Perşembe Nisan 24, 2025

TKP-ML MK SB: Paris Komünü ışığında 49.kuruluş yılımız kutlu olsun!Bugünden yarına;Daha azimli,Daha kararlı,daha ısrarlı!

TKP-ML, 24 Nisan 1972 tarihinde İbrahim Kaypakkaya önderliğinde sınırlı sayıda kadroyla sınıf mücadelesinin pratiği içinde kuruldu. Partimizin 49. kuruluş yıldönümünü kutladığımız bu yıl, aynı zamanda K. Marks’ın ifadeleriyle cennetin zaptına çıkan Komüncülerin ve Paris Komünü’nün 150. yıldönümüne denk gelmektedir.

Partimiz çeşitli milliyet ve inançlardan Türkiye proletaryasının, Marksizm-Leninizm-Maoizm teorisini rehber edinmiş öncü ve önder siyasi partisi olarak; 150 yıl önceki Komün deneyiminin izinde, Sovyet ve Çin devrimi pratikleri ve Büyük Proleter Kültür Devrimi derslerinin ışığında kuruldu. Anti-emperyalist gençlik eylemlerinin, 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin, köylü/toprak işgal ve direnişlerinin bileşkesi ve dönemsel olarak halk savaşlarının ürünü olarak doğdu. Coğrafyamızda ezilen, sömürülen, katledilen Türk, Kürt, Ermeni, Rum vd. halkın, başkaldırı ve örgütlenme birikiminin mirasçısı olarak tarih sahnesine çıktı ve sınıf mücadelesine atıldığı andan itibaren çok çetin muharebelerden geçerek bugünlere geldi.

Partimizin kuruluşu, ezilen halkların Osmanlı despotluğuna karşı mücadelesinin devamcısı olarak, Mustafa Suphi önderliğinde kurulan komünist partisinin kadrolarının Kemalistler tarafından Karadeniz’in soğuk sularına gömülmesinden sonraki yaklaşık 50 yıllık zaman diliminin sessizliğini paramparça etti. İbrahim Kaypakkaya’nın ileri sürdüğü tezler, onun ideolojik ve siyasi çıkışı Türkiye devrimci hareketi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de devrimin yolu ve ittifaklar meselesinde ve özellikle de sınıfların durumu, buna bağlı olarak egemen sınıflara damgasını vuran Kemalizm ve ulusal sorunla ilgili olarak yaptığı çözümlemeler kritik bir yerde durmaktadır. Onun tezleri, egemen ulus anlayışı ve resmi ideolojiden kesin kopuş anlamına gelmektedir. O, Türkiye’de “sol” adına hareket eden, Kemalizm’i ilerici gören reformist, parlamentarist, revizyonist tüm görüşleri yerle bir etmiştir. Nitekim başta ulusal sorun -özel olarak da Kürt ulusal sorunu- bağlamındaki tezleri olmak üzere Kaypakkaya’nın çizgisi halen yakıcı biçimde güncelliğini korumaktadır.

Partimizin bir başka özelliği de daha kuruluş aşamasındayken sergilediği devrimci dayanışma pratiğidir. ’71 devrimci çıkışının önderlerinden Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının faşist TC tarafından katledilmesi gündeme geldiğinde, bizzat İbrahim Kaypakkaya önderliğinde Türkiye’deki faşist güçler ile Latin Amerika’daki eski Nazilerin ilişkisini sağlayan kontra gerilla elemanına yönelinmiştir. Benzer durum, 31 Mayıs 1971 tarihinde Nurhak Dağları’nda katledilen Sinan Cemgil komutasındaki THKO savaşçılarını ihbar eden köy muhtarının, İbrahim Kaypakkaya tarafından cezalandırılması pratiğinde de yaşanmıştır. Bu pratiklerde devrimci dayanışmanın, ortak düşmana karşı birlikte mücadele etmenin örnekleri vardır.

Enternasyonalizmi kurulduğu günden bu yana temel çizgisi olarak belirleyen, her pratiğini de bu çizgiye uygun örgütleyen gerek ülkede gerekse de uluslararası alanda komünist, devrimci, anti-emperyalist güçlerle birlikte hareket etmeyi, ortak paydayı genişleterek birleşik mücadeleyi savunan partimiz TKP-ML, bu alanlarda yeni değerler yaratmak, bu değerleri geleceğe taşımak konusunda da iddia sahibidir.

49 yıllık tarihimiz, Türkiye devrimci hareketi ve de uluslararası komünist hareket açısından paha biçilmez derslerle doludur. Yüzlerce şehit yoldaşımız başta olmak üzere binlerce yoldaşımızın, devrim emekçisinin büyük bedel ödeyerek canı pahasına katkı sunduğu, kuşaktan kuşağa yayılan tarihi bir mücadele söz konusudur. Partimiz önder kadrolarını, yüzlerce üye, militan ve savaşçısını şehit vererek değerlerini korumayı başarmış ve devrim iddiasını sürdürmüştür. MLM ideolojinin güzergahında yol alarak büyük bir deneyim ve birikim yaratmış ve aynı kararlılıkla yoluna devam etmektedir.

Bu mücadelenin, boyutları giderek genişleyen bir savaşla zafere taşınacağının bilincindeyiz. 49 yıllık mücadelenin çok önemli kazanımları vardır. Bu kazanımlar, her alanda yaratılan birikim ve deneyim üzerinden sınıf savaşımına yön verme işlevine sahip olacaktır.

 

İlham ve Güç Kaynağımız 24 Nisan Güneşidir!

İbrahim Kaypakkaya’nın Türkiye devrimine ilişkin tezlerinin aradan geçen zamana meydan okurcasına çözümleyici olmaya devam ettiğini ve yol gösterici olarak ışık saçtığını söylemek yanlış ya da abartı değildir.

Onun partisi, yoldaşları ve ardılları, devraldıkları kızıl bayrağı taşımaya devam ediyorlar. Bu elbette bir başarıdır. Ama İbrahim’in çıkışı ve atılımı yanında hiçbir şeydir. Komünistler, hep daha iyisini yapmak ve daha ileriye gitmek felsefesiyle, mevcut an ve durumlarıyla asla yetinmezler/yetinmemelidirler. Yüzleri sürekli geleceğe dönük olmalıdır. Bugün her cephede yürüttüğümüz faaliyette karşılaştığımız-karşılaşacağımız sorunlar, eksik ve yetmezliklerimiz mutlaka vardır/olacaktır. Bunların alt edilmesinde hem yol göstericimiz hem de ilham ve güç kaynağımız 24 Nisan’dır.

Newroz’la başlayan ve 24 Nisan’ı, 1 Mayıs’a bağlayan süreci; politik atmosferi giderek ısınan dünyada ve bölgemizdeki gelişmelerle birlikte ülkemizde de artan saldırı ve direniş dalgası ile karşılıyoruz. TC faşizmi başta işçi sınıfının çeşitli bölük ve katmanlarının direnişi olmak üzere, Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerin isyanına, Aleviler başta olmak üzere ezilen inançlara mensup halkın mücadelesine, kadın ve LGBTİ+ hareketine, gençliğin kayyımlara ve anti-demokratik uygulamalara karşı başeğmez direnişine, doğa talanına karşı mücadele eden kitlelere azgınca saldırmaktadır. Saldırmaktan başka çaresi de yoktur! Geliştirdiği bütün manevralar-planlar, yaptıkları siyaset bu gerçek üzerine kuruludur. Uyguladıkları şiddet ve terörün, engelleme ve yasaklamanın, her türden demagojinin tek bir amacı vardır, o da; halk kitlelerinin öfkesini biriktirmemek ve dağıtmaktır. Ancak faşizm ne kadar saldırganlaşırsa saldırganlaşsın öfkenin, direngenliğin, birlikteliğin ve kitleselliğin sokakları doldurmasına engel olamamakta; sınıf mücadelesinin ateşi harlanmaya devam etmektedir.

Bu güncel tablonun yüklediği görevlerin yerine getirilmesi tarihimizden aldığımız güç ve sonsuz bir enerji ile yangını büyütmekten geçmektedir. Partimiz 49. mücadele yılında şehitlerden devraldığı bayrağı dalgalandırmaya devam etmekte ve kavgayı daha ileri taşımakta kararlıdır.

Paris Komünü’nde göklere çekilen, Sovyet ve Çin devrimlerinde dalgalandırılan, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nde savunulan enternasyonal proletaryanın kızıl bayrağı, Türkiye’de ve bölgemizde, sınıf mücadelesinin denizinde, kitle mücadelelerinde 49 yıldır savunulmaya devam etmektedir/edecektir.

  1. Yıldönümünde Yaşasın Paris Komünü!

Vive la Commune de Paris à l’occasion de son 150e anniversaire!

Şan Olsun Partimizin 49. Mücadele Yılına!

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!

Yaşasın Partimiz TKP-ML, TİKKO, KKB ve TMLGB!

TKP-ML MK SB

Nisan 2021

6148

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Fakir (Nubar Ozanyan)

Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.

Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!

Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.

Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama

Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.

6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.

İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”

Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR. 

Türkiye „Yarı-Sömürge“ Bir Ülke Mi? Emperyalizm Üzerine Notlar-4

Sömürge-Yarı-SömürgecilikÜzerine

Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!

Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-

Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.

Sayfalar