Pazar Eylül 8, 2024

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Bunun nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin ulaştığı aşamayı başarıyla sentezleyebilmiş olmasıdır. İbrahim Kaypakkaya’yı çağdaşlarından farklı kılan onun ideolojik duruşudur. Çağımızın en ileri bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizm’dir. Bundandır ki, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri coğrafyamız işçi sınıfı ve emekçi halkının demokratik halk devrimi ve sosyalizm mücadelesinin bizatihi kendisidir!

Bu nedenle, kazanılacak devrim, “İbrahim”ce kazanılacaktır! Sömürüden kurtuluş, özgürlük ve halk demokrasisi mutlaka ama mutlaka “Kaypakkaya”ca olacaktır. Çünkü İbrahim Kaypakkaya adı ve pratiği, coğrafyamız işçi sınıfının, köylülerinin, gençliğin, soykırıma uğratılan Ermeni halkının, inkar ve imha edilen Kürdün, inancı aşağılanan Alevi’nin özlem ve taleplerinin kendisidir. Bunun nedeni İbrahim Kaypakkaya’nın, görüşlerini sınıf mücadelesinin engin denizinde oluşturmasıdır, pratikten damıtmasıdır.

Çünkü İbrahim Kaypakkaya adı ve pratiği cepheden bir tavır alış, eğilip bükülemez bir duruş, düzen içine çekilemez bir çizgidir. Coğrafyamızda komünizm adına söz söyleyip pratik eyleyen herkes, ölçüyü Kaypakkaya’dan almak zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Kaypakkaya’nın dostu olmak, devrimin dostu olmaktır. Kaypakkaya’dan uzağa düşmek, komünizmle mesafeli olmaktır.

İbrahim Kaypakkaya’nın coğrafyamız koşullarında komünist bir önder olarak ortaya çıkışında, enternasyonal proletaryanın ve ezilen dünya halklarının binlerce yıllık mücadelelerinin bilimsel temelde ifadesi olan Marksizm-Leninizm biliminin Maoizm aşamasına evrilmesi ve coğrafyamız sınıflar mücadelesinin ulaştığı aşama belirleyici önemdedir. İbrahim Kaypakkaya’nın coğrafyamız devrimci hareketinin komünist yüzünü temsil etmesi bu yüzdendir.

Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya, gücünü bizzat kendisinin de içerisinde yer aldığı kitlelerin eylemlerini çağının en ileri bilimi olan Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimiyle başarılı bir şekilde sentezleyebilmesinden alıyordu.

Başkan Mao önderliğinde Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin enternasyonal proletarya ve ezilen dünya halklarının mücadeleleri üzerindeki güçlü etkisinin coğrafyamız sınıflar mücadelesine doğrudan yansımasının ürünü olan İbrahim Kaypakkaya ve partisi TKP-ML; Türkiye ve Türkiye Kürdistanı komünist hareketinin yeniden tarih sahnesine çıkmasının adı olmuştur. İbrahim Kaypakkaya ve TKP-ML, coğrafyamız sınıflar mücadelesinde bir dönüm noktası olan 1971 devrimci çıkışının komünist yüzünü oluşturmuştur.

Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan işçi sınıfı ve emekçi halkın komünist öncüsünün İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulmasının tarihsel önemi aynı zamanda sınıf düşmanlarımızın Kaypakkaya’yı “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” olarak tanımlamalarına neden olmuştur. Bu net ideolojik tanımlama, Kaypakkaya’nın neden katledildiğini de açıklar.

Türk hakim sınıfları, bu genç komünist önderin tezlerinde ve pratiğinde kendi sonlarını görmüş ve çareyi onu katletmekte bulmuşlardır.

İbrahim Kaypakkaya’yı TC devleti açısından “ihtilalci komünizmin en tehlikeli temsilcisi” yapan sadece Türk hakim sınıflarının devletinin soykırım temeli üzerinde kurulmuş olduğunu, Kemalist faşist bir diktatörlük olduğunu dile getirmesi ve Kürt ulusal sorununa dair tezleri vb. değildir. O, TC devletinin niteliğinden sosyo-ekonomik yapıya, sınıfların mevzilenişinden silahlı mücadeleye, komünist partisine ve sosyalizmde sömürüye kadar bir dizi konuda son derece önemli tezler ileriye sürmüştür. Bu anlamıyla Kaypakkaya, Türk ve Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan işçi sınıfı ve emekçi halkımıza kurtuluşun yolunu göstermekle kalmamış, kurtuluşun yolunun hakim sınıfların herhangi bir kliğinin peşine takılmakta değil, kendi partisi, halk ordusu ve birleşik cephesinin örgütlenmesinden geçtiğine işaret etmiştir.

Bu tespitler uzun süredir “seçim kıskacı”nda boğulmaya çalışılan sınıf mücadelesi ve siyasi öznelerinin yürümesi gereken yolu da göstermektedir. Ama aynı zamanda örneğin Türk hakim sınıfları arasında şimdilerde propaganda edilen “yumuşama”, “normalleşme” tartışmalarına da yanıt olmaktadır. Hakim sınıf kliklerinin kendi aralarında iktidar dalaşı verirken her daim işçi sınıfı ve emekçi halka karşı birleşmiş olmalarının nedenlerini en berrak şekilde Kaypakkaya’nın Türk hakim sınıflarının ve TC devletinin tahlilinde bulmak mümkündür. Bu tahlillere bakıldığında “yumuşama” diye bahsedilenin, hakim sınıfların devrimci durumu baskılamaya, işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin rejime-sisteme yönelik öfkesini sindirmeye yönelik kendi aralarındaki bir paslaşma olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Hala bu söylemlerden medet umanlar, son olarak yıllardır süren “Kobanê İntikam Davası”nda verilen toplam 417 yıllık hapis cezasına bakabilirler. Nitekim bugüne kadarki coğrafyamız sınıflar mücadelesinin tarihsel tecrübesi de bu gerçeğe fazlasıyla işaret etmektedir. Dahası günümüz Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nı sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin pratik tecrübesi, tekrar tekrar İbrahim Kaypakkaya’nın ileriye sürdüğü görüşlerin haklılığını kanıtlamaktadır.

Bu anlamıyla İbrahim Kaypakkaya, bir istisna değil, Halk Savaşı, Demokratik Halk Devrimi, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinin ana halkasıdır. Devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinin bilincidir.

Katledilişinin 51. yılında İbrahim Kaypakkaya bilincimizde yaşıyor, sınıflar mücadelesinde önderlik etmeyi sürdürüyor!

İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!

TKP-ML Merkez Komite

Mayıs 2024

3345

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

Sayfalar