Perşembe Mayıs 30, 2024

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Buradaki inceleme ve araştırma nesnemiz, esas olarak, gelinen aşamada kapitalizmin işgücüne gereksinim kalmadığı, onun yerini makinelerin aldığı anlayışının, kapitalizmin nesnel gerçekliğini doğrulamadığını ortaya koymaktı. Bu da, güncel verilerle ortaya konduğu inancındayım. Evet, makineler (dijitalleşme) kapitalizmin tarihi boyunca artan ölçüde ve gelişerek üretim sürecinde yer almıştır. Ve günümüzde daha fazla yer almaktadır ve almaya devam edecektir. Kapitalist üretim sürecinin bu eğilimi önlenemez. Ancak, bu makineler, kapitalistin amacı olan daha fazla kar (artı-değer) elde etme amacının tersine, üretim sürecine katılmasına oranla kar oranında düşüşe neden olmakta ve sermayenin yeniden üretimini daraltmaktadır. Bir tarafta kapitalist daha fazla kar elde etmek amacıyla daha yüksek düzeyde makineleşme eğilimini sürdürüken, buna koşut olarak da, üretilen metaların değişim değerinde düşme eğilimi de aynı oranda devam etmektedir. Yani, canlı emeğin üretim sürecindeki yerinin azalmasına koşut olarak artı-değer oranı da düşmektedir. Kapitalist bu çelişmeleri, her geçen gün daha fazla sert ve tahripkar bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Bu eğilim de önlenemez.

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bütün krizler, ağırlaşarak devam ederken, bunun toplumsal faturaları ağır bir şekilde işçi sınıfının ve emekçilerin üzerine yıkılma eğilimi artarak devam edecektir.

Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişme, kaçınılmaz olarak üretici güçlerin lehine çözülecektir. Sermaye birikimi ve onun toplumsal yapısı üretici güçlerin gelişmesi önünde engeldir ve bugün üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, kapitalist üretim  ilişkilerinin baskılaması altında ile daha fazla bira arada yürümesinin maddi koşulları da ortadan kalkmaktadır.

Üretim araçlarının toplumsallaşması ve bu toplumsallaşma eğiliminin kapitalistin iradesine rağmen karşı durulmaz bir biçimde gelişmesi, üretim araçlarının, kapitalistin sahipliğini ve onun üzerindeki denetimini (yapay zeka vb. teknik temellerin gelişmişliğinin geldiği nokta dikkate alınarak) gereksizleştirdiği işçi sınıfı tarafından daha net olarak görülmektedir. Üretici güçlerindeki gelişmişlik, kapitalistin artı-değer elde etme amacının, üretim sürecindeki, artı-değer üreten  değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranın, artı-değer üretecek  niteliğini kaybetmekle karşı karşıya kalması, artı-değer üreten emeğin üretim süreci içindeki kapitalist yerini de gereksiz hale getirmiştir.

Canlı emeğin üretimin temeli olmaktan çıkışı oranında, aynı oranda, kapitalistin de üretim araçları üzerindeki sahipliğini gereksiz hale getirmiştir. Ancak, kapitalist, kendiliğinden üretim araçları üzerindeki tekelini ortadan kaldırmayacak, bunu yapacak olan üretim sürecindeki yerinin denetleyici ve düzenleyici oluşunun daha fazla sınıfsal bilincine varmış işçi sınıfının devrimci eylemi olacaktır.

Üretim sürecindeki yüksek düzeyde dijitalleşme bunun göstergesidir. İşçi sınıfının üretim sürecindeki yerinin denetleyici ve düzenleyici olmasının teknik temeli çoktan geliştiği gibi; üretimin uluslararasılaşmasının ve uluslararası sanayi proletaryasının yaratılmasıyla, kapitalizmin tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, bireysel temellük üzerine kurulu üretim ilişkilerini bütünüyle gereksizliğini ve sosyalist bir dünya sisteminin yaratılmasının her yönüyle olgunlaştığını ve bunun aciliyetini ortaya koymaktadır.

Bu süreç, üretici güçler ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişmeyi de kapitalizmin hiç bir döneminde olmadığı kadar keskinleştirmiştir. Son 20 yıl içinde gelişen kitle hareketleri, kapitalizm karşıtı gösteriler ve nüfusun %99’un, nüfusun %1’inin yönetimi altında yaşamak istemeyişini her defasında ve büyük kitlesel gösterilerle ortaya koyması, doğanın tahribatıyla kronik hale gelen çevre krizi, ekonomik krizlerin eskiye oranla daha fazla sıklaşması, mülteci ve genel toplumsal sağlık (virüs salgınları vb.) kronikleşmiş krizleri, kapitalist sistemin çanlarının çaldığını ve yeni toplumsal bir sistem olan uluslararası sosyalist toplumun tohumlarının çoktan filizlendiğini ve bu filizlenen toplumun artık kapitalist toplumun yerini almasının zorunluluğunun açık ve net göstergeleridir.

Toplumsal gelişmelerin insan iradesinden bağımsız olması ve tersine, insanların iradesi toplumsal gelişmeler tarafından belirlendiğinden, kapitalist toplumun sosyalist topluma evrilmesinin (işçi sınıfının radikal devrimleriyle), iktidarı elinde bulunduran burjuva sınıfının, kapitalist toplumu ayakta tutma zorbalığı, üretici güçlerin gelişmişliği karşısında daha fazla direnmesinin olasılığını da ortadan kaldırmaktadır.

Sermayenin, kapitalist toplumun dinamiklerini yendien üretme (bu sermayenin kendisini yeniden üretmek demektir) gücüne sahip olduğu sürece, işçi sınıfına karşı direnme gücüne de sahip olacaktır. Bütün ortaya koyduğumuz veriler, uluslararası sermayenin bu gücünün giderek hızla erime eğlimi içine girdiğini göstermektedir. Siyasal olarak artan ölçüde gericileşmesi, burjuva demokrasisinin “burjuva hakkı ve hukuku” kavramınından bütünüyle uzaklaşması, sözünü ettiğimiz “direnme eğilimi”nin son savunuları olarak işçi sınıfının karşısına dikilmektedir. İşçi sınıfı, sınıf bilinciyle daha sık içiçe olduğu ve bu doğrultuda örgütlendiğinde,  burjuvazinin bu son direnme kağıttan kalelerini de yıkacaktır.

Üretici güçlerin gelişmişliği ve değişmeyen sermaye bölümünün değişen sermaye bölümüne oranla, değişmeyen sermaye bölümünün yeniden üretecek oranda değerin yaratılmasının artan ölçüde azalma eğilimi içinde olması; sermayenin de genişlemesine, kendisini yeniden üretememe (krizlerin sıklaşması ve çoğalması vb. gibi) sürecine hızla girdiği görülmektedir. Sermaye, başlangıçta kendisini sermaye yapan işgücü ile bağlarını koparma eğilimi, ister istemez, sermayenin yeniden üretiminin önünde engel olacaktır. Üretici güçlerin gelişmişliğine oranla, sermayenin kendisini değersizleştirme eğiliminin artması olgusu; şekillendirdiği toplumu yendien üretme karakteristik gücünü hızla yitirdiği bir sürecin içine girdiğinin göstermektedir. 

Semayenin, salt makineler üzerinden değer yarattığını ileri süren ya da yaratacağını hayal eden burjuva ahmakların, tarihsel olarak kapitalist toplumun, “ücretli-emek, değer, para ve fiyat” vb. üzerinden şekillendiğini ve bunlar olmadan kapitalizmin kapitalizm olamayacağını göremeyecek denli kapitalist toplum gerçekliğinden kopmuşlardır.

Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki temel çelişme, kaçınılmaz olarak üretici güçlerin lehine çözülecektir. Sermaye birikimi ve onun toplumsal yapısı üretici güçlerin gelişmesi önünde engeldir ve bugün üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi, kapitalist üretim  ilişkilerinin baskılaması altında ile daha fazla birarada yürümesinin maddi koşulları da ortadan kalkmaktadır.

2555

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar