Pazartesi Mayıs 13, 2024

Devrimci bir gazeteyi hedef almak kimin işi, kimin görevi?

Gazetemiz Özgür gelecek’e dönük uzun süredir devam eden saldırı furyasına ilişkin birçok açıdan değerlendirmeler yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Bu konuda ben de düşüncelerimi kaleme alma gereksinimi duydum.

Hareketimiz içinde uzun süredir baş gösteren kriz içerisindeyken devrimci bir yayın organını şiddetin her türlüsünü maruz bırakan zihniyetin, düşünsel olarak nasıl bir şekillenişle hareket ettiğini uzun süredir düşünüyorum. Öyle ki düşündüğüm kadarı ile “bu kadar da olmaz” dediğim her şey, bir süre sonra gerçekleşti. Açık söylemek gerekirse bu şiddetin uygulayıcısı olan bu arkadaşların, bunları yapmasını beklemiyordum. Zira devrimcilerin şiddeti ne biçimde ve kime karşı kullanacağı bu zamana kadar açık bir biçimde ortaya konulmuş bulunmaktaydı. Gazetemize dönük tasarruflara baktığımda ise bu deneyim bilinçle değil tamamen güdüsel olarak ele alınmış, bilginin ve tarihsel deneyimler rafa kaldırılmış durumda. Bu pratiğin sahipleri açık biçimde devrimciliği sıradan bir kelime, popülizmin bir nüvesi olarak görmektedir. Ancak söylemek gerekiyor ki MLM deyince ve de büyük puntolarla yazınca devrimci de olunmuyor, MLM de...

Devrimcilik söylemin ötesine geçen ve bariz bir savunuculuk içinde onun gerekliliklerini ve farzlarını yerine getirme pratiğidir. Devrim için savaşmayana oportünist denilmesi gibi, devrimcilere şiddet kullanılamayacağını kabul edip devrimcilere uygulanan şiddeti yapan/yaptıranların sahipleri ve bunun savunucuları da devrimci olamaz. bu arkadaşlarımız, bunun bilincinde olsalar gerek ki; gazetemiz bürosunun basılmasından, çalışanlarının pusu kurularak darp edilmesinin tarifi ve açıklanması genellikle “şiddet yok” tekerlemesi ile geçiştirilmek istenmektedir. Mevcut pratiğini yanlışıyla/doğrusuyla sahiplenmek, savunmak her şeyden önce dürüstlüktür. Ancak bu dürüstlük yerine gazete bürosunun basılması ve çalışanlarının darp edilmesinden 1 Mayıs’ta uygulanan şiddete, şehit cenazesinden muhabirlerin kovulmasından gazete dağıtımcılarına dönük “kafanıza kurşun yağdıracağız” tehditlerine kadar birçok pratik ilk olarak devrimci ifade ve değerleri en üst perdeden dile getirerek yapılıyor ama ardından da “ama şiddet yapmadık ki”, “abartılıyor” minvalinde bu pratikler sahiplenilemez bir şekilde orta yerde bırakılıyor. Ne kadar da ironik! Ancak hatırlatmak gerekir ki, bu tür yaklaşımlar devrimci pratiğin deneyim haznesinde yok, bu konuda çıkarılan dersler ise seneler öncesinde mahkum edildi. Bana göre bu durum, devrime ve devrimciliğe inancın zayıflamasının sonucudur. Devrime inançta yaşanan erozyonun göstergesidir.

İki çizgi mücadelesini savunmak ve bunun pratik gerekliliklerini yerine getirmek çelişkili durumun tespit ve taraflarca devrimci polemiği ile ilgilidir. Burada bir şiddet pratiğinden bahsedemeyiz. Çünkü sınıf mücadelesinin “içeride hayata geçirilmesi” pratiği olan iki çizgi mücadelesi bizi biz yapan geliştirici bir moment olarak ele alınmaktadır. Şiddet pratiği ise halk düşmanlarına yöneliktir ancak gazetemize dönük saldırının tarafı bu pratiği ile galiba şiddet teoreminden ve Marksist bilimden oldukça “arınmış”. Plan ve kurgu içinde cinsiyetçi, homofobik, sosyal medya kurgulamalarından pusu kurularak uygulanan saldırılar şiddeti, politikanın düşmana yönelen bir aracı olarak görmeyen, amaç ve araç ilişkisinde kafası bulanık, devrimci değerleri tanımlarken bilim, felsefe ve politikayı heba eden ve körelmiş bir doktrin ile politik yaşamda nefes almaya çalışan, düşünsel topallığı bu düzlem içinde baki olan bir güdü hareketinin işidir. Bu halk içinde mahkum olma, ondan uzaklaşma pratiğinden başka bir şey değildir.

Başı çetecilik sonu mahkumiyet pratiğin hüzünlü hali

Her şeyden önce gazetemiz içeriği itibari ile bir düşünsel çizginin varlık bulan alanı olarak öne çıkmaktadır. Düşünsel bir birikim ve topluluk alanı ile var olan bir çelişkiden bahsediliyorsa bu konuda devrimci deneyimler gereği devrimci ve politik bir çizgi ekseninde polemikle sürdürülecek bir pratiğe ihtiyaç vardır. Yani kısaca her kim olursa olsun özelikle bir devrimci gazete ile mevcut polemikler silsilesi bilim ve felsefe ekseninde olmalı. Onun varlık zeminini ortadan kaldırmaya çalışan her ne pratik olursa olsun devrimci çizgiyle örtüşmez. Ona dönük şiddet pratikleri bu kapsamda dile getirilmektedir.

Ancak sosyal medyadan takip ettiğim kadarı ile gazetemizin bürosunun basılması kapsamında icra ettirilen şiddet pratiği inkar edilmiş, bu konuda da ortaya konulan politik eleştiriler olaylar örgüsü içinde tartışılarak apolitik bir düzleme çekilmek istenmiştir. Yani olgular ve onun politik zemini olaylara heba edilmek istenmiştir. Bu yaklaşım bilim ve felsefeyle örtüşmediği gibi bugüne kadar ki mevcut deneyimlerimizi de hiçe sayma yönlü bir içeriği karşımıza dikiyor demektir. Tartışmaktan kaçınarak en kolay yola yani “şiddete” ve “siyaset yasağına” başvurma yöntemi Mao Zedung yoldaşın iki çizgi mücadelesindeki önermelerini inkâr etmek anlamına gelmektedir.

İstanbul’un çeşitli mahalle ve semtlerinde siyaset yasakçı pratikler eşliğinde kendi örgütsel haznesine delikler açan ve kendini mahkum edecek veriler toplayarak tarih sahnesinde yüz kızarıklığı yaşayacak olan bu pratikler bugün hoyratça yerine getirilmektedir.

İşte bu düzlem içerisindeki pratiklerin politik analizini yapmak ve ondan dersler çıkararak yolumuza bakmak zorundayız. Olgular içinde hareket ederken buradan çıkaracağımız derslerle teorik ve pratik gelişmişliğimizi taçlandırmak gibi bir görev ile karşı karşıyayız. Gazetemizin beslenmesi ve yaygınlaştırılması, gazetemize dönük şiddet pratiklerine verilecek en kapsamlı yanıt olacağını düşüncesindeyim. Belirtmek gerekiyor ki bizler Vaka-i Nüvis değiliz. Bizler tarihi olayları bilen ancak buna hapsolmadan, bunun içindeki olguyu inceleyerek pratik hayatımıza yön veren bireyler olarak öne çıkmış bulunuyoruz. Halkın çıkarları ile kendi çıkarlarımızı karşı karşıya koyduğumuzda İbrahim yoldaşın perspektifi ile hareket ederek devrimci çizgide ısrar edenleriz. Homofobik, transfobik, cinsiyetçi, lümpen vd. bütün gerici yaklaşımlardan arı bir mücadele içinde gazetemize sahip çıkalım ve onun devrimci politik çizgisini güçlendirme yönlü hareket tarzımızı hızlandıralım. Çünkü gazetemiz Özgür Gelecek yalnız değildir!

(Bir Özgür Gelecek Okuru) 

47333

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

Sayfalar