“Ufku dar, savaşım sanatında beceriksiz olan devrimci değil, zavallı amatördür!”
Devrimciler ve komünist partiler için pek de kolay olmayan süreçlerden geçiyoruz. Elbette ki devrimcilik ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir yerinde hiçbir zaman kolay olmamıştır, olması da beklenemez. Komünist partiler ve buna bağlı olarak devrimciler, sınıf savaşımının zorluklarını, imkansızlıklarını, bedel ödeme ve ödetme diyalektiğini bilerek şekillenirler/şekillenmelidirler.
Düşmanın saldırı dalgalarının arttığı her dönem, eğer komünist partinin yeterli bir hazırlığı ve etkin karşı koyuşu yoksa hem kitlelerde hem de devrimci saflarda moral bozuklukları, inançsızlık, kendi gücüne güvensizlik ve tüm bunların sonucu olarak mücadeleden kopmalar ortaya çıkmaya başlar. Komünist partinin bu durumu görmezden gelmesi veya teorik, ideolojik, politik, örgütsel alanlarda mücadeleyi yükseltmemesi uzun dönem giderilemeyecek hasarların oluşmasına yol açar.
İster kitle hareketlerinin yükselme isterse alçalma dönemleri olsun komünist partinin görevi hem kendi örgütlülüğünü korumak hem de kitleleri döneme uygun olarak ürettiği politikalarıyla yönlendirmek ve ideolojik duruşuyla da örnek olmak, moral vermektir. Yengiler kadar yenilgiler de devrimin uzun ve meşakkatli yolunun bir gerçeğidir. Önemli olan geri çekilmenin planlı, örgütlü olması ve sonraki dönemlere hazırlık niteliği taşımasıdır.
İçinden geçtiğimiz süreçte, devrim dalgasının geri çekilmesinin ve düşmanın yoğun saldırılarının yarattığı çoklu etkiyle karşı karşıyayız. Bu duruma komünist partisinin yaşadığı dogmatik bürokratizmin darbesi sonucu bölünmeyi de eklediğimizde karşımıza önemli sorumlulukların, acil görevlerin ortaya çıktığını görürüz. Bunların her birinin ihmali onarılması zor sonuçlara yol açacaktır. Mevcut durumda öne çıkan görevlerden biri komünist partinin hem saflarına yeni katılanların hem de genel olarak tüm kadro ve militanlarının, yaşanan bu tahribatlar karşısında ideolojik, politik, örgütsel donanımlarının, tasfiyecilik saldırısının çeşitli etkilerine karşı, artırılmasıdır.
Örgüt Bilincini Derinleştirelim!
Sosyalist ülkelerin çöküşünden sonra başlayan tasfiyecilik saldırısının en fazla örgüt bilincini hedefe koyduğunu söyleyebiliriz. Bunun böyle olmasının nedeni, elbette ki Lenin’in en yalın haliyle belirttiği gibi “iktidar savaşımında proletaryanın örgütten başka bir silahının” olmamasıdır! KP, Marksist Leninist Maoist çizgide mevcut sistemi yıkmak için politik iktidar mücadelesi veren, bunun için ezilenlerin tüm kesimlerini birleştirme ve savaştırma görevini üstlenen “öncü örgütlü müfreze”dir.Böyle bir örgütlülük olmadan egemenlerin on bin yıllara dayanan iktidarını yıkabilmek imkansızdır. Bunun dışındaki her savunu, ezilmenin-sömürülmenin daha on bin yıl sürmesine izin vermek demektir. Dolayısıyla bu süreçte en çok saldırıya uğrayan örgüt bilincini derinleştirmek, örgütü/örgütlülüğü korumak temel bir mesele haline gelmektedir.
Örgütü/örgütlülüğü korumak, en başta komünist partinin politik iktidar savaşımında her militanın her kadronun kendini sorumlu görmesi ve bunun çabası içinde olması demektir. “Örgütü/örgütlülüğü korumak” denince çoğunlukla ilk anda akla salt güvenlik meselesi gelir. Elbette ki önemli ve ihmal edilemez bir yanı güvenliktir. Dolayısıyla, saflarımıza yeni katılan yoldaşlardan en üst düzeye kadar bu konuda sürekli bir eğitimin olması, düşmanın teknolojilerinin, yöntemlerinin takip edilmesi kendi özgün yöntemlerimizin geliştirilmesi zorunluluktur. Bu konular tekrar tekrar işlenmeli, düşman gerçeği kafalarda somutlaştırılmalıdır.
Fakat komünist partisini korumak ve geliştirmek, teorisi, ideolojisi ve politikasının kitlelerde karşılık bulmasını sağlamakla olacaktır. Yazımızın başında vurguladığımız gibi kitlelerde ve genel olarak devrimci saflarda gelişen inançsızlık, moral bozuklukları esasta komünist partilerin etkisizliğiyle ilgilidir. Yönünü bulamama kendiliğindenci hareket tarzının yarattığı yıpranma, önünü görmemenin verdiği güvensizlik söz konusudur.
Eğer öncü müfreze olması gereken komünist partinin militan ve kadroları da bu ruh halinin etkisinde kalırlarsa, kendiliğindencilik batağına saplanmak kaçınılmaz olur. Kendiliğindencilik, komünist partisini içten içe çürütür, şekilsizleştirir, çelişkilerini çözemez hale getirir. Bir süre sonra parti sadece kendi varlığın sürdürme amacına sahip olarak politik iktidar mücadelesinden, devrim hedefinden, söylemler dışında bahsetmek mümkün değildir. Bu devrimin imkansızlaşması demektir. İşte bu gerçeklik örgütlere/örgüt bilincine saldırı nedenidir. Aynı zamanda bu gerçeklik ezilenlerin safında yer alana ve sosyalizmi savunanların örgütü/örgütlülüğü savunma ve geliştirme zorunluluğunu göstermektedir.
Kendiliğindenciliğe Her Alanda Karşı Duralım!
Komünist partilerin bu tasfiyeci saldırılar karşısında etkili mücadele verebilmesinin tek koşulu, politik mücadeleyi geliştirmesidir. Bu da, toplum içindeki çelişkilere, en küçük problemlere bile gözünü kapamaması ve bunları merkezi devlet iktidarına karşı mücadelede birleştirmeye çalışması demektir. Ezilen kesimlerin komünist partisine yüzünü dönmesinin başka bir yolu yoktur. Bunu yapabilmek sürekli olarak kitlelerin içinde olmayı gerektirdiği kadar komünist partinin merkezi önderliğinin politik yetkinliğine, sorunları yakalama ve çözüm sunabilme becerisini özcesi “zincirin zayıf halkasını” belirleyip, koparabilme gücüne bağlıdır.
Burada önderliği vurgulamamız, komünist partinin bütününün sorumluluğunu hafifsememizden değildir. Önderlik, salt soyut kendi başına bir komite, bir grup değildir. Partimiz son yıllarda hem önderliğin partiden kopmasıyla hem kendi görevinin farkında olmayarak kendiliğindenciliğe kapılmasıyla hem de politikayı bireylere, “öznel izlenimlere” indirgemesi gibi nedenlerden dolayı sınıf mücadelesindeki görevlerini yerine getirememiştir. Ne komünist parti içinde çıkan bürokratik, sekter fakat aynı oranda da liberal, kendiliğindenci eğilimlere ne de toplumsal hareketlere gereken tavırlar alınamamıştır. Bu yanıyla sınıf mücadelesinde kendiliğindeliğe kapılmamak, tüm toplumsal hareketleri birleştirip iktidar mücadelesine yönlendirmekte örgüt nasıl ki kilit mesele oluyorsa, örgütün içinde de önderlik öyledir. Önderliğin misyonunu komünist partinin tümüyle aynılaştırması veya son yıllarda tasfiyeci saldırıların “hiyerarşiyi reddetme” ve demokrasi adı altında örgütlere ve özellikle de önderlik kurumuna saldırması sonucu ortaya çıkan eğilimlerin komünist partiye sızması en büyük tehlikelerden biridir.
Fakat bu tasfiyeci saldırıların açıktan değil, ideolojik-politik duruşu zayıflatarak etkilerini gösterdiklerini unutmamak gereklidir. Yani bir komünist partide belki kimse önderliğin gerekliliğini reddetmez, tıpkı örgütün zorunluluğunu reddedemeyeceği gibi! Ama bir örgüt ve önderlik olma vasıflarını gün geçtikçe aşındırarak, gereklerini yerine getirmeyerek komünist partisini sınıf mücadelesinin dışına iterek bunu pratikte gerçekleştirmiş olur. Bu teorik, politik ve örgütsel darlaşmayla süreç içerisinde birçok alanda tıkanıklıklar yaşanmasıyla kendisini gösterir.
Partinin kolektif olarak ideolojik-politik seviyesinin yükseltilmesi önderliğin niteliğini yükselteceği gibi partinin belirlenen çizgisini geliştirecek ve pratiğe geçirecek olanlar kadrolar ve militanlar olduğu için “her şeyi kadrolar belirler” (Stalin). Dolayısıyla partinin politik çizgisini hayata geçiren kadro ve militanların ideolojik-siyasi eğitiminin, örgütle tanıştıkları ilk süreçten itibaren sağlam ve sürekli bir şekilde ele alınması gereği kendiliğinden ortaya çıkar.
Parti kadro ve militanlarının gücü ideolojik ve siyasi eğitime dayanır. Marksizm-Leninizm ve Maoizmin kavranması, partinin programı ve siyasi çizgisine göre şekillenmek ve savaşın içerisinde çelikleşmek bu eğitimin kendisidir. Bu eğitim sistemden temelli bir kopuş ve sınıf mücadelesinin gereklerine göre kendini geliştirme, donatma demektir. Kadro ve militanların eğitimi, bütün bu vurgulardan anlaşılacağı üzere, kurumsal olarak ele alınması gereken, teori ve pratiği kapsayan bir meseledir.
Teorik ve politik seviyenin ihtiyacı karşılamaktan çok uzak olduğu, ideolojik yıpranmanın tasfiyeci saldırılarla birlikte üst boyutlara vardığı uzun yıllardır ortaya çıkmış apaçık bir durumdur. Bu durumun devrimci hareketin genelinde de görünürlüğü çok fazladır. Tıkanıklıkların nedenini burada aramak doğru bir tutum olacaktır. Çünkü, toplumu çelişkileri ile birlikte çözümlemek, sınıf güçlerinin durumlarını tahlil ederek strateji ve taktik belirlemek, uluslararası durumu ve ülke ile bağlantılarını ortaya koymak ve bütün bunların sonucunda yapılacak politikayı belirleyebilmek iyi bir teoriye ve politik görüye sahip önderlikle-örgütle ilgilidir.
Lenin, devrimciler örgütünün (komünist partinin) zorunluluklarını anlattığı “Ne Yapmalı?” kitabında “profesyonel devrimci eğitim”in üzerinde dururken şu belirlemeyi yapmıştır:
“Teorik sorunlarda duraksama gösteren, ufukları dar, kendi hareketsizliğini yığınların kendiliğinden hareketiyle haklı gösteren; bir halk sözcüsünden çok sendika sekreterine benzeyen, düşmanlarının bile saygısını kazanacak geniş ve yürekli bir plan düşünmekten aciz ve kendi profesyonel sanatında -siyasal polisle savaşım sanatında deneyimsiz ve beceriksiz bir kimse- böyle bir kimse, devrimci değil, zavallı amatördür.”
“Yetersiz eğitim”, sebep olduğu teorik ve politik darlıkla örgütü de tutuklaştırır, koşulların tümüyle hazır olduğu devrimci durumları değerlendirmekten aciz bırakır. Kitlelerin kendiliğindenliğinin peşine takılmasına neden olur. Özcesi ne kadar “iyi niyetli” olunursa olunsun, devrimci duygular ne kadar güçlü olursa olsun konaklanan yer amatörlük yani devrimin sorunlarının altından kalkamama olur.
Elbette ki amatörlük sadece “yetersiz eğitim” demek değildir. Bu örgütün “dar kapsamlılığı”, “dar eylem temeli”ne sahip olması ve bu darlığı çeşitli gerekçelerle haklı göstermeye çalışmasıyla ilgilidir. Bu Parti’nin sürekli aynı zeminde, benzer hataları tekrarlayarak sıçrama yapabilmesinin önünü kesmek demektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki; hem halkın farklı kesimlerinde hem de devrimci saflarda yaşanan inançsızlık, güvensizlik gibi meselelerin çözümü yine Komünist Partisi’ndedir. Komünist Partisi bu bilinçle ve hedefle çalışmalarını ele almalı, tasfiyeci saldırıları tersine çevirmelidir.
Son Haberler
Sayfalar
Doğa ve Çevre Sorununa Proletaryanın Yaklaşımı
İnsan doğanın ayrılmaz bir parçası olduğu için doğadaki her olumsuz gelişme insanı da doğrudan etkiler. Bu anlamıyla çevre sorunu, bir insanlık sorunudur. İnsana değer vermeyen bir sistemin doğaya değer vermesi de beklenemez.
Fransa'da Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Anması Gerçekleştirildi!
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 41. Yılında “Mutlaktır Ülkemizde Devrim, Bir İşaret Fişeğidir Kaypakkaya” şiarıyla gerçekleştirilen gece etkinliklerinin sonuncusu, Fransa’nın Metz şehrinde gerçekleştirildi. Yaklaşık 30 yıldır devrimci etkinliklerin nadiren yapıldığı bölgede, böylesi bir etkinliğin yapılıyor olması kitleler açısından oldukça önemliydi. 500’ün üzerinde kitlenin katıldığı etkinlik, saat 14’te, 13 Mayıs’ta gerçekleşen Soma maden işçileri katliamı için hazırlanan sinevizyon gösterimiyle başladı.
Volkan Yaraşır: İbrahim Kaypakkaya, ihtilalin yolu, ihtilalin ruhu ve ihtilalin manifestosudur.
İbrahim Kaypakkaya’nın idelojik- teorik mimarisi tarihsel olarak; Anadolu ve Mezopotamya halklarının isyan ve komünalite geleneğine, yerel olarak; 1960 sonrası, Türkiye’deki zengin sınıf mücadelesine, Uluslararası boyutta; 1968 küresel isyan hareketine, kültür devrimine ve ulusal kurtuluş savaşlarına dayanmaktadır.
Devrimci hareket açısından 1970′lerin başı bir momentumu ifade eder. 1971 devrimcileri, uçurumun kenarında yürümenin cüret ve cesaretini simgeler. Aynı zamanda ’71 pratiği, sistem dışı ve açık bir devlet karşıtı olmanın pratiğidir.
Soma ölüm ocağı ; ՍՈՄԱ`Ն ՄԱՀՎԱՆ ՕՋԱԽ Է ,
Soma maden ocağı katliamı,Türkiye'nin aynı zamanada dünyanın en büyük maden ocağı faciası olarak şimdiden tarihe geçti.Soma İşçi Katliamı olarak da anılacak,hafızalardan kolay kolay silinmeyecek bu vahşet,işçi ölümlerinin en büyük olma özelliği ile de işçi sınıfı mücadele tarihinde yerini koruyacaktır.
TKP ML-TİKKO’dan açıklama
TKP ML –TİKKO, Şubat 2011’de kış üstlenme kamplarının çökmesi sonucu yaşamını yitiren 5 gerillanın naaşlarının Dersim’in Hozat ilçesi Pazar Köyü Kurudere Mezrasına bağlı Fıtılo bölgesinde defnedildiğini bildirdi.
TKP ML - TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı, 2011 yılında yaşamını yitiren 5 gerillaya ilişkin açıklamada bulundu.
Açıklamada, 2 Şubat 2011 tarihinde kış üstlenme kampının çökmesi sonucu yaşamını yitiren Sefagül Keskin, Nuşen Aslan,Gülizar Özkan, Fatma Acar ve Derya Aras adlı gerillaların naaşlarının Fıtılo Bölgesinde defnedildiği duyuruldu.
Basel ve Londra'da kitlesel ve çoşkulu Kaypakkaya anması!
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 41. Yılında İsviçre’nin Basel şehrinde kitlesel ve çoşkulu bir geceyle anıldı.
„Mutlaktır Ülkemizde Devrim, Bir İşaret Fişegidir Kaypakkaya!“ sloğanıyla Avrupanın 5 ülkesinde organize edilen anma etkinliğinin biride, 18 Mayıs 2014 tarihinde 1000 yakın bir kitle ile İsviçre’de gerçekleştirildi.
Wupertal'da kitlesel Kaypakkaya anması
17 MAYIS 2014 TARİHİNDE ALMANYA’NIN WUPERTAL ŞEHRİNDE KİTLESEL BİR KATILIMLA GEÇEKLEŞTİRİLEN GECEDE KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA ANILDI.
Leyla Erbil:"Seni anlatabilmek seni"...
“Gerçek değer,gelmesi boşluk dolduran değil,gitmesi boşluk yaratandır.”[1]
“Yaralı doğar bütün insanlar, anlaşılmak, sevilmek, sevecenlik dilenir ömrünce...”
“Ben sadece sesli düşünüyorum, yani yazarak…”
“Ben yazarların neyi nasıl kotardıklarını çok düşünürüm, cümleyi neden kurduklarını, neye özendiklerini, neyi yinelediklerini ve ‘kendi’ kıldıklarını,” diyen O; ‘Tuhaf Bir Kadın’ın yazarıydı; 82 yaşında hayata veda etti.
Edebiyatın saygın yazarlarındandı; öncü romancılığıyla edebiyat dünyasını derinden etkileyen Leylâ Erbil’i 29 Temmuz 2013’de yitirdik.
Yazarlar da Dedikodu Yapar
Neyse falın çıksın halin.
Duymak istediklerinizi söyleyip alkış almasını da bilirdim.
Demek gelmeseler de sormasalar da bu şehirliler sizin şehirliler.
O köprünün altında çok sular aktı.
Ben anlatayım da siz dinleyin kitleselleşemediği halde kitleselleşme teorisiyle hareket eden şehirlilerin savruldukları halleri.
Kuş bakışı teori.
Her zaman uçan şehirli olmak isterdim.
Gökyüzünde uçmak.
Dünyanın geotliği nedeniyle yazarların bi türlü düz kağıda aktaramadığı köyleri, kasabaları, şehirleri, ülkeleri... görmek isterdim.
TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı
Elimize e-mail yoluyla ulaşan imzalı açıklamaya göre;
TİKKO gerillaları 14 Mart tarihinde Dersim-Çemişgezek İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne roketatarlı saldırı düzenlenmiştir. Haber değeri taşıdığı için paylaştığımız açıklamada “Gerilla güçlerimiz tarafından düzenlenen bu saldırı, Gezi ile başlayan isyan sırasında başından vurularak hastaneye kaldırılan ve dokuz ay boyunca yoğun bakımda kaldıktan sonra 11 Mart tarihinde ölümsüzleşen Berkin Elvan'ın katledilmesine misilleme olarak gerçekleştirilmiştir” deniliyor.