Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
“Peki daha ne zamana kadar ha bire daha geriye düşüren bu ‘patinaj’ haline devam edilecek? Ve daha ne olması gerekiyor şapkayı önümüze koyup, köklü bir muhasebe yaparak, ayakları somut yaşam zeminine basan yeni bir yol ve stratejiyle, gerçek anlamda politik devrimci bir öncü güç olmaya kilitlenmek için?”
Okurlardan biri, bir arkadaşın sergilemiş olduğu şu ilginç ve de ibretlik tepki ve yaklaşımını paylaşınca, kayıtsız kalmayı doğru bulmayıp, kısaca bir şeyler söyleme gereği duydum. Şöyle demiş örneğin:
“Devrim hedefinden vazgeçmiş. Hâkim sınıfların, hepsini bitirdik propagandasına destek yazısı olmuş.”
“Devrimin yükseliş döneminde devrimci olanlar, gerileme döneminde saflardan kaçarlar diyen Lenin’in haklı sözünü hatırlatıyor.”
Elbette ki bu da nihayetinde bir görüş, duruş ve yaklaşımın dışa vurum ifadesiydi. Düşünce ve ifade özgürlüğü adına, kalkıp ta kimseye; “nasıl ve ne hakla böyle bir şey söylersin?” diyecek değiliz. Ve ama elbette ki basbayağısından yanlış ve de sakat olan bu türden yaklaşım ve tutumlara karşı eleştiri hakkımızdan imtina edecek de değiliz.
İlginç ve de düşündürücü olan, söz konusu yazımda bu yaklaşım ve tepkiyi zerre kadar haklı ve isabetli kılacak hiçbir ifade ve argüman yokken; “devrim hedefinden vaz geçmiş”, gibi hamasi lafların kolayca sarf edebiliyor olmasıydı.
Tabii bu durumda haklı olarak sormak gerekiyor: Sahi, kimler nasıl yaparak gerçek anlamda devrim hedefinden vaz geçmiş olurlar?
Bu, iki halde olur genel olarak: İlki, niyet olarak devrim dava ve hedefinden vazgeçmek iken; ikincisi, niyetten bağımsız olarak, yapılanlar veya yapılması gerekip de yapılmayanlar ile pek ala devrim davasına ve hedefine sırt çevirip, ondan uzaklaşmadır.
Niyet olarak vazgeçmek zaten aleni irade beyanı şeklinde olduğundan; bunda anlaşılmayacak herhangi bir yön de yok.
Niyetlerden bağımsız olarak devrim hedefinden vaz geçmek ise; öncelikle, söylem olarak bolca devrimden ve devrim yapmaktan bahsedilse de sosyal pratiği ve öngörülen strateji ve mücadele taktikleri ile devrimi örgütleme ve onu gerçekleştirme kabiliyeti taşımayarak olur.
İkinci olarak; somut şartların somut tahlili gerçekliği üzerine oturan sosyo-ekonomik yapı tahlili yoksa, yarım asırdır somut koşullarda hiçbir esaslı değişim dönüşüm yokmuşçasına aynı şeyleri basma kalıp tekrarlayarak olur.
Üçüncü olarak; baş ve temel çelişme ve sınıfsal analizlerle devrimin aşaması, yolu ve temel taktikleri, temel örgüt ve mücadele biçimleri realize edilmeyerek olur.
Dördüncü olarak; dünyada ve ülkedeki güncel gelişmelere ilişkin analizler yapılarak, bunlar üzerinden günün acil politik görevleri belirlenip kitleler bunlar üzerinden eğitilip, örgütlenip harekete geçirilmeyerek, yani tüm bunlarda esasen edilgen bir seyirci konumunda durarak olur.
Beşinci olarak; devrimin öncü ve temel gücü sınıf içinde ve devrimin temel müttefik kesimleri arasında kayda değer planlı programlı devrimci bir çalışmadan yoksunlukla olur.
Altıncı olarak; kitleleri örgütleyip devrime hazırlama perspektif ve performansında ki amatörlük, kifayetsizlik ve kendiliğindenci sürükleniş ile olur.
Yedinci olarak; “sınıf mücadelesi” olgusunu, günübirlik yaşam dinamiği içinde ele alma tarz, anlayış ve pratik duruş yoksunluğuyla olur.
Sekizinci olarak; hayatın ve mücadelenin her kesitinde kitlelere çıkış yolu ve devrim alternatifini anlatan, gösteren dinamik politik mücadele pratiğinden fersah-fersah uzak olmakla olur.
Dokuzuncu olarak; değişen, dönüşen maddi ve manevi dünyanın olguları baz alınarak kendi tarz ve duruşunu, mücadele araç ve yollarını yaratıcı bir şekilde değiştirip, geliştirip yenilemeyerek olur.
On birinci olarak; sınıf ve devrim güçleri içinde aktif ve etkili ideolojik-siyasi mücadele yoluyla yanlışlara, sapma ve kırılmalara, revizyonizm ve her renkten oportünist görüş ve direnç noktalarına karşı kesintisiz bir mücadele anlayış ve pratiğine sahip olmayarak olur.
On ikinci olarak; politik mücadeleyi yılın belli günlerine ilişkin bir şeyler söylemeye ve örgütün dar yapısına yönelik bir-iki makaleye hapsetmekle olur.
On üçüncü olarak; şiar ve sloganlar, devrim teorisine ilişkin söylenenler bugüne değil de düne ilişkinse; bugüne dair bilimsel ve gerçekçi söylemler geliştirilmiyorsa olur.
On dördüncü olarak; her gelişme ve sistemin yaşadığı her açmaz-çıkmaz ve yönetememe krizlerini, klikler arası yaşanan ciddi dalaş, kapışma ve çekişmeleri, düşman cephesini, okun sivri ucunu sürecin en azılı baş düşmanına yöneltip, onları bölüp parçalayarak saf dışı etme ve böylece mevziler elde etme ve kitleleri kendi sosyal pratikleri içinde eğitme tarzı bir mücadele yolu izlemeyerek olur.
On beşinci olarak; sistemle mücadeleyi, taktik mücadelenin de konusu yapmayıp, stratejik belirlemelere kilitleyerek, yani özetle, devrim strateji-taktik ve söylemlerinin bugün hayatta bir karşılığının bulunmayışıyla ve de zaten o stratejiye uygun bir sosyal pratiğin hayata geçirilemiyor oluşuyla olur. Vs. vs.
Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin kendisine sosyalist ve komünist devrimci diyen belli başlı öznelerinin abartısız yalın gerçekliğinin birer ifadesi olan bütün bunlar, kaçınılmaz olarak zaten devrimi de devrim hedefini de kendiliğinden imkânsız kılmaz mı? İstendiği kadar; keskin laflarla şöyle yapacağız, böyle yapacağız, “devrim yapacağız, devrim!” diye bağırılsın, lakin yalın bir gerçektir ki; lafla peynir gemisinin yürütüldüğü de görülmemiştir.
Şimdi sadede gelip soralım ‘kızıl’ kelam sahiplerine; bu durumda gerçekten kim ya da kimler devrim hedefinden vazgeçmiş olur?
Halil Gündoğan
Halil Gündoğan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.