Cumartesi Aralık 28, 2024

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

Latin Amerika ülkeleri içinde sınıf mücadelesinin en keskin olduğu yerlerin başında, yaklaşık 46 milyon nüfusa sahip olan Kolombiya gelir. FARC, Kolombiya devleti ile Norveç’in başkenti Oslo’da Ekim 2012 ortalarında başlayıp ve peşinden 19 Kasım 2012’de Küba’da devam eden “barış görüşmeleri” nedeniyle dikkatleri bir kez daha üstüne çekti. FARC, kurulduğu 1964’den beri de manşetten düşmedi desek yeridir. Özellikle Latin Amerika ülkelerinin, hem burjuva hem de sol basınında daha sık yer alıyor. Kolombiya halkının devrimci gerilla örgütü FARC, 50 yıldır çok ağır bedellere rağmen, ABD emperyalizminin desteğindeki Kolombiya oligarşisine karşı savaşını sürdürüyor. FARC ve diğer gerilla örgütlerin savaşı, Kolombiya devletiyle değil, ABD ile sürüyor dense de yanlış bir saptama olmayacaktır. Çünkü, bu ülkenin her yerinde ABD emperyalist tekelleri var ve devrimcilere karşı savaşında tam karşısında da; paramiliter güçleriyle, uyuşturucu çeteleriyle, Kolombiya ordusuyla, CİA vb. kirli işler imparatorluklarıyla onlar durmaktadır.

FARC-EP, Kolombiya Komünist Partisi’ne (CCP) bağlı olarak faaliyet yürütüyordu. Ancak, Rusya’nın 1989 yılında açıktan kapitalizmi savunması ve SSCB kimliğini terketmesinin arkasından, sosyalist maskeli emperyalist Rusya’ya bağlı diğer KP’leri gibi havlu attı ve “barışçıl” mücadeleyi savundu. Bu nedenle, FARC ile CCP’nin bağları 1993 yılından itibaren koptu. FARC’ın önderleri; “sosyalizmi savunduklarını”, “revizyonimi reddettiklerini” ve “savaşa devem edeceklerini” ilan ederek, CCP ile bütün bağlarını kopardılar. Ve yeniden Kolombiya Gizli Komünist Partisi’ni [Partido Comunista Clandestino Colombiano (PCCC)] kurdular. PCCC “Büyük anavatanın –Latin Amerika’nın- birliğini” savunarak Simon Bolivar’ın düşünü gerçekleştirmek istiyor.

FARC’da Kolombiya devletiyle 1984 yılında yapılan “barış görüşmeleri”nden ağır kayıplar aldı. Çünkü devlet, ateş-kes ile gerillaları pasifize etti, gevşetti ve peşinden ise vurdu. FARC’da bir çok ileri kadrosunu ve yüzlerce savaşçısını bu süreçte yitirdi. Ateş-kes 1989 yılında sona erdi. Ve ondan sonra FARC ile devlet arasında yer yer görüşmeler olamasına karşın, FARC aynı hataları tekrarlamamaya dikkat etti.

Aslında FARC-EP ile devlet arasında “barış görüşmeleri” sürekli vardı. Yer yer kesilmesine karşı, iki tarafta bunu gündemde tutmaya çalıştı.

1999 Mart’ın da, FARC-EP Kolombiya devlet ordusuna karşı büyük saldırılara girişti ve devlete büyük kayıplar verdirdi. Bu vb. saldırıların artması, devleti “barış görüşmelerine” zorladı ve 2002 yılında devlet’le FARC arasında görüşmeler yeniden başladı. Devlet, FARC’ın kontrolü altındaki (42 bin km2) bölgeleri “askerden arındırılmış bölge” ilan ederek, buralara girmeyeceğinin “garantisini” verdi. Ancak, diğer “barış görüşmeleri” gibi, bu da bir sonuç alınamadan bitti.

2000’li yılların başı FARC-EP tarihi açısından kötü bir süreçtir. Hem etkinlik alanlarını hem de sayısal olarak ordusunda ciddi bir azalma söz konusu oldu. Bazı önederleri katledildi. ABD emperyalizmi, FARC’ın “bitirilmesi” kararını almıştı. Ülkede, yoğun bir baskı ve yok edilmeler süreci yaşandı. Legal mücadele olanakları bütünüyle ortadan kaldırıldığı gibi, askeri olarak’da FARC ve diğer gerilla örgütlerine yönelik saldırılar ağırlaştırılmıştı. ABD tüm olanaklarını resmen seferber etmişti. FARC, bu saldırılarda ağır kayıplar almasına karşın, kendini yeniden toparladı ve bazı geri çekilme taktikleri uyguladı. Kaynakları Kolombiya devleti olanalar, FARC’ın bu süreçte gerilla sayısının 10 bin civarına düştüğünü ileri sürülsede, Der Spigel ve Reuters gibi dergi ve haber ajansı ise 18 bin rakamını vermeye devam ediyorlar.

ABD, FARC-EP’yi “bitirmek” (all-out) için ABD’nin yönlendirmesi ve kontrolü altında 2002 seçimlerinde Alvro Uribe diye bir katili iş başına getirdi ve peşinden “Plan Kolombiya” diye bir saldırı geliştirildi. Bu süreçte çok yoğun saldırılar yaptılar. FARC-EP alanlarındaki köy ve kasabalar, küçük şehirler savaş uçaklarıyla bombalandı. Hastane, okul ve diğer sivil yerleşim yerleri diye hiç bir ayrım yapılmadı. Hepsi de ABD patentli bombalardan nasibini aldı. Özellikle işçi ve köylülere yönelik katliam, işkence ve tutklamalar ayyuka ulaştı. FARC-EP’yi destekleyen, desteklemesi olası olan ya da tahmin edilen kim varsa baskıdan geçirildi. En fazla sendikacının öldürüldüğü yıllar oldu. Ancak, ABD emperyalizminin “Plan Kolombiya” da FARC-EP’yi kitlelerden koparamadı ve “all-out” yapamadı. Ve yeniden “Masaya Oturmak” zorunda kaldılar. Bu çatışmalarda Kolombiya ordusuna ait bir savaş uçağı FARC-EP tarafından düşürülmüştü. ABD, Srilanka’nın Tamillere uyguladığı “Srilanka Modeli”nin çok önceden burada uygulamaya çalıştı. Ancak, başaramadı.

FARC-EP, 50 yıldır bir fiil silahlı mücadele yürüten bir örgüttür. Kendi Genel Kurmayı olduğu gibi diğer askeri örgütlenmeleri de mevcuttur. Geniş bir kitle tabanı ve aktif destekçisi vardır. Ayrıca, çeşitli adlarla illegal ve legal kitle örgütleri mevcut. Bizzat ABD emperyalizminin yok etmek için bütünüyle yüklenmesine karşın, her türlü cinayeti ve vahşeti kitleler üzerinde denemesine karşın, FARC-EP’yi kısmen örselese de, onun esas gücünü, kitle bağlarını yok edemedi. Bu da, FARC-EP ile kitleler arasındaki bağların gücünü ortaya koymaktadır.

Son yıllarda bütün baskı ve katliamlara karşın şehirlerde protesto gösterileri yapılmaktadır. Türkiye’de “Cumartesi Anneleri” örneği Kolombiya’da da var ve Bogoto’nun meydanında yakınlarını kaybedenler kayıp resimleri ile gösteri düzenliyorlar.

Sadece 1984-2011 yılları arasında 2800 sendikacı ve çalışanı öldürülmüş ya da kaybedilmiştir. Aynı süreç içinde 216 kayıp, 163 kaçırma 83 kişi de işkence ile öldürülmüştür. Bunlar kayıtlara geçenler. Birde geçmeyenler vardır. Bu nedenle “gerillaya katılmak sendikacı olmaktan iyidir” diye bir deyim gelişmiştir. Bu olaylar daha çok, FARC-EP’nin faaliyet alanlarında muz ve petrol çalışanlarına yönelik ABD’li tekellerin kontrolündeki paramiliter güçler ve devlet tarfından yapılıyor. 1990 ortalarına kadar 3 milyon olan sendikalı işçi sayısı, katliamlar ve yoğun baskılar sonucu 2011 rakamlarına göre 800 bine düşmüştür.

Bu olayların, Kolombiya devleti ve paramiliter güçlerce yapıldığı bilinmesine karşın, sözde demokrasi savunucusu AB parlamentosu, FARC-EP “teröristler” listesinde görüyor. Öbür yandan ise Kolombiya devletine çağrıda bulunarak, sendikacılar öldürülmesin diyebiliyor.

Emperyalist tekellerin desteklediği uluslararsı burjuva basını, FARC-EP’yi “koka üreticisi” ve “uyuşturucu ticareti” yapmakla itham etmiş ve etmektedir. Ancak, uyuşturucu ticaretini yapan ise ABD ve yerli uşaklarıdır. FARC-EP ve diğer gerilla güçlerini yıpratmak ve teşhir etmek için bu tür yalan propagandaları sürekli gündemde tutuyorlar.

Ne var ki, Latin Amerika halkları emperyalistlerin yalanlarına inanmadıkları gibi, FARC-EP’yi Latin Amerika’nın devrimci onuru olarak görüyorlar.

 

FARC-EP’nin İdelojik Duruşu

FARC-EP, Ocak 2007 yılında yaptığı 9. Ulusal Konferans’ında; “Büyük Anavatan, Yeni Kolombiya ve Sosyalizm için” mücadeleyi geliştirme kararı almıştı. Ayrıca, bu Konferanslarında; “İktidar ve anavatan inşası için mücadelenin vazgeçilmez unsuru olan Gizli Komünist Parti’nin (PCCC) örgütlenmesine ve güçlendirilmesine ısrarla devam edeceğiz” kararı alınmıştır.

FARC-EP, 9. Ulusal Konferans adına yayınladığı bildiride;

“Latin Amerika’nın anti-emperyalist geleceğini aydınlatan meşale olarak Kurtarıcı’nın (Simon Bolivar, çn) düşüncelerini savunan, birliğin ve mücadelenin sembolü Kıtasal Bolivarcı Hareketi selamlıyoruz. Kolombiya için, şu anda olduğu gibi yoksullarla zenginler arasındaki uçurumu derinleştirme yolunda değil, toplumsal eşitlik yolunda ilerleyen adil bir devlet inşa etme uğruna mücadelemizi sürdüreceğiz. En iyi geleneklerimizi, değerlerimizi ve zenginliklerimizi savunan, kendi kaderini tayin hakkı için, adalet için, Latin Amerikalı dayanışması için ve halklarımız için mümkün olan en üstün mutluluğa ulaşma yolundaki Bolivarcı düşüncenin gerçekleşmesi için:

Yeni Kolombiya, Anavatan (bütün Latin Amerika) ve sosyalizm bayrağımızdır!”

Ayrıca, Ağustos 2002 tarihinde yapılan İtalya’da bir anti-emperyalist kamp toplantısında, FARC temsilcisinin yaptığı konuşmadan kısa bir aktarma yapalım:

“Biz Marksist-Leninistiz, Bizim için Marksizm çözümleme yöntemidir, eylem kılavuzudur, bir doğma değildir. Biz Kolombiya’da sosyalizmi bir olasılık değil bir gerçeklik olduğunu düşünüyoruz.”

PCCC’nin son Oslo görüşmeleriyle ilgili 4 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak, kamuoyuna duyurmuştur. Onun bir maddesini buraya aktaralım;

”… hükümet ve Santos ile FARC-EP arasındaki barış görüşmeleri olmasına karşın, oligarşi inatla askeri çözümü dayatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Oligarşi, özel mülkiyet, toprak, mevcut ekonomik model ve devletin karakteri ile ilgili konularda pazarlık yapmayı reddediyor.” “Kolombiya Gizli Komünist Partisi-Karayipler Bölgesi Politik Deklarasyonu, 6 Aralık 2012 Perşembe (1)

Latin Amerika’da bütün gerilla örgütleri şu veya bu gerekçelerle savaşları bitirmelerine, teslim olmalarına karşın, FARC-EP böyle bir yönteme baş vurmadı. Üstelik en iyi kurucu önderlerini ya normal ölüm ve daha çok düşman saldırılarıyla kaybetmelerine karşılık, her zaman içinden önderler çıkardı ve yoluna kararlı bir şekilde devam etti. Yayınlarında kendilerinin ML olduğunu söylüyorlar ve sosyalizmi savunduklarını vurguluyorlar. Ancak, MLM olmadıkları açık. “Sovyet Revizyonizine” karşı olduklarını vurguluyorlar ve daha önceki CCP ile yollarını ayırmaları da bu nedenledir. Şimdi kendileri PCCC kurmuşlardır. Bu güne kadar kendi ilkelerinden taviz vermediler. “Barış görüşmeleri”nde, devletin şart olarak ileri sürdüğü “silahları bırakın” çağrısına kararlılıkla karşı durdular. Tersine, kendi görüşlerini ve şartlarını devlete dayatarak geri adım attırmaya çalıştılar.

FARC-EP, Kolombiya halkı içinde yerleşmiş ve kökleşmiş bir örgüttür. Kendisi sağa kayıp çözülmezse ya da yanlış politikalar izlemezse, kitlelerden kompası ya da burjuvazinin onları o topraklardan koparması söz konusu olamaz. Geçmiş tarih bir yana, son elli yıllık mücadele bunun yalın bir göstergesidir. Kitle desteği olmayan bir örgüt, ABD emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin her türlü kirli saldırıları karşısında durabilmişse, kitleleri bu örgütten, bu örgütü kitlelerden koparamamışsa, bundan sonra da en zalimane karşı-devrimci şiddetle FARC-EP’nin köklerinin kurutulamayacağı açık gözüküyor. Her ne kadar bazı Latin Amerika ülkelerinin reforumcu devlet başkanları (örneğin Chavez), “silahları bırakın, siyasi alanda mücadele edin” diye öneri ve telkinlerde bulunsa da, FARC-EP bu tür önerileri şimdilik reddetmektedir.

PCCC’nin idelojik duruşu revizyonist partilerle aynı. KKE’nin (Yuananistan Komünist Partisi) örgütlediği “13. Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Danışması Toplantısı” (9-11 Aralık 2011 Atina) yakın duruyor. Bu toplantıya katılanlar listesinde Türkiye’den TKP ve EMEP’de var. Bu toplantıya 64 ülke komünist ve işçi partisi katılmış ve revizyonist partiler. PCCC’nin de ideolojik duruşu ve yeri kendiliğinden ortaya çıkıyor.

PCCC bu organizasyon içinde yer alan partilerin etkisi altında kalır ve kendisi de FARC-EP’yi etkilerse, sonuç hüsran olur. Çünkü, bu örgütlenme içinde ne kadar parti varsa hepsi de silahlı mücadeleye karşı olan ve toplu ayaklanmayı dahi dillerinin ucuna getirmeyen revizyonist örgütlenmelerdir. Bu partilerin ezici çoğunluğu seçimle işbaşına gelmeyi savunan bir siyasal çizgiye sahiptirler. Bazıları ise AB demokrasisini savunur durumundadır.(2)

109253

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar