Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan
Abdullah Öcalan iki gün önce İmralı adasında görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan'a şunları söylemiş "… Türkiye'deki metropollerde HDP için sorunlar çıkartıyorlar. Bu ittifak bundan on sene önce kurulsaydı bu saldırılar olmazdı, büyük kazanımlar olabilirdi. Geç kalındı. Bu ittifak olsaydı şimdiye kadar seçim barajı da ortadan kalkmış olurdu…" Öcalan, On yıl önce bu ittifak kurulsaydı… diyor. Oysa Geriye Gönüp Baktığımda adlı kitabımda adı geçen Z, değil on yıl önce, 27 Eylül 1993 tarihinde, yani yirmi bir yıl önce DEP genel merkezine bir raporla bu öneride bulunmuştu. Ancak o zaman kimse Z'nin önerilerini dikkate almamıştı. Hatta bazıları Z'yi beyhude işlerle uğraşmakla eleştirmişlerdi. Yüzlerce örnekten biliyoruz ki gecikmek -bu bazen on yıl, bazen yirmi yıl olur- Kürt siyaseti için adeta bir kader haline gelmiştir. Z'nin yirmi bir yıl önceki raporu buna örnektir: İşte Z'nin 27 Eylül 1993 günü yapılan DEP parti meclisi toplantısında DEP genel başkanına, parti meclisi üyelerine ve milletvekillerine dağıttığı o rapor: "Daha önce sunduğum 12.7.1993 tarihli raporda da belirtildiği üzere, partimizin önünde önemli teorik ve pratik görevler vardır.
O raporun yazıldığı şartlarda yapılabilecek çalışmaların bir kısmı bugün ne yazık ki yapılamaz. Çünkü devletin DEP'e ve demokrasi güçlerine karşı giriştiği fiili, psikolojik ve ideolojik saldırılar o raporda yapılması önerilen çalışma imkânlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmış bulunmaktadır.
Devletin bunca yol almasında, partinin politika üretmemesinin ve caydırıcı bir güç olmamasının payı elbette büyüktür.
Bilindiği gibi partimizin güçlü bir insan potansiyeli ve geniş entelektüel imkânları vardır. Parti bu yapısı ile objektif olarak muhalefet boşluğunu doldurabilecek bir durumdadır. İşçi, işsiz, gençlik, esnaf, gecekondu sakini, kadın, çiftçi, memur, emekli, dul ve yetim, çevreci, şoför ve Alevilerden oluşan yaklaşık 50 milyon insan bugün partisizdir.
Partimiz, sahip olduğu insan potansiyelini ve entelektüel birikimini harekete geçirerek bu büyük halk yığınlarına ulaşabilecekken, nedense içe kapanmayı tercih etmiştir.
Parti genel merkezi ideolojik ve politik çalışmalarıyla gündem oluşturamamakta ve egemen güçler tarafından yaratılan yapay gündemleri de etkisizleştirememektedir. Bunun içindir ki partimiz, iç ve dış kamuoyunda ciddiye alınır siyasal bir ağırlık oluşturamamış, böylece olayların arkasından sürüklenir hale gelmiştir. Örneğin halka ve demokrasi güçlerine karşı başlatılan ve DEP'i de hedef alan katliamlar, köy ve orman yakmalar, bombalamalar, toplu gözaltılar, gıda ambargoları ve akıl almaz işkenceler devam ederken, parti merkezi basına sadece demeç vermekle yetinmiştir.
Partinin Adana, Diyarbakır, Urfa ve Batman illerinde yapmak istediği miting, festival ve şenliklere valiliklerce izin verilmeyince, genel merkezin tepkisi sadece bir basın açıklaması ile sınırlı kalmış ve böylece parti dar bir çerçeve içine hapsedilmiştir. Milletvekilimiz Mehmet Sincar ile parti yöneticimiz Metin Özdemir yerel yöneticilerin bilgi ve inisiyatifi içinde katledildiği halde genel merkez Batman valisi ve emniyet müdürünün görevden alınması için hiçbir çalışma yapmamıştır.
Mehmet Sincar'ın cenaze töreni için Ankara'ya gelen partililer parti binasının önünde ve Ankara'nın çeşitli semtlerinde güvenlik güçlerinin saldırılarına maruz kaldılar. Birçok partili arkadaşımız ağır bir şekilde yaralandı, sakatlandı. Ancak partimiz bu olayın üzerine gitmedi, bu devlet güçlerinin cezalandırılmaları için bir kampanya başlatmadı.
Türk-İş yönetimi 'ülkenin içinde bulunduğu hassas durum' şantajına boyun eğerek işçilerin emeğini hükümete peşkeş çektiğinde, düzenin has adamlarından ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz işçi haklarının savunuculuğuna soyundu. Bu ibretlik bir durumdu. Oysa işçileri biz savunmalıydık.
Biz birçok temel tüketim maddesine zam yapıldığı halde bu zamları protesto etmek için de herhangi bir çalışma yapmadık.
Parti bir zorunluluk haline gelen Demokrasi ve Emek cephesinin kurulmasına önayak olmadı. Bir süre önce başlatılan Barış Kampanyasının güdük kalmasının temel nedeni de budur.
Partimiz demokratik hak ve özgürlükleri günlük hayatta kullanarak kazanmayı esas alan bir mücadele yerine, enerjisini Demirel, Çiller ve yabancı misyon şeflerini ikna etmeye harcadı.
Özet olarak partimiz değişimin öncüsü olamamış, kendi dışında oluşturulan sahta gündemlerin arkasından sürüklenmiştir
Peki ne Yapmalı? Partimiz için her şey bitmiş midir? Birçok fırsat elden kaçmış olsa da hâlâ yapılabilecek bazı şeyler vardır:
1- Olağanüstü hal bölgesi ve çevre illerin sayıları yaklaşık sekiz bini bulan belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, köy ve mahalle muhtarları ve muhtar azalarından oluşan yerel yöneticilerin, 'Bölgenin Sorunları ve Çözüm yolları' gündemli bir kurultay yapmaları sağlanmalıdır.
Bu kurultayca seçilecek yerel yöneticiler girişimi, yapılacak çalışmaları organize etmeli ve metropollerdeki yerel yöneticilere ulaşarak onları da bu sürece katmaya çalışmalıdır.
2- Faili meçhul cinayetleri parti öncülüğünde vereceğimiz plânlı, programlı ve etkili bir siyasal mücadele ile engelleyebiliriz. Bunun ilk adımı olarak Batman valisi ile emniyet müdürünün görevden alınmaları için etkili bir kampanya başlatmalıyız.
3- İşçi, memur ve öteki toplum kesimlerince yapılacak grev ve miting gibi demokratik ve ekonomik eylemlerle doğrudan ilişki kurmalı, böylece partinin bu kitlelerle bütünleşmesi sağlanmalıdır.
4- Devletin ve medyanın bize karşı sürdürdüğü 'bölücülük' propagandasını etkisiz hale getirmek ve bu noktada inisiyatifi ele almak için 'Kürt ve Türk halkı kardeştir, düşmanlığa hayır' kampanyası başlatılmalıdır. Bu kampanya demokrasiden yana olan bütün siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri ile birlikte organize edilip yürütülmelidir.
5- Devlet medyası haline gelen Türkiye ve Tercüman gibi gazeteler ile TGRT ve İnter Star gibi televizyonları boykot kampanyası başlatılmalıdır.
6- Partimiz içte ve dışta, nerede olursa olsun her türlü haksızlığa ve zorbalığa karşı çıkarak tüm mağdurların ve ezilenlerin adresi olmalıdır. Bunun için Azerbaycan, Kıbrıs, Somali ve Irak Kürdistan'ına heyetler gönderilerek bu ülkelerde yaşanan olaylar objektif olarak tespit edilmeli, kamuoyu bilgilendirilmeli ve yapılması gereken çalışmalar ortaya konulmalıdır.
7- Bundan böyle zam yapılan bazı malları belli zamanlarda kullanmama kampanyaları başlatılmalıdır.
8- Türkçe, Kürtçe, Arapça vb. dillerden yayın yapacak radyo ve televizyon kurma çalışmaları başlatılmalıdır.
9- Yakılan köylerin muhtarlarından alınacak vekâletnamelerle iç yargı yolları tüketildikten sonra yakılan, boşaltılan ve bombalanan köyler için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulmalıdır.
10- Dünya halklarının karşılıklı yardım ve dayanışmasını sağlamak için Diyarbakır'da tüm ülkelerin antifaşist ve antiemperyalist partilerinin katılacakları bir kurultay, "Halkların Kardeşliği Kurultayı" düzenlenmelidir.
11- Demokrasi ve Emek cephesinin kuruluş çalışmaları gecikmeden başlatılmalıdır. Bunun için partimizce oluşturulacak 5 kişilik bir komisyon emek ve demokrasiden yana olan bütün siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri ile görüşmeli, bu kuruluşlarla birlikte demokrasinin asgari müştereklerini tespit etmek üzere bir kurultay çalışması yapmalıdır. Bu kurultayda ortaya çıkacak müşterekler esas alınarak Demokrasi ve Emek cephesi kurulmalıdır.
Bu çalışmanın sonuç alıcı olması için gerek kurultay hazırlıklarının ve gerekse cephe çalışmalarının partimizin damgasını taşımamasına hassasiyetle özen gösterilmelidir.
DEP bu eşitler hareketinin sadece bir üyesi olmakla yetinmelidir.
12- Bütün köy ve mahalle muhtarları, muhtarlık idare heyeti üyeleri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri ile sendikaların, meslek kuruluşlarının ve derneklerin bütün yöneticilerine mektup yazarak yerel, bölgesel ve genel sorunları ile ilgilenmek istediğimizi, bu nedenle sorunlarını bize yazmalarını isteyelim.
Bunların yaklaşık sayısı 700 ile 800 bin arasında değişmektedir
Bu büyük kitleye mektup yazmakla öncelikle kendimizi bütün il, ilçe, mahalle ve köylerde tartıştırmış olacağız. Sadece Kürtlerin değil, düzenin sömürdüğü ve baskı altında tuttuğu herkesin sorunu ile ilgili olduğumuzu göstermiş olacağız. Böylece Türk halkına ve diğer halklara ulaşarak halklar arasında bir kardeşlik köprüsü olacağız. Ayrıca nerede ne sorun varsa hepsinden haberdar olacağız. Bu sorunları dile getirerek kitlelerle bağ kuracağız.
13- Partimiz bu ve benzer çalışmalarla içte ve dışta gündem belirleyen, yaratacağı siyasal ağırlıkla demokratik dönüşümleri sağlayabilen, günün 24 saati aktif olan ve toplumun yüzde 80'ini kucaklamayı hedefleyen bir parti olmalıdır. Saygılarımla 27 Eylül 1993 "
Z'nin arşivinde bulunan o rapor büyük ihtimalle çöpe gitti. Öcalan o dönemde de yine şimdiki gibi Kürt hareketi üzerinde etkiliydi. Kürt siyaset mahallesinde -sloganlar dışında- bugün de değişen bir şey yok.
alinakmahmut@hotmail.com
Mahmut Alınak
Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.
alinakmahmut@hotmail.com
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.