Cumartesi Şubat 22, 2025

Sistemin silahı; yozlaştırma

Tüm emperyalist toplumlarda halkı daha fazla sömürmenin, halkın tepkilerini bastırmanın, halkın örgütlenmesini ve iktidara yönelik bir mücadele içine girmesini engellemenin çeşitli yolları vardır. Egemen sınıflar bunun en temel aracı olarak zora başvuruyor veya başvurma tehdidini sürekli gündemde tutuyor olsalar da, zorun yanında başka yöntemler de kullanırlar. Çünkü zor ve şiddet, tek başına herhangi bir sömürü düzenini sürdürmeye yetmez.

Ceza yasaları, karakollar, hapishaneler, düzenin zor aygıtının kurumlarıdır. Keza işten çıkarma, okuldan atma gibi yöntemler de düzenin "zor" aygıtını tamamlayan mekanizmalardır. Ama yine de bütün bunlar yetmez. Zor'un dışında, kitleleri düzen sınırları içinde tutmanın en önemli başlıca aracı ideoloji ve kültürü "elde tutmaktır”. İdeolojik, ahlaki, kültürel yönlendirmeler, etkili olduğu ölçüde, kitlelerin sisteme bakışı ve tavrı da "elde tutulmuş" olur.

İdeolojik ve kültürel yönlendirmeyle amaçlanan; mevcut düzeninin meşru ve değiştirilemez olarak görülmesini sağlamak, sorunların kaynağının ise sistemden değil; kişilerden, şu veya bu gruptan, partiden kaynaklandığına inandırmak ve insanları mücadeleye, örgütlenmeye, değişime karşı inançsızlaştırmaktır...

Yani yozlaştırmaktır. 

Yozlaşma, halkın geçmişten bu yana yarattığı, gelenekselleştirdiği olumlu gelenek, kültür, ahlaki özelliklerinin toplamı olan manevi değerlerinin bozulması, içinin boşaltılması ve bunların yerine emperyalist yoz kültürün geçmesidir. Yozlaştırma politikasıyla, bir yandan halkın asırlardan bu güne taşıdığı olumlu değerlerin içi boşaltılırken, diğer yandan da bunların yerine emperyalist sistemin yoz ve lümpen kültürü empoze edilir.

"Burjuvazi, gölgesini satamadığı ağacı keser." der Marks. Halkların bağrında büyüyen bu manevi değerler ağacı, burjuvazi için karlı olmak bir yana, "kar, hep daha fazla kar" düzenine bir engel oluşturur. Haliyle de bu değerler yok edilmelidir, yani halk 'yozlaştırılmalıdır'..!

Yozlaştırma politikalarına başvurulmasında sistem açısından bütün mesele, halkı, gençlerimizi sistem içinde tutmak, bilinçlenmelerini ve örgütlenmelerini engellemektir. Bunun için de uyuşturucudan fuhuşa, kumara kadar her türlü dejenere aracından faydalanmaktadır.

Uyuşturucu, fuhuş ve kumar; yozlaşmanın, kitleleri doğrudan veya dolaylı etkileyen en yaygın biçimleri olmakla beraber emperyalist sistem için iki boyutlu çalışan mekanizmalardır. Bir yandan sisteme para kazandırırlar, diğer yandan yozlaştırılan topluluklar, düzen açısından etkisiz eleman olurlar. Bir üçüncüsü de; bunlar yayıldıkça, toplumsal çözülüş dediğimiz olgu da derinleşir ve yaygınlaşır. 

Özellikle Alevi-Kürt halkının yaşadığı emekçi mahallelerini hedefi haline getiren sistem, son dönemlerde 'bonzai' denen uyuşturucu ve öldürücü maddeyi etkin bir şekilde yaygınlaştırmış, bu maddeyi mahallemize, sokağımıza, iş yerimize, okulumuza sokmayı başarmıştır. Çok kolay bir şekilde üretilmesi, satışına 'göz yumulması' ve teşvik edilmesi, ucuza satılması ve internetten dahi satın alınabilmesi vs. nedenlerine de bağlı olarak bonzai kullanımını yaygınlaştırmayı ve arttırmayı başarmıştır! 

Yozlaştırmanın son aracı; Bonzai Nedir?

İçerisinde fare zehiri, tarım ilaçları ve daha belirlenemeyen binlerce kimyasal barındıran ve ilk kullanımında dahi ölümlere neden olabilen sentetik bir uyuşturucudur. Türkiye'de 3-4 sene içerisinde yaygınlaşmış ve son bir senede kullanım oranı bakımından adeta 'patlama' yaşamıştır. Bonzai; kan basıncında hızlı artış ve nabız yükselmesi, şiddetli ağız kuruluğu, göz kızarıklığı, halüsülasyon görme, açlık hissi, ortam seçememe, nerede olduğunu, ne yaptığını/dediğini hatırlayamama, geçici körlük, geçici felç durumu yaratmakla birlikte ani kalp krizinden kaynaklı ölüme götürebilen zehirli bir maddedir.

Hedefte ilk olarak gençlik var!

Gezi İsyanı'nda da hatırlayacağımız üzere; ta en başından beri direnişi omuzlayan, polisle karşı karşıya gelen, kıyasıya çatışan, korkmadan yürüyen, haklarını sonuna kadar savunan hep gençlerdi. Zannedildiği gibi gençliğin dünyası sadece popüler kültürün dayattığı gibi; düşünmeyen, sorgulamayan bir fanustan ibaret değildi. Gezi İsyanı'nda, gençlik geniş halk kesimleriyle birlikteydi ve bu birliktelik de mücadelenin seyrini belirlemişti.

Gezi İsyanı'nın da göstermiş olduğu gibi, sistemi en fazla sorgulayan ve değişimi için mücadeleye en aktif katılan dinamizm gençliğin kendisi olduğu için; yozlaştırma politikalarının hedef tahtasına oturtulan kesimin kendisinin de yine gençlik olması elbette şaşırtıcı değildir. Ve yine bonzai kullanımının son bir yılda çok fazla artış göstermesini (bu sürecin Gezi sonrasına denk düşmesi de manidardır ve sistemin bilinçli bir yönelimi/eylemi/politikasıdır) 'çocuk' diyebileceğimiz yaşlara indirilmesini hayretle karşılayamıyoruz! Gençlik bilinçlendiğinde, sokağa çıktığında yerlerinin sallandığını gören sistem; gençliği ne kadar fazla 'uyuşturursa/yozlaştırırsa' yerini o kadar sağlamlaştırdığının da farkındadır!

Sistemin yozlaştırma zehrine karşı elimizdeki tek panzehir ise bilinçlenmek, birlik olmak, siyasallaşmak ve örgütlenmektir. Çünkü yozlaşma, sisteme karşı mücadelenin gerilediği koşullarda gelişime olanak bulur. Bulunduğumuz alanlarda siyasal mücadelenin çıtası yükseltildiğinde, yozlaşma da bir o kadar gerileyecektir.

1 Mayıs Mahallesi’nden ÖG Okuru

89944

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar