iktidarlarının, rahatlarının peşinde koşanlara; kendine “özel yaşamlar” belirleyip kişisel eşyalar biriktirerek “BİZ”i “BEN”e dönüştürmeye çalışanlara inat bir duruşla içimizdeki ve dışımızdaki düşmana rağmen komutanlaşarak ölümsüzleşen Ayfer Celep yoldaş, bugün yalnızca ezilen cinsler açısından değil erkek yoldaşlar tarafından da iyi okunması ve anlaşılması gereken bir yoldaştır.

“TİKKO’nun Kadın Komutanı” başlıklarıyla burjuva medyada yer alan Ayfer Celep yoldaş, halk ordusunun ilk kadın komutanı olmanın ötesinde bir değere sahiptir hafızalarımızda. Karadeniz’de halk ordusunun yürüyüşünü hızlandıran, savaş kaçkınlığına karşı örgütünden yana tavır alan, eskiyene ve çürüyene vuruşuyla yeni insanın da örneği olan bir yoldaştır.

Onunla karşılaşan bir yoldaşın hatıralarında şöyle kalmıştır Şehit Emine:

İlk karşılaştığımızda ayakkabıları ıslaktı. Ayaklarını çıkarması gerektiğini söyledi. Çorapları ıpıslaktı. Çoraplarını çıkarıp sıktı. Ayaklarını gördüğümde içim burkuldu. Buruş buruş olmuştu. Her yeri çatlamıştı. Yüzüme baktı. Yüzümdeki ifadeyi görünce sağlığı için endişelenmemem gerektiğini ifade ederek ‘Bölge hep yağışlı olduğu için genelde ayaklarımız ıslak.

Bu durum bölge açısından oldukça normal.’ Beni rahatlatmaya çalıştı. Hastalanabileceğini söyledim. Dikkatli olmasını da. ‘Zor olsa da bunun gerilla mücadelesinin bir parçası olduğunu ve ufak birşey olduğunu’ söyledi. Yüzünden gülümsemesi hiç eksik olmuyordu. Sürekli bir eylem arayışı içindeydi. Hareketli bir yapısı vardı.

Neşeli bir kadın gibi görünüyordu. Birliğin komutanıydı. Ölümsüzleştiğinde bir 8 Mart günüydü. Fotoğrafını gördüm. Üzerinde yamalı bir pantolon vardı. Bütün yoldaşlar ölümsüzleştiğinde bir burukluk olur içimde. Ancak Ayfer Celep yoldaş ölümsüzleştiğinde Partizan mücadelesinin çok büyük bir kaybı olduğunu düşünmüştüm. Sefagül yoldaşlar ölümsüzleştiğinde de aynı hissi yaşadım.”

Bizi edilgenleştiren, zayıf gösteren ataerkil düzene inat zor süreçleri yarmayı başarabilmiş, hesap sorma bilincinin adı olmuştur Ayfer Celep yoldaş. Düzenin normaline inat kavganın normalini kuran; sorunlara çözüm arayan ancak sorunlarda boğulmayan proleter devrimci duruşu sergilemiştir. Değil ki zorluk yaşamamış, bocalamamış, duygulanıp ağlamamıştır.

İnsana ait olan ne varsa hepsini yaşamış ancak hepsine de proletarya partisinden öğrendikleriyle müdahalede bulunarak durumunu devrimcileştirmiştir. Sevgisinde de kavgasında olduğu gibi bir komünist olmuştur.

“Özel yaşam”ın peşinden koşanlara bir yanıt da burada vermiştir Şehit Emine. Yoldaşıyla aynı alanda olmasına rağmen sürekli yolları ayrılan, birbirilerinden uzakta kalan Ayfer Celep yoldaş, sevgilerinin ancak böyle olgunlaşıp büyüyeceğini, bu sevginin ancak Demokratik Halk Devrimi’ne hizmet ettiği takdirde gerçek bir sevgi olacağını vurgulamıştır her fırsatta.

Sistemin dayattığı kölece ve bağımlı sevgi anlayışından uzaktır. Ayfer yoldaş, Münire Sağdıç ve Kemal Tutuş yoldaşlarla birlikte ölümsüzleştiğinde 8 Mart günüdür.

O yaşamında olduğu gibi ölümsüzleştiği anda da kadın özgürlük mücadelesinin inşasını sürdürmüştür.

Kendisini “tescilli sosyal demokrat” olarak tanıtan kadın düşmanı faşist Enis Berberoğlu 19 Mart 1999’da Hürriyet’te çıkan yazısında Komutan Ayfer Celep’ten bahsederken “Ayfer’le karşılaşanlar namlu gibi bakan iki yeşil gözü unutamıyor” demişti.

Komutan Ayfer Celep sadece bölge halkının aklında değil düşmanın da aklında mıh gibi tuttuğu bir pratiğin sahibi olmuştu. Ki bu kadın düşmanı faşist, Emine yoldaşın bütün insani özelliklerini kara propaganda aracına dönüştürmeye yeltenebilecek cümleler kuruyordu.

“Dağda gezerken bile saçı bozulmayan Ayfer Celep’in başka kadınsı sırları da vardı. Mesela çoğu yaşıtı gibi aslında koyu renkteki saçlarını boyatmıştı. İki arkadaşıyla birlikte ölüme giderken taşıdığı çantadan mayolu bir resmi çıktı…

Ne yeşil gözleri, ne de ‘Emine’ye kurşun işlemez’ hurafeleri kaçınılmaz sonu önlemedi” diyerek yoldaşımızı sözde teşhir etmişti. Halkın gerici ahlak anlayışına oynayarak ve kendi kadın düşmanlığını kusarak devletinin bekasını sağlayacağını zanneden Berberoğlu yazısını “Muhtemelen yeni Emine kodları Tokat ve Amasya kırsalına yollanacak. Kimi boyalı saçlı, bazısı zeytin gözlü fidan gibi kızlar silaha sarılacak, silahlarıyla gömülecek…

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti on altı yıllık Güneydoğu deneyimini, personel ve teçhizatla donatarak bölgeye yığmaya başladı. Bu güce boyun eğmeyenin yaşam şansı kalmadı” şeklinde bitirmişti.

Döndü dolaştı çok sevdiği o güç kendisini de vurdu. Zira 4 Haziran 2020’de savunduğu devletin meclisi tarafından vekilliği düşürüldü. Ancak yanılmadığı birşey vardı bu kadın düşmanı faşistin; yeni Emineler geldi, geliyor, gelecek!

Hem de o çok “kadınsı sırlarıyla” erkek egemenliğini içte de dışta da yerle bir ederek…

“Şehitlerimiz kavga demektir. Şehitlerimiz, kararlılığımızın ve inancımızın anıtı, zaferimizin teminatıdır” diyen Komutan Ayfer Celep Yoldaş, haklıdır. Ayfer’den Sefagül’e kadınların birliği, bilinci ve kararlılığı kazanıyor.

Bu birlik, bilinç ve kararlılık sadece kadının değil, kendi iktidarının kölesi olan erkek yoldaşların da özgürleşmesini sağlayacaktır.

Bu birlik, bilinç ve kararlılık ilk sınıf savaşını nihayete erdirecek ve faşizmi yıkarak özgürlüğü kazanacaktır!

7997

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

Sülyetler

Sokaktaki birey sizin için neyse kitle içerisindeki bireyde aynıdır.

Her şey değişir bazı insanlar değişmez derler.

Memleket değişir; insanlar yeni yeni iş alanlarına yönelir, aralarındaki iletişim değişir, farklılaşır ....

Ama bazı insanlar değişmez derler.

Onlar yıllar yüzyıllar geçse de aynı kalırlar.

Ellerine aldıkları, kendileriyle aynı huydaki dergilerle - gazetelerle veyahutta sanal alemlerle kendilerine yakın gördükleri insanlara, mahallelere... giderler.

Sistem; her sokağa, haneye girecek kadar başarı göstermiş olsa da...

TKP-ML MKSB: Katledilişinin 48. Yıldönümünde Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

Yangını o başlattı harlamak bizde,alazlanalım!

Başkan Mao’nun “Yangını ben başlattım” çağrısıyla başlayan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin alazları coğrafyamıza ulaştığında, sınıf mücadelesi ve kitle hareketleri içinde çelikleşen genç bir komünist önderi ortaya çıkardı: İbrahim Kaypakkaya!

“Biz, insanın eski benliğini fırlatıp atması gerektiğini söylüyoruz*”

Her birey, içinde şekillendiği toplumun izlerini taşıyarak mücadeledeki yerini alır. Ancak mücadeleye katıldıktan sonra bu izleri bir çırpıda söküp atmak mümkün olmaz. Bu süreç ağır, sancılı, acı verici ve görece uzun bir zamanı kapsayacak şekilde işler.

Bireyin aileden başlayarak almaya başladığı eğitimin kazandırdığı düşünce biçimi, bakış açısı ve davranış kalıplarının kısa vadede ve kolayca aşılması mümkün değildir.

Fransa Partizan okurları; İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!

Proletarya Partisi’nin kurucusu komünist önder İbrahim Kaypakkaya, bundan 48 yıl önce 18 Mayıs 1973 tarihinde, emperyalistler ve yerli burjuvazinin işbirliği sonucu Diyarbakır İşkencehanelerinde katledildi.

Türk egemen sınıfları, Kaypakkaya’yı katlederek, işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş davasına darbe vurdular. Komünist düşüncelerle bezenmiş genç ve mücadeleci bir beynin yok edilmesini, sistemin bekası için elzem gördüler.

CIA’nın Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-2

“Casuslar’da Felsefe Okur” Anti-komünist  Frankfurt Okulu ve Fransız Teorisi

 

Onuru ile yürüyenler, onurumuzdur…İsmail Cem Özkan

Yıllardır resmi söylem içinde 12 Eylül öncesinden bahsedilirken sağ sol çatışması varmış gibi konuşulur, bu bilerek ve bilinç içinde yapılmış bir konuşma metnidir, çünkü resmi tarih yazıcıları öyle olmasını uygun görmüşlerdir.

12 Eylül ise sağ ve sol çatışmasını bitirmiş kaynaştırmıştır!

Bir Kutup Yıldızı, Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya….

18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır zindanlarında aylar süren işkencenin ardından katledilen 24 yaşında bir genç.

18 Mayıs 1973 gecesi katledilen bu genç “Türkiye Cumhuriyetini” temellerinden sarsacak ideolojik derinlik, politik yetkinlik, örgütsel duruş ve heyecanı çok tehlikeli düşünce ve yönelime sahip olması faşist devletin geleceği ve bekası için katledilmesi zorunlu bir gerekçe olarak görülmüştür.

TKP-ML OPK: Filistin Halkı Yalnız Değildir!

Direnen Filistin Halkının Yanındayız!

Emperyalistler arası çelişkilerin keskinleşmesi ve güç mücadelesiyle birlikte Ortadoğu’da bölge gericilikleriyle olan ilişkilerin yeniden düzenlenmesi beraberinde Siyonist İsrail devletinin bir kez daha Filistin halkına saldırmasını gündeme getirdi. İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal, ilhak ve katliam politikası sürüyor.

Mayıs’ta Güneşe Uğurladıklarımızı Anıyoruz

Mayıs ayı TDH ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Mayıs, şehitler ayıdır. Türkiye komünist ve devrimci hareketinin, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin önder yoldaşlarını, kadrolarını güneşe uğurladığımız aydır.

Dünya proletarya hareketinin Türkiye toprağındaki taburu proletarya partisinin kurucusu ve kuramcısı, önderi İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devletinin askeri güçlerince Amed Zindanları’nda işkencede katledilişinin 48. yıl dönümündeyiz.

“Ülkemiz" ve "Baş çelişme" sorunu üzerine kısa bir değini

Özgür Gelecek gazetesinin 27 Nisan 2021 tarihli sayısında, Halkın Günlüğü gazetesinin TKP-ML MK üyesi Meral Güzel ile yaptığı bir söyleşi yayınlandı.

M.Güzel'in, kendisine yöneltilen;  “HBDH’nin devrim mücadelesindeki yerini nasıl tarif  ediyorsunuz?” şeklindeki  soruya verdiği yanıtta geçen  bir kısım  belirleme  ve yorumları tartışma götürür niteliktedir.

Sinan Dersim… (Nubar OZANYAN)

Bitmez tükenmez bir sevdadır bizimkisi. Her ölümde yeniden doğar. Her damlada kuru olan her şeye can katarız. Yüzümüzü her daim hakikate çeviririz. Kendimizi anlamakla başlarız hakikat mücadelesine. Önce kendi içimizdeki hakikati bulmak için başlarız kavganın ilk dersine. Biliriz ki, başarılması en zor olan kavga insanın kendisiyle olandır. İçimizdeki düşmanı alt ettikçe özgür, korkusuz ve “zana” olmayı başarırız. Söylediğini yapan, sadece yapan da değil “doğru yapan” oluruz.

Sayfalar