Cuma Mayıs 17, 2024

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ahir ömrü faşist devlete hizmet etmekle geçen bu zat, geçmişte işlenen siyasi cinayetlerin mertçe olduğunu savunuyor, şimdilerde ise faşistlerin kendi aralarındaki iç hesaplaşmada “torbacı katillerin” kullanılmasından yakınıyordu.

Başta Ermeni soykırımı olmak üzere kuruluşu soykırım ve katliamlar üzerinden yükselen, dönemin emperyalist güçlerine karşı sömürgeliğe itiraz ve yarı sömürgelikte karar kılınan bir devlet geleneğinin yüzyıllık tarihinde bütün teşviki mesaisinin emperyalist sermayeye hizmet ve gelişen halk hareketlerine karşı katliamlar olduğu tarihsel tecrübelerle sabittir.

Devletin resmi zorunun yeterli olmadığı koşullarda ise sivil faşist katillerin devreye sokulduğu biliniyor. Kısaca geçmişte bu sivil faşist unsurlar, devrimcilere ve ilericilere karşı, doğrudan emperyalist sermayenin ve onun coğrafyamızdaki bekçisi TC devletinin kullanışlı birer aparatı olarak kullanılmışlardır.

Bu “kullanışlı aptal” faşist katiller, Maraş’tan Çorum’a kitlesel katliamlarda ya da halka ve devrimcilere yönelik kanlı pusularda on binlerce insanı “vatan-millet” adına katletmişlerdir.

Özü başına faşist katillerin bu gerçeğe rağmen geçmişi “mertçe” şeklinde tanımlamaları, işledikleri insanlık ve halk düşmanı suçlardan pişman olduklarından değil tam aksine kendi içlerindeki dalaştan kaynaklıdır.

Mertlik, yiğitlik, dürüstlük gibi kavramlar ne TC devletinin genetiğinde ne de bu kullanışlı faşist katillerde vardır. Varlığı halk düşmanlığı üzerinden yükselen bir örgütlenmenin; vatan-millet diyerek Türk halkının muhaliflerine yönelik kitle katliamları gerçekleştiren, devrimcileri ve komünistleri pusularda katleden, başta Kürt ulusu olmak üzere çeşitli milliyetlerden ve inançlardan halkımıza yönelik pogromlar düzenleyen bu devlet ve onun kullanışlı aptalları hiçbir zaman mert olmamışlardır.

“Devletin bekası” adına, daima emperyalistlerin ve Türk hakim sınıflarının kullanışlı bir aparatı olanların ölümleri, insanlık ve halk adına bir kayıp değil aksine kazanımdır. Bu gerçeğe rağmen “hep yoksul ve sıvasız evlere ateş düşüyor” diyerek işgalci bir güç olarak “ava giderken avlanan” paralı faşist katillerin ölümlerine üzülen ve bağ sağlığı dileyenlerin safı halkın değil devletin yanıdır.

Devrim ve komünizm için mücadele ederken ölümsüzleşenleri andığımız Ocak ayının son haftasında, bu güncel gerçek, kendisini bir kez daha göstermiş durumdadır. Bütün yaşamlarını ve emeklerini halkın çıkarları için feda eden ve nihayetinde hayatlarını kaybedenlerle; halkı sömürmek ve katletmek için çalışan ve bu yolda telef olanlar arasında dağlar kadar fark vardır.

Ne için yaşandığı ve dahası neden ölündüğü bu nedenle önemlidir. Bu, yaşamda nerede durduğumuzu da belirler.

Coğrafyamız açısından bu, önemli bir ayrım noktasıdır. Sınıflar mücadelesinin tüm hızıyla sürdüğü dahası bu mücadeleye, ulusal mücadele başta olmak üzere başka mücadelelerin de eklendiği koşullarda, ölenlerin ne için öldüğü belirleyicidir. Coğrafya bu anlamıyla bir kaderdir.

F. Engels’in anıtsal eseri “Ailenin ve Özel Mülkiyetin Kökeni”nde insanlığın barbarlık aşamasıyla birlikte farklı farklı gelişme seyri içine girdiğini ifade etmekte ve insanlığın bu süreçten sonraki evrimi aynı temel üzerinde, öz olarak aynı olsa da farklı farklı biçimler altında geliştiğini belirtmektedir.

Ancak bu aşamada toplumların içinde bulundukları coğrafyaya, iklim koşullarına, kıtlık, fetih, saldırı vb. etkenlere bağlı olarak yaşadıkları farklı gelişme yolları sonucunda iki ayrı tür sınıflaşma olgusu yaşanmış, sınıflı toplumun ve devletin oluşumunda iki ayrı biçimin ortaya çıkmasını da getirmiştir.

Bu farklı toplumsal şekillenişler nedeniyledir ki, örneğin başka coğrafyalarda doğum günleri kutlanırken, bizim coğrafyamızda ise ölüm günleri anılmaktadır. Ya da örneğin coğrafyamıza göre batıda kalan toplumlarda geçmişte düello kültürü gelişmişken, coğrafyamızda pusu kültürü hakim olmuştur.

Kısaca toplumların gelişiminde ve sınıflı toplumda, farklı coğrafyaların içinde bulundukları koşullar ve tarihsel süreç etkileyici olmuştur.

Bu anlamıyla coğrafyamızda insan yaşamı doğumla değil ölümle anılır. İnsan yaşamına anlam katan, nasıl yaşandığı ve nasıl ölündüğüdür. Bu anlamıyla bizim tarihimiz halkın, ezilenlerin yanında saf tutan, bu uğurda mücadele eden ve en sonu canını verenlerin tarihidir.

Bunu özü başına faşist olanlar anlayamaz ve dahası kavrayamazlar. Çünkü onların tarihi ve ölüleri, başkasının çıkarları için ölenlerin tarihidir. Bu tarihte mertlik yoktur!

Sömürünün, zulmün olduğu yerde isyan etmek meşrudur. Haksız savaşlara karşı haklı savaşlarla yanıt olmak, insan olmanın ve insan kalmanın gereğidir.

Mert olan, haklı ve meşru olan, zalimin zulmüme karşı haklı savaşların yanında yer alıp halkının yoksulluğunun, açlığının karşısında, özgürlüğünün safında olandır.

Varlığı inkar edilen, devlet kurma hakkı gasp edilen Kürt ulusunun, inancı yasaklanan Alevinin, her gün katledilen kadınların, aşağılanan ve yok sayılan LGBTİ+ların, sokak hayvanlarının, katledilen doğanın, ez cümle sömürülen, ezilen, katledilenlerin yanında olmaktır.

Bu mücadele içinde sınıfsız, sınırsız ve özgür bir gelecek için mücadele ederken ölümsüzleşenler tarihimizdir. Bu tarih, aynı zamanda geleceğe dair söylenen “söz”dür.

Bu tarihsel yürüyüşte ölümsüzleşenlerimizi bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyoruz. Eşitsizlikler dünyası var olduğu müddetçe onlar mücadele içinde yaşamaya ve savaşmaya devam edecekler. Şan olsun onlara!

952

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Sayfalar