Cuma Ocak 3, 2025

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

“Peki daha ne zamana kadar ha bire daha geriye düşüren bu ‘patinaj’ haline devam edilecek? Ve daha ne olması gerekiyor şapkayı önümüze koyup, köklü bir muhasebe yaparak, ayakları somut yaşam zeminine basan yeni bir yol ve stratejiyle, gerçek anlamda politik devrimci bir öncü güç olmaya kilitlenmek için?”

Okurlardan biri, bir arkadaşın sergilemiş olduğu şu ilginç ve de ibretlik tepki ve yaklaşımını paylaşınca, kayıtsız kalmayı doğru bulmayıp, kısaca bir şeyler söyleme gereği duydum. Şöyle demiş örneğin:

“Devrim hedefinden vazgeçmiş. Hâkim sınıfların, hepsini bitirdik propagandasına destek yazısı olmuş.” 

“Devrimin yükseliş döneminde devrimci olanlar, gerileme döneminde saflardan kaçarlar diyen Lenin’in haklı sözünü hatırlatıyor.”

Elbette ki bu da nihayetinde bir görüş, duruş ve yaklaşımın dışa vurum ifadesiydi. Düşünce ve ifade özgürlüğü adına, kalkıp ta kimseye; “nasıl ve ne hakla böyle bir şey söylersin?” diyecek değiliz. Ve ama elbette ki basbayağısından yanlış ve de sakat olan bu türden yaklaşım ve tutumlara karşı eleştiri hakkımızdan imtina edecek de değiliz.

İlginç ve de düşündürücü olan, söz konusu yazımda bu yaklaşım ve tepkiyi zerre kadar haklı ve isabetli kılacak hiçbir ifade ve argüman yokken; “devrim hedefinden vaz geçmiş”, gibi hamasi lafların kolayca sarf edebiliyor olmasıydı.

Tabii bu durumda haklı olarak sormak gerekiyor: Sahi, kimler nasıl yaparak gerçek anlamda devrim hedefinden vaz geçmiş olurlar?

Bu, iki halde olur genel olarak: İlki, niyet olarak devrim dava ve hedefinden vazgeçmek iken; ikincisi, niyetten bağımsız olarak, yapılanlar veya yapılması gerekip de yapılmayanlar ile pek ala devrim davasına ve hedefine sırt çevirip, ondan uzaklaşmadır.

Niyet olarak vazgeçmek zaten aleni irade beyanı şeklinde olduğundan; bunda anlaşılmayacak herhangi bir yön de yok.

Niyetlerden bağımsız olarak devrim hedefinden vaz geçmek ise; öncelikle, söylem olarak bolca devrimden ve devrim yapmaktan bahsedilse de sosyal pratiği ve öngörülen strateji ve mücadele taktikleri ile devrimi örgütleme ve onu gerçekleştirme kabiliyeti taşımayarak olur.

İkinci olarak; somut şartların somut tahlili gerçekliği üzerine oturan sosyo-ekonomik yapı tahlili yoksa, yarım asırdır somut koşullarda hiçbir esaslı değişim dönüşüm yokmuşçasına aynı şeyleri basma kalıp tekrarlayarak olur.

Üçüncü olarak; baş ve temel çelişme ve sınıfsal analizlerle devrimin aşaması, yolu ve temel taktikleri, temel örgüt ve mücadele biçimleri realize edilmeyerek olur.

Dördüncü olarak; dünyada ve ülkedeki güncel gelişmelere ilişkin analizler yapılarak, bunlar üzerinden günün acil politik görevleri belirlenip kitleler bunlar üzerinden eğitilip, örgütlenip harekete geçirilmeyerek, yani tüm bunlarda esasen edilgen bir seyirci konumunda durarak olur.

Beşinci olarak; devrimin öncü ve temel gücü sınıf içinde ve devrimin temel müttefik kesimleri arasında kayda değer planlı programlı devrimci bir çalışmadan yoksunlukla olur.

Altıncı olarak; kitleleri örgütleyip devrime hazırlama perspektif ve performansında ki amatörlük, kifayetsizlik ve kendiliğindenci sürükleniş ile olur.

Yedinci olarak; “sınıf mücadelesi” olgusunu, günübirlik yaşam dinamiği içinde ele alma tarz, anlayış ve pratik duruş yoksunluğuyla olur.

Sekizinci olarak; hayatın ve mücadelenin her kesitinde kitlelere çıkış yolu ve devrim alternatifini anlatan, gösteren dinamik politik mücadele pratiğinden fersah-fersah uzak olmakla olur.

Dokuzuncu olarak; değişen, dönüşen maddi ve manevi dünyanın olguları baz alınarak kendi tarz ve duruşunu, mücadele araç ve yollarını yaratıcı bir şekilde değiştirip, geliştirip yenilemeyerek olur.

On birinci olarak; sınıf ve devrim güçleri içinde aktif ve etkili ideolojik-siyasi mücadele yoluyla yanlışlara, sapma ve kırılmalara, revizyonizm ve her renkten oportünist görüş ve direnç noktalarına karşı kesintisiz bir mücadele anlayış ve pratiğine sahip olmayarak olur.

On ikinci olarak; politik mücadeleyi yılın belli günlerine ilişkin bir şeyler söylemeye ve örgütün dar yapısına yönelik bir-iki makaleye hapsetmekle olur.

On üçüncü olarak; şiar ve sloganlar, devrim teorisine ilişkin söylenenler bugüne değil de düne ilişkinse; bugüne dair bilimsel ve gerçekçi söylemler geliştirilmiyorsa olur.

On dördüncü olarak; her gelişme ve sistemin yaşadığı her açmaz-çıkmaz ve yönetememe krizlerini, klikler arası yaşanan ciddi dalaş, kapışma ve çekişmeleri, düşman cephesini, okun sivri ucunu sürecin en azılı baş düşmanına yöneltip, onları bölüp parçalayarak saf dışı etme ve böylece mevziler elde etme ve kitleleri kendi sosyal pratikleri içinde eğitme tarzı bir mücadele yolu izlemeyerek olur.

On beşinci olarak; sistemle mücadeleyi, taktik mücadelenin de konusu yapmayıp, stratejik belirlemelere kilitleyerek, yani özetle, devrim strateji-taktik ve söylemlerinin bugün hayatta bir karşılığının bulunmayışıyla ve de zaten o stratejiye uygun bir sosyal pratiğin hayata geçirilemiyor oluşuyla olur. Vs. vs.

Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin kendisine sosyalist ve komünist devrimci diyen belli başlı öznelerinin abartısız yalın gerçekliğinin birer ifadesi olan bütün bunlar, kaçınılmaz olarak zaten devrimi de devrim hedefini de kendiliğinden imkânsız kılmaz mı? İstendiği kadar; keskin laflarla şöyle yapacağız, böyle yapacağız, “devrim yapacağız, devrim!” diye bağırılsın, lakin yalın bir gerçektir ki; lafla peynir gemisinin yürütüldüğü de görülmemiştir.

Şimdi sadede gelip soralım ‘kızıl’ kelam sahiplerine; bu durumda gerçekten kim ya da kimler devrim hedefinden vazgeçmiş olur? 

4759

Halil Gündoğan

Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Halil Gündoğan

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)

Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...

Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6

 

13-15 Eylül 2024   ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1.  Gün

Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.

Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!

İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Sayfalar