“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2
Latin Amerika ülkeleri içinde sınıf mücadelesinin en keskin olduğu yerlerin başında, yaklaşık 46 milyon nüfusa sahip olan Kolombiya gelir. FARC, Kolombiya devleti ile Norveç’in başkenti Oslo’da Ekim 2012 ortalarında başlayıp ve peşinden 19 Kasım 2012’de Küba’da devam eden “barış görüşmeleri” nedeniyle dikkatleri bir kez daha üstüne çekti. FARC, kurulduğu 1964’den beri de manşetten düşmedi desek yeridir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinin, hem burjuva hem de sol basınında daha sık yer alıyor. Kolombiya halkının devrimci gerilla örgütü FARC, 50 yıldır çok ağır bedellere rağmen, ABD emperyalizminin desteğindeki Kolombiya oligarşisine karşı savaşını sürdürüyor. FARC ve diğer gerilla örgütlerin savaşı, Kolombiya devletiyle değil, ABD ile sürüyor dense de yanlış bir saptama olmayacaktır. Çünkü, bu ülkenin her yerinde ABD emperyalist tekelleri var ve devrimcilere karşı savaşında tam karşısında da; paramiliter güçleriyle, uyuşturucu çeteleriyle, Kolombiya ordusuyla, CİA vb. kirli işler imparatorluklarıyla onlar durmaktadır.
FARC-EP, Kolombiya Komünist Partisi’ne (CCP) bağlı olarak faaliyet yürütüyordu. Ancak, Rusya’nın 1989 yılında açıktan kapitalizmi savunması ve SSCB kimliğini terketmesinin arkasından, sosyalist maskeli emperyalist Rusya’ya bağlı diğer KP’leri gibi havlu attı ve “barışçıl” mücadeleyi savundu. Bu nedenle, FARC ile CCP’nin bağları 1993 yılından itibaren koptu. FARC’ın önderleri; “sosyalizmi savunduklarını”, “revizyonimi reddettiklerini” ve “savaşa devem edeceklerini” ilan ederek, CCP ile bütün bağlarını kopardılar. Ve yeniden Kolombiya Gizli Komünist Partisi’ni [Partido Comunista Clandestino Colombiano (PCCC)] kurdular. PCCC “Büyük anavatanın –Latin Amerika’nın- birliğini” savunarak Simon Bolivar’ın düşünü gerçekleştirmek istiyor.
FARC’da Kolombiya devletiyle 1984 yılında yapılan “barış görüşmeleri”nden ağır kayıplar aldı. Çünkü devlet, ateş-kes ile gerillaları pasifize etti, gevşetti ve peşinden ise vurdu. FARC’da bir çok ileri kadrosunu ve yüzlerce savaşçısını bu süreçte yitirdi. Ateş-kes 1989 yılında sona erdi. Ve ondan sonra FARC ile devlet arasında yer yer görüşmeler olamasına karşın, FARC aynı hataları tekrarlamamaya dikkat etti.
Aslında FARC-EP ile devlet arasında “barış görüşmeleri” sürekli vardı. Yer yer kesilmesine karşı, iki tarafta bunu gündemde tutmaya çalıştı.
1999 Mart’ın da, FARC-EP Kolombiya devlet ordusuna karşı büyük saldırılara girişti ve devlete büyük kayıplar verdirdi. Bu vb. saldırıların artması, devleti “barış görüşmelerine” zorladı ve 2002 yılında devlet’le FARC arasında görüşmeler yeniden başladı. Devlet, FARC’ın kontrolü altındaki (42 bin km2) bölgeleri “askerden arındırılmış bölge” ilan ederek, buralara girmeyeceğinin “garantisini” verdi. Ancak, diğer “barış görüşmeleri” gibi, bu da bir sonuç alınamadan bitti.
2000’li yılların başı FARC-EP tarihi açısından kötü bir süreçtir. Hem etkinlik alanlarını hem de sayısal olarak ordusunda ciddi bir azalma söz konusu oldu. Bazı önederleri katledildi. ABD emperyalizmi, FARC’ın “bitirilmesi” kararını almıştı. Ülkede, yoğun bir baskı ve yok edilmeler süreci yaşandı. Legal mücadele olanakları bütünüyle ortadan kaldırıldığı gibi, askeri olarak’da FARC ve diğer gerilla örgütlerine yönelik saldırılar ağırlaştırılmıştı. ABD tüm olanaklarını resmen seferber etmişti. FARC, bu saldırılarda ağır kayıplar almasına karşın, kendini yeniden toparladı ve bazı geri çekilme taktikleri uyguladı. Kaynakları Kolombiya devleti olanalar, FARC’ın bu süreçte gerilla sayısının 10 bin civarına düştüğünü ileri sürülsede, Der Spigel ve Reuters gibi dergi ve haber ajansı ise 18 bin rakamını vermeye devam ediyorlar.
ABD, FARC-EP’yi “bitirmek” (all-out) için ABD’nin yönlendirmesi ve kontrolü altında 2002 seçimlerinde Alvro Uribe diye bir katili iş başına getirdi ve peşinden “Plan Kolombiya” diye bir saldırı geliştirildi. Bu süreçte çok yoğun saldırılar yaptılar. FARC-EP alanlarındaki köy ve kasabalar, küçük şehirler savaş uçaklarıyla bombalandı. Hastane, okul ve diğer sivil yerleşim yerleri diye hiç bir ayrım yapılmadı. Hepsi de ABD patentli bombalardan nasibini aldı. Özellikle işçi ve köylülere yönelik katliam, işkence ve tutklamalar ayyuka ulaştı. FARC-EP’yi destekleyen, desteklemesi olası olan ya da tahmin edilen kim varsa baskıdan geçirildi. En fazla sendikacının öldürüldüğü yıllar oldu. Ancak, ABD emperyalizminin “Plan Kolombiya” da FARC-EP’yi kitlelerden koparamadı ve “all-out” yapamadı. Ve yeniden “Masaya Oturmak” zorunda kaldılar. Bu çatışmalarda Kolombiya ordusuna ait bir savaş uçağı FARC-EP tarafından düşürülmüştü. ABD, Srilanka’nın Tamillere uyguladığı “Srilanka Modeli”nin çok önceden burada uygulamaya çalıştı. Ancak, başaramadı.
FARC-EP, 50 yıldır bir fiil silahlı mücadele yürüten bir örgüttür. Kendi Genel Kurmayı olduğu gibi diğer askeri örgütlenmeleri de mevcuttur. Geniş bir kitle tabanı ve aktif destekçisi vardır. Ayrıca, çeşitli adlarla illegal ve legal kitle örgütleri mevcut. Bizzat ABD emperyalizminin yok etmek için bütünüyle yüklenmesine karşın, her türlü cinayeti ve vahşeti kitleler üzerinde denemesine karşın, FARC-EP’yi kısmen örselese de, onun esas gücünü, kitle bağlarını yok edemedi. Bu da, FARC-EP ile kitleler arasındaki bağların gücünü ortaya koymaktadır.
Son yıllarda bütün baskı ve katliamlara karşın şehirlerde protesto gösterileri yapılmaktadır. Türkiye’de “Cumartesi Anneleri” örneği Kolombiya’da da var ve Bogoto’nun meydanında yakınlarını kaybedenler kayıp resimleri ile gösteri düzenliyorlar.
Sadece 1984-2011 yılları arasında 2800 sendikacı ve çalışanı öldürülmüş ya da kaybedilmiştir. Aynı süreç içinde 216 kayıp, 163 kaçırma 83 kişi de işkence ile öldürülmüştür. Bunlar kayıtlara geçenler. Birde geçmeyenler vardır. Bu nedenle “gerillaya katılmak sendikacı olmaktan iyidir” diye bir deyim gelişmiştir. Bu olaylar daha çok, FARC-EP’nin faaliyet alanlarında muz ve petrol çalışanlarına yönelik ABD’li tekellerin kontrolündeki paramiliter güçler ve devlet tarfından yapılıyor. 1990 ortalarına kadar 3 milyon olan sendikalı işçi sayısı, katliamlar ve yoğun baskılar sonucu 2011 rakamlarına göre 800 bine düşmüştür.
Bu olayların, Kolombiya devleti ve paramiliter güçlerce yapıldığı bilinmesine karşın, sözde demokrasi savunucusu AB parlamentosu, FARC-EP “teröristler” listesinde görüyor. Öbür yandan ise Kolombiya devletine çağrıda bulunarak, sendikacılar öldürülmesin diyebiliyor.
Emperyalist tekellerin desteklediği uluslararsı burjuva basını, FARC-EP’yi “koka üreticisi” ve “uyuşturucu ticareti” yapmakla itham etmiş ve etmektedir. Ancak, uyuşturucu ticaretini yapan ise ABD ve yerli uşaklarıdır. FARC-EP ve diğer gerilla güçlerini yıpratmak ve teşhir etmek için bu tür yalan propagandaları sürekli gündemde tutuyorlar.
Ne var ki, Latin Amerika halkları emperyalistlerin yalanlarına inanmadıkları gibi, FARC-EP’yi Latin Amerika’nın devrimci onuru olarak görüyorlar.
FARC-EP’nin İdelojik Duruşu
FARC-EP, Ocak 2007 yılında yaptığı 9. Ulusal Konferans’ında; “Büyük Anavatan, Yeni Kolombiya ve Sosyalizm için” mücadeleyi geliştirme kararı almıştı. Ayrıca, bu Konferanslarında; “İktidar ve anavatan inşası için mücadelenin vazgeçilmez unsuru olan Gizli Komünist Parti’nin (PCCC) örgütlenmesine ve güçlendirilmesine ısrarla devam edeceğiz” kararı alınmıştır.
FARC-EP, 9. Ulusal Konferans adına yayınladığı bildiride;
“Latin Amerika’nın anti-emperyalist geleceğini aydınlatan meşale olarak Kurtarıcı’nın (Simon Bolivar, çn) düşüncelerini savunan, birliğin ve mücadelenin sembolü Kıtasal Bolivarcı Hareketi selamlıyoruz. Kolombiya için, şu anda olduğu gibi yoksullarla zenginler arasındaki uçurumu derinleştirme yolunda değil, toplumsal eşitlik yolunda ilerleyen adil bir devlet inşa etme uğruna mücadelemizi sürdüreceğiz. En iyi geleneklerimizi, değerlerimizi ve zenginliklerimizi savunan, kendi kaderini tayin hakkı için, adalet için, Latin Amerikalı dayanışması için ve halklarımız için mümkün olan en üstün mutluluğa ulaşma yolundaki Bolivarcı düşüncenin gerçekleşmesi için:
Yeni Kolombiya, Anavatan (bütün Latin Amerika) ve sosyalizm bayrağımızdır!”
Ayrıca, Ağustos 2002 tarihinde yapılan İtalya’da bir anti-emperyalist kamp toplantısında, FARC temsilcisinin yaptığı konuşmadan kısa bir aktarma yapalım:
“Biz Marksist-Leninistiz, Bizim için Marksizm çözümleme yöntemidir, eylem kılavuzudur, bir doğma değildir. Biz Kolombiya’da sosyalizmi bir olasılık değil bir gerçeklik olduğunu düşünüyoruz.”
PCCC’nin son Oslo görüşmeleriyle ilgili 4 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak, kamuoyuna duyurmuştur. Onun bir maddesini buraya aktaralım;
”… hükümet ve Santos ile FARC-EP arasındaki barış görüşmeleri olmasına karşın, oligarşi inatla askeri çözümü dayatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Oligarşi, özel mülkiyet, toprak, mevcut ekonomik model ve devletin karakteri ile ilgili konularda pazarlık yapmayı reddediyor.” “Kolombiya Gizli Komünist Partisi-Karayipler Bölgesi Politik Deklarasyonu, 6 Aralık 2012 Perşembe (1)
Latin Amerika’da bütün gerilla örgütleri şu veya bu gerekçelerle savaşları bitirmelerine, teslim olmalarına karşın, FARC-EP böyle bir yönteme baş vurmadı. Üstelik en iyi kurucu önderlerini ya normal ölüm ve daha çok düşman saldırılarıyla kaybetmelerine karşılık, her zaman içinden önderler çıkardı ve yoluna kararlı bir şekilde devam etti. Yayınlarında kendilerinin ML olduğunu söylüyorlar ve sosyalizmi savunduklarını vurguluyorlar. Ancak, MLM olmadıkları açık. “Sovyet Revizyonizine” karşı olduklarını vurguluyorlar ve daha önceki CCP ile yollarını ayırmaları da bu nedenledir. Şimdi kendileri PCCC kurmuşlardır. Bu güne kadar kendi ilkelerinden taviz vermediler. “Barış görüşmeleri”nde, devletin şart olarak ileri sürdüğü “silahları bırakın” çağrısına kararlılıkla karşı durdular. Tersine, kendi görüşlerini ve şartlarını devlete dayatarak geri adım attırmaya çalıştılar.
FARC-EP, Kolombiya halkı içinde yerleşmiş ve kökleşmiş bir örgüttür. Kendisi sağa kayıp çözülmezse ya da yanlış politikalar izlemezse, kitlelerden kompası ya da burjuvazinin onları o topraklardan koparması söz konusu olamaz. Geçmiş tarih bir yana, son elli yıllık mücadele bunun yalın bir göstergesidir. Kitle desteği olmayan bir örgüt, ABD emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin her türlü kirli saldırıları karşısında durabilmişse, kitleleri bu örgütten, bu örgütü kitlelerden koparamamışsa, bundan sonra da en zalimane karşı-devrimci şiddetle FARC-EP’nin köklerinin kurutulamayacağı açık gözüküyor. Her ne kadar bazı Latin Amerika ülkelerinin reforumcu devlet başkanları (örneğin Chavez), “silahları bırakın, siyasi alanda mücadele edin” diye öneri ve telkinlerde bulunsa da, FARC-EP bu tür önerileri şimdilik reddetmektedir.
PCCC’nin idelojik duruşu revizyonist partilerle aynı. KKE’nin (Yuananistan Komünist Partisi) örgütlediği “13. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Danışması Toplantısı” (9-11 Aralık 2011 Atina) yakın duruyor. Bu toplantıya katılanlar listesinde Türkiye’den TKP ve EMEP’de var. Bu toplantıya 64 ülke komünist ve işçi partisi katılmış ve revizyonist partiler. PCCC’nin de ideolojik duruşu ve yeri kendiliğinden ortaya çıkıyor.
PCCC bu organizasyon içinde yer alan partilerin etkisi altında kalır ve kendisi de FARC-EP’yi etkilerse, sonuç hüsran olur. Çünkü, bu örgütlenme içinde ne kadar parti varsa hepsi de silahlı mücadeleye karşı olan ve toplu ayaklanmayı dahi dillerinin ucuna getirmeyen revizyonist örgütlenmelerdir. Bu partilerin ezici çoğunluğu seçimle işbaşına gelmeyi savunan bir siyasal çizgiye sahiptirler. Bazıları ise AB demokrasisini savunur durumundadır.(2)
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-
Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.
Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.
Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)
İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.
Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…
Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor.
Fakir (Nubar Ozanyan)
Yaşamı boyunca hep yokluk ve fakirlik içinde yaşadı. Bundandır ki arkadaşları ona “Fakir’’ dedi. Ne zaman biraz dünya nimetlerine yakın olan olanaklara sahip olsa o yine fakir yaşamından ayrılmadı. Yaşamı fakir, bilinç ve yüreği zengin olan Nubar Ozanyan en alttakilerin, yoksulların, mazlumların yoldaşı olmaktan bir an olsun geri durmadı.
Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı
Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır.
Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Rusya / Ukrayna Savaşında Yeni Bir Aşama
Savaşın Rus topraklarına doğru genişlemesi Ukrayna'daki savaşın yeni bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor.
6 Ağustos Salı gününden bu yana Ukrayna birlikleri Rusya sınırını geçerek Rusya'daki savaşta yeni bir cephe açtı. En az üç Ukrayna tugayı ve çeşitli taburlar savaşa dahil oldu ve ilerleme Rus topraklarının yaklaşık 30 kilometre içine kadar ulaştı. Bu, savaşın yeni bir aşamasının başlangıcına ve dünya savaşı tehdidinin önemli ölçüde yoğunlaşmasına işaret ediyor.
İKTİDARIN BÜYÜK YALANI: “HİÇ KİMSENİN YAŞAM TARZINA KARIŞMIYORUZ.”
Genel olarak tüm siyasal İslamcıların, ama özel olarak da İslamo-faşist Erdoğan ve iktidarının, başvurduğu en kullanışlı “idare etme” araçlarının ilk sırasında hiç kuşkusuz ki dinlerince de serbest sayılan takiyedir. Yani amaçlananı gerçekleştirebilmek için, gözünü dahi kırpmadan YALAN SÖYLEMEKTİR.
Belliki sol-sosyalist eski nostaljik söylemlerin tekrarı bugün artık kitlelerde herhangi bir karşılık bulmuyor!
Geçenlerde, “dini bütün” olarak tabir edilen kesimlerden bir ahbabımla, “ne olacak bu memleketin hali” kıvamında sohbetteyken, şöylesi bir cümle kurmuştu: “Abi benim anlamadığım, bunca açlık, yoksulluk, işsizlik ve zulüm varken, yani koşullar aslında tam da siz devrimci solcuların kolayca taban bulmanıza ve kitleleri harekete geçirmenize ve hatta devrim bile yapmanıza bunca uygunken; bu derece atıl ve etkisiz olmanız, sence normal mi?”
KADINLARIN BİRLİĞİ | Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -1-
Emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe, ekonomik kriz ağırlaştıkça vb. bu sistemin sarıldığı en temel dayanaklardan birinin ırkçılık-faşizm olduğunu biliyoruz. Zira bunun, sistemin alametifarikalarından biri olduğunu birçok -acı- deneyimiyle elbette biliyoruz. Şu anda yine tam da böyle zamanlardan geçtiğimizi söylüyoruz. Bu tehlikeye dair önlemler almaktan bahsediyoruz, özellikle Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişini izlerken, Avrupa Parlamentosu’ndan çeşitli Avrupa ülkelerinin kendi seçimlerine odaklarımızı çeviriyoruz vs.