Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayanlara bin selam!
“ YÜKSEKLER ASLA FETHEDİLEMEZ ETEKLERİNDE MEZARLAR YOK İSE”
Sınıflar arası mücadele yerküremizin bütününde kesintisiz bir biçimde devam ediyor. Yerküremizin hemen her parçası emperyalistler ve bilcümle uşaklarının daha fazla sömürü daha fazla yağma ve daha fazla talan hırsları için gerçekleştirdikleri her türden insanlık dışı uygulamalarla her geçen gün proleterya ve ezilen emekçi halklar açısından daha fazla yaşanmaz hale getirilmektedir. Proletarya ve ezilen emekçiler ise yerkürenin bir çok parçasında çeşitli yöntem ve araçlarla direnmekte karşı koymaktadırlar. Bir tarafta sömürü ve yağmaya dayanan iktidarlarını korumak ve devam ettirmek için her yolu mübah sayanlar ,diğer tarafta insana yakışır bir yaşam için çaba gösterenler. Bir yanda açlık, yoksulluk, haksız savaşlar ve bu haksız savaşların mağdurları işçiler, emekçiler, yoksullar kadınlar, çocuklar, diğer tarafta insanların kanları ve canları üzerinden sefahat sürenler.
Bu amansız ve acımasız bir kavgadır. Ya bu zulüm ve sömürü düzeni devam edecek, ya da kan ve can bedeli bir karşı koyuşla, bu sistemden mağdur olanların birlikteliği sağlanıp onlara öncülük edecek güçlerin ödeyecekleri bedellerle, karanlığın efendileri altedilecektir.
Bedel ödemek ve bedel ödetmek, bu uzun soluklu ve amansız kavganın olmazsa olmazıdır.Sınıflar mücadelesinin tarihi bu kaçınılmaz gerçeğin tanığıdır. Mao Zedung yoldaşın dediği gibi “mücadele olan her yerde fedakarlık vardır ve ölüm olağandır. Halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğun acılarını yüreğimizde duyduğumuz için halk için öldüğümüz zaman bu değerli bir ölümdür.”
Bu gerçekliği kavramayanlar ve bu gerçeklikle kendisini, işçi ve emekçileri silahlandırmayanların, bu can bedeli kavganın bırakalım öncüsü olmayı, uzun dönemli olarak içerisinde yer almaları dahi olanaksızdır. Sınıflar mücadelesi tarihi yine bu gerçekliğe de sayısız kez tanıklık etmiştir.Eğer emperyalizmden ve çeşitli türden gerici işçi ve emekçi düşmanı devlet ve iktidarlarından bahsediyorsak,bu iktidar sahiplerinin iktidarlarını öyle kolayca bırakmayacaklarını bilmeliyiz. Aksini düşünmek eğer saflık değilse de, açık olarak ezilenleri aldatmaktır. Onları boş hayallerle oyalamak ve bu sistemin devamına hizmet etmektir.
Bizler, onlardan olmadık , olamayız da. Tıpkı enternasyonel proletaryanın büyük öğretmenleri ve sayısız halk demokrasisi sosyalizm ve yüce komunizm davasının yaşam bulması için, yaşamlarını tereddütsüz bir biçimde ortaya koyan önderlerimizin ve öncüllerimizin kanlarıyla kızıllaştırdıkları kızıl bayrağı, kanlarımızla dalgalandırmanın şerefi ve onuruyla hareket edeceğiz.
Bizlerin ölümü kutsama, ölümler üzerinden siyaset yapma gibi bir anlayışı yoktur ve olamaz da. Yalnızca sınıflar mücadelesi tarihinin kahredici yasalarını doğru okuyor ve ona göre kendimizi ve ezilenleri şekillendirmeye çalışıyoruz.Partimizin tarihi bunun kanıtıdır.
Partimiz TKP / ML kurulduğu andan günümüze kadar, en değerli kadro ve militanlarını tereddütsüzce bu kavgada şehit vermekten kaçınmadı.Ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin zorunluluğundan dolayı , bir savaş partisi olarak kendisini vareden TKP/ ML, bu güne kadar, başta kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya olmak üzere dört Genel Sekreterini, yüzlerce değerli kadro ve militanını tereddütsüzce bu onurlu kavgaya adadı.
Şehitlerimiz büyük bir devrimci cüret ve sarsılmaz bir inançla yaşamlarını devrime armağan ettiler. Onlar, özgür geleceği yaratma kavgasında sınıf düşmanlarımızdan hesap sorma bilincimizi güçlendirdiler. Ve onlar, devrimci savaşımı geliştirme mücadelesinde ölümsüzleşerek, komünizmin yüce bayrağını devrettiler bizlere. Onlar ; bizi var eden, geliştirip bugünlere taşıyan, devrimimizin teorisi ve siyasi hattımızın bütünleşen diyalektiğidir.
Ne demişti Türkiye proletaryası ve ezilen emekçilerin ve partimiz TKP / ML’ nin komünist önderi İbrahim Kaypakkaya ;
«Devrim için her zaman ölecekler bulunur. Gider gider nice koçyiğitler gider, Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir. Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki; Yüreğimiz kabına sığmamakta, örsle çekiç arasında yoğrulduk, hıncımız derya gibi kabarmakta. »
Proletarya partisi 1978 yılında yapmış olduğu 1. Konferansı'nda aldığı kararda, şehitleri tek tek anmanın mümkün olmayacağını öngörerek, Ocak ayının son haftasını "Parti ve Devrim Şehitleri Haftası" olarak ilan etmiş ve şehitleri anmayı bir kampanya temelinde ele almıştır.
Ocak ayı kavga ve direnişin , hüznün ve öfkenin , kavgada sebat ve kararlılığın, yürünen yolun ne büyük bedellerle ilerlediğinin , demokratik halk devrimi ve sosyalizm yolunda durdurulamaz gidişatın, bir kez daha tarihin ileriye doğru akmak zorunda olan kahredici yasalarıyla buluştuğu bir aydır.
Ocak ayı da daha çok devrim ve komünizm uğruna hayatını proleter devrimlerin gelişimine adamış, birçok değerli komünist ve devrimcinin ölüm tarihini ifade etmesi açısından, diğer aylardan farklı kılınmış ve son haftası Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası olarak ilan edilmiştir. Proletarya biliminin usta teorisyeni ve eşsiz önderi, Ekim devriminin mimarı Lenin yoldaşı Ocak ayında kaybettik. Alman proletaryasının Kararlı önderlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht'i Ocak ayında kaybettik. TKP'nin önderi ve kadroları olan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Faşist Kemalist diktatörlük tarafından Ocak ayında katledildi. Yine, Ocak'ta kaybettik Meral Yakar'ı, Ali Haydar Yıldız'ı.
Bizler açısından yalnızca proletarya partisinin değil, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerinin önemi büyüktür ve tüm devrim şehitlerinin yarattıkları değerleri değerlerimiz olarak sahipleniyoruz. Bu yüzden de Denizler’den Mahir’lere , Dursun Karataş’ dan Sabolara , Hatice Yürekli’den Habib Gür’e , Osman Yaşar Yoldaşcan’ dan Mehmet Fatih Öktülmüş’e ,Hasan Ocak ‘tan Süleyman Yeter ‘e , Mazlum Doğan’ dan Mahzun Korkmaz’ a , Erdal Eren’den Bedri Yağan’ a , Taksim Gezi ayaklanmasında şehit düşenlere ve adlarını sayamadığımız sayısız devrim ve sosyalizm şehidini şehitlerimiz olarak sahipleniyoruz.
Parti ve devrim şehitlerini anmak, sınıf savaşımın da özel bir öneme sahiptir. Zira şehitlerimiz kavganın en önünde yürüyenler , kavga yolunun açılmasında canlarını ortaya koyanlar, yaşamlarını ortaya koydukları son anlarda dahi, geride kalanlara dersler verenlerdir. Düşman saldırıları ,onların canlarıyla ördükleri aşılmaz duvarlarla engellenir, ileriye atılan adımlar en başta onların ödedikleri bedeller üzerinden gerçekleşir.
Bu hafta; soylu bir amaçla yani insanlığı komünizm çağına taşıma nihai hedefi ile giriştikleri kavgada şehit düşen enternasyonal proleteryanın önderleri ve savaşçıları, partimiz TKP / ML’ nin komünist önder kadro ve üyelerinin ordumuz TİKKO ve gençlik örgütümüz TMLGB’ nin kahraman savaşçı ve militanlarının kavgasından öğreneceğimiz bir süreç olarak işletilmelidir.
Yalnızca kolay dönemlerin değil aynı zamanda zor dönemlerin devrimcisi olalım.Mao yoldaşın dediği gibi “ Devrim ziyafet vermeye yazı yazmaya resim
yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, alicenap olamaz. Devrim bir ayaklanmadır. Bir sınıfın bir başka sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir.Dolayısıyla şehitlerimizden bu konuda da öğrenmeliyiz.Çünkü onlar, karşı devrimin en şiddetli saldırılarının olduğu dönemlerde dik durmayı bilmişlerdir. Çünkü onlar karamsarlık ve yılgınlık tezlerinin, yeni yeni dünyalar keşfetmenin revaçta olduğu dönemlerde önderimiz İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığımız sağlam MLM teorik ve ideolojik zemine bağlı kaldılar. Ondandır ki; 41 yıllık sürece ve içerden ve de dışardan tüm yıkma ve yok etme , yolundan saptırma çabalarına rağmen MLM zeminde kalmayı başarmıştır.
Parti ve devrim şehitleri ile ilgili etkinliklerimizi ulusal ve uluslararası alanda içerisinden geçtiğimiz süreçlerle ilişkilendirmek, proletarya partisinin önüne koyduğu taktik ve stratejik yönelimlerle bütünleştirmek elzemdir. Her etkinliğimiz politik ve pratik olarak partimizin bir adım daha ileriye taşınmasına hizmet etmelidir.
Ülkemiz toprakları her gün işçi ve emekçilerin gençlerin kanlarıyla sulanmaktadır. Taksim Gezi Parkı Ayaklanmasıyla başlayan ve TKP \ ML MK imzalı “Mutlaktır Ülkemizde Devrim , Bir İşaret Fişeğidir Taksim” başliğıyla formüle edilen süreç, ülkemizde sınıf mücadelesinin devrim cephesi lehine ilerleyebileceğinin bariz işaretlerini bizlere sunmuştur. Halkımızın çeşitli katmanları, faşist diktatörlüğün kolluk güçlerinin vahşice saldırılarına ve binlerce yaralı ve şehitlere rağmen, büyük bir öfke ve kararlılıkla sokakları zaptetmişlerdir. Demek ki devrimci mücadeleye yönelik tüm kara çalmalara ve umutsuzluk yaygaralarına rağmen can bedeli bir kavganın koşulları vardır. Bu süreç göstemiştir ki, ödenen hiçbir bedel ve şehitlerimizin dökülen kanları boşa gitmemiştir. İşçi ve emekçi halklara öncülük iddiasıyla yola koyulanlar, kararlılıkla yollarına devam ettikleri sürece, bunun somut bir karşılığı olacaktır.
Yeter ki bağımsızlık halk demokrasisi ve sosyalizm yolunda kanlarıyla harcadıkları emeklerle yükselttikleri kızıl bayrağın daha da yükseklerde dalgalanması için tüm enerjimizi partimiz TKP / ML’ nin taktik ve stratejik yönelimleri doğrultusunda seferber olalım.
Yeter ki şehitlerimizin bizlere bıraktıkları görevleri görevlerimize ekleyerek daha fazla sorumluluk alıp daha enerjik daha özverili daha fedakar olalım.
Yeter ki son anlarında dahi “ Partiyi Güçlendirin “ diyen yoldaşlarımızın parti bilincini ve partiye bağlılıklarını kuşanalım.
ŞAN OLSUN DEVRİM SOSYALİZM VE YÜCE KOMUNİZM ŞEHİTLERİNE !
ŞAN OLSUN HALK SAVAŞI YOLUNDA SİLAH ELDE TOPRAĞA DÜŞENLERE !
PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR !
YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ ML ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO TMLGB !
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.