Pazar Mayıs 5, 2024

"Diz Çökmeyişin Meşalesi, Kopuşun Adı: KAYPAKKAYA

Sınıf mücadelesi denen o büyük düş, insanlık tarihi boyunca her zaman altınça- ğın kapılarını aralayan öncülerin, mahir ellerinde yazıldı.

İnsanlığın kızıl geleceği, kavganın manifestosunu yaşadığı coğrafyaya nakşeden önderlerin açtığı yoldan ilerledi. Yerkürenin dört bir yanını saran o büyük fırtınanın yaşadığımız coğrafyadaki temsilcisi, devrimin pusulası ise İbrahim Kaypakkaya oldu.

Katledilişinin 44. yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya ödenen ve ödetilen bedellerle yaşıyor ve savaşıyor. Faşizmin zindanlarında "ser verip sır vermeyen" mirası ile direncin ve diz çökmeyişin adı olan Kaypakkaya, faşizme karşı her cephede direncin manifestosu olarak yazıldı. İşçi direnişlerine, köylülerin doğa ve yaşam nöbetlerine, gençliğin sokakları mesken eyleyen gelecek kavgasına; kadın ve LGBTİ’lerin isyan çığlıklarına, Kürt ulusunun öz yönetim direnişlerinden Suriye Kürdistanı’nda DAİŞ barbarlığına karşı destansı direnişlerine ve Rojava devrimine ışık saçıyor.

Faşizmin her türlü saldırısına karşı diz çökmeyişin adı olan Kaypakkaya yoldaş aynı zamanda sınıf mücadelesinde Marksizm-Leninizm ve Maoizm’e yönelen ideolojik saldırılara karşı komünist kopuşun da en net ifadesidir. Kaypakkaya yoldaşın komünist niteliği onun MLM’ye olan sadakati ve bu yolda onu rehber edinerek bir kopuş gerçekleştirmesiyle tanımlanmaktadır.

İbrahim Kaypakkaya, kuşkusuz temel teorik tezleriyle ve Komünist Partisi’nin kurucu önderi olması sıfatıyla bugünden sadece tarihsel bir kategoriye indirilemeyecek kadar güncelliğini korumaktadır. Kısa ömrü, devrimci düşüncelerinin rotasını çıkarmaya, ülke gerçekliğine MLM biliminin yol göstericiliğinde ışık tutmasına yetmiştir.

 Ortaya çıktığı tarihsel koşullarda ve o dönemin devrimci hareketine rengini veren ve de komünistlik adı altında pazarlanan her türlü oportünist, revizyonist düşüncenin temel sınıfsal karakteristiğine karşı gerçek bir komünist duruş olmuştur o.

Ülkenin tarihsel, sosyal, siyasal gerçekliğinin bilimsellikten uzak analizi ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan yanlış devlet tahlili, devrimin yolu, hedefleri, dostları, düşmanları ve niteliği sorunlarına karşı proletarya ideolojisinin çekincesiz haykırışı olmuştur.

MLM’yi ülke topraklarına özgünleştirmenin sembolü ve önderi olmuştur.

Diz Çökmeyişin Meşalesi!

Kaypakkaya yoldaş, 68 devrimci gençlik hareketinin ve onun bağrından doğan 71 silahlı devrimci çıkışının tasfiye edilmesi, boğulmasını hedefleyen 71 Askeri Faşist Cuntası koşullarında her türlü zorluğa karşın halka ve devrime bağlılığından taviz vermemiştir. Faşist diktatörlüğün, gelişen ve büyüyen gençlik hareketine, postal ve süngü; darağaçları ve katliamlara yönelen dizginsiz vahşetine karşın  sınıf mücadelesinin engin denizinde kulaç atmaktan bir an olsun vazgeçmemiştir. Yoldaş Kaypakkaya, 15 temmuzdan bu yana  OHAL ilanları ile karşımıza çıkan iklimin daha soğuk ve fırtınalı hali içinde, halkın silahlı kurtuluşunu örgütlemek adına soluğu dağların doruklarında almıştır.

Halk demokrasisi, sosyalizm ve komünizm ideallerine olan inanca azgınca saldırıldığı, yığınların geleceğe dair umutlarının yok edilmek istendiği; işçi sınıfı ve emekçi yığınların, militan gençliğin zulme karşı isyanının bastırılmaya, direniş iradesinin kırılmaya ve diz çöktürülmeye çalışıldığı bir konjoktürde tıpkı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan; Mahir Çayan gibi diz çökmeyişin adı olmuştur!

Kaypakkaya yoldaş, ağır cunta koşullarında, faşist cellatların, iyiye ve güzele ait ne varsa yok etmek adına sefere çıktığı bir süreçte, direniş meşalesini büyütmeyi, halkımızın özgür gelecek düşlerine sımsıkı sarılmayı bilmiş bugün AKP iktidarı eliyle, OHAL altında tüm baskı, şiddet, gözaltı, tutuklama ve katliamlara; imha, inkar ve asimilasyona karşın geleceğinden, emeğinden, dilinden, kültüründen, siyasi iradesinden; kimliğinden, inancından vazgeçmeyen, ezilenler, ötekileştirenler için adeta bir meşale olmuştur!

Yoldaş Kaypakkaya, zemheri ayazında, kara kışta,  yığınların yüreğinde yanan ve asla söndürülemeyecek isyan ateşini görmüş bu öfkeden ve onun tarihsel haklılığından aldığı güçle faşist cellatlar karşısında diz çökmemiştir!

Yoldaş Kaypakkaya; Türk hakim sınıflarının AKP eliyle yaşama geçirdiği, işçi sınıfı ve emekçilerin emeği ve alınterine, geleceğine; Kürt halkının öz yönetim, dil ve kimlik talebine; kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği çığlığına, Alevilerin inancını özgürce yaşama iradesine yönelen saldırılar karşısında gelişen direnişin ilham kaynağıdır!

Yaşamı, "nerede bir direniş ve mücadele varsa orada olma" felsefesinin nadide örnekleriyle dolu Kaypakkaya, AKP iktidarının cihatçı çetelerle katliamlarla boğmak istediği Rojava devriminden yükselen özgürlük türkülerinde yaşamaya devam etmektedir!

Muştulanan Günün Bilimsel Önderi!

 Kaypakkaya yoldaş, tarihi sınıf mücadelesinin önemli bir silahı olarak ele almış ve onu geleceğe yönelen bir silaha dönüştürerek bilimsel sosyalizmin sadık savunucusu olmuştur.

Ülkemiz topraklarında çelişkileri kavrayan ve bunların çözümünde Marksizm’e sarılan Kaypakkaya, sınıf mücadelesi içerisinde her hareketi sıkı takibe almış ve onun içinde kendini var eden ve bunu bilimsel analizlere tabi tutan ve sonuçlandıran bir yöntem izlemiştir.

Kaypakkaya yoldaşın teori ve pratiğinde hareketin seyri, gelişimi ve çelişkilerine dair ortaya çıkan duruma çok yönlü yaklaşarak nüfuz etmeye çalışan bir yaklaşım söz konusudur. Öğrenme, ders çıkarma ve genel sosyal, siyasal, kültürel, toplumsal gerçekliği gözeterek bütünsel bağ kurarak programatik görüşler oluşturmuştur!

Köylü direnişleri, toprak işgalleri, işçi sınıfının mücadelesi, öğrenci gençliğin hareketi ve yönelimi, çeşitli toplumsal sosyal katmanların ortaya çıkan durum üzerinden siyasal temsilcilerinin aldığı pozisyon ve bunlar arasındaki çelişkiler üzerine güçlü gözlem ve analizler yaparak bilimsel sonuçlara ulaşmaktadır.

Örneğin 15-16 Haziran işçi direnişinin analizini birçok yönüyle gerçekleştirip çıkardığı dersler oldukça çarpıcıdır. Reformcu orta burjuva ve küçük burjuva akımlarla ve anlayışlarla hesaplaşma, mücadele ekseninde bir rota benimseyerek devrimin genel karakterine yönelik temel ilkeler ortaya çıkarmayı başarmıştır. Parçayı bütünden koparmaksızın, parçalar arasındaki diyalektik bağı güçlü bir mantık örgüsüyle kurarak, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını, gerekliliklerini bilimsel analizlerle incelemiş proleter hareketin ideolojik, siyasal, örgütsel hattının örülmesi mücadelesine, bunun inşa edilmesine yönelik net bir sınıfsal duruşla tutum belirginleştirmiştir.

Bu bağlamda, 2002'de Komprador Burjuvazi ve toprak ağalarının temsilcisi AKP iktidarının, yaşama geçirdiği uygulamaların açığa çıkardığı; islamcı-laik ekseninde kutuplaşan ve düşmanlaşan, giderek muhafazakarlaşan, Kürt sorununun tüm toplumsal gözeneklere nüfuz eden derin etkisindeki toplumsal gerçekliğin nasıl analiz edileceği noktasında da yol göstermeketdir!

Kaypakkaya'dan Aliboğazı'na Direniş Sürüyor!

Kaypakkaya yoldaşın buzu kırarak, ağır bedellerle açtığı yolun taşları ardılları tarafından döşendi/döşeniyor. Kökleri Kaypakkaya yoldaş tarafından atılan geleneğimiz, yüzlerce şehidimizin kanıyla , sayısız bedel pahasına bugüne taşındı.Toprağa düşen özge fidan, kanla, canla binbir emekle gelişti, büyüdü! Kaypakkaya'nın dağların doruklarına çektiği komünizmin kızıl bayrağı o günden bu yana dalgalanmayı sürdürüyor.

24-28 Kasım 2016 tarihlerinde Dersim Aliboğazı'nda faşist diktatörlüğe karşı halk ordusu savaşçılarının duruşu, cüret ve cesareti, direniş geleneğimize eklenen yeni bir halka olmuştur!

On ikiler, 44 yıl öncesinden Kaypakkaya yoldaşın halk demokrasisi, sosyalizm ve komünizm kavgasının büyütülmesine yönelik çağrısına bugünden verilen yanıttır!

On ikiler, Kaypakkaya yoldaşın cuntaya, faşist cellatların kara zulme karşın diz çökmeyen direnişin sürdürücüleri olmuştur! Onikiler, Kaypakkaya yoldaşın, halkın özgürlüğü ve kurtuluşuna olan sarsılmaz inancından feyz almış ve onu bugüne taşımıştır! Dersim dağlarından göğe yükselen on iki kutup yıldızı, zifiri karanlığa yakılan birer direnç meşalesi olmuştur!

Halkın kurtuluş kavgasında toprağa düşen oniki halk savaşçısı; Denizlerin, Mahirlerin; 31 Mayıs 1971’de Nurhak Dağları’nda toprağa düşen Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın; 18 Mayıs 1977’de Antep’te PKK'nin öncü kadrolarından Haki Karer’in; 13 Mayıs 1978’de Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünün yıldönümünde hesap sorma eylemine giderken yıldızlaşan Ermeni komünist Armenak Bakırcıyan'ın,  Amed zindanlarında 18 Mayıs 1982’de teslimiyete karşı bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık, Mahmut Zengin’in geleceğe uzanan özgürlük türkülerinin bugünkü adı olmuştur!

 

İbrahim Kaypakkaya Yaşıyor!

Mayıs Ayı Şehitleri Ölümsüzdür!

On ikiler Zafer Pusulamızdır!

PARTİZAN

40221

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

Sayfalar