Cumartesi Nisan 27, 2024

"Gitmekten Korkmayana; Mücadelenin Kızılını Hep Yanında Taşıyana…"Aslı Ceren Aslan

Toprağa dikenli bir tel koydular. Etrafını mayınlara bezediler. Yetmedi duvar diktiler. İnsanların acısını, sevincini, kederini, keyfini dilimlediler. En çok da düşmanlaştırmaya çalıştılar. Parçaladılar, böldüler ve böylece yönetmeye çalıştılar. Değişmeyen şey katliam, zulüm ve sömürü oldu.

Her bir toprak parçası ise katliam, zulüm ve sömürüye karşı ayrı bir renk kazandı. Kimi menekşenin moru (Hayastan), kimi toprağın kahvesi (T. Kürdistanı), kimi sarının en sıcağı (Rojava) ve daha fazlası… Hepsi yan yana gelse gökkuşağı! Renkten renge atlayarak gökkuşağını oluşturmaya çalışanlar çıkmadı mı peki? Çıktı elbette ve çıkmaya da devam ediyor. O da menekşenin morundan, toprağın kahvesine ve sarının en sıcağına atlayanlardandı. Tel örgüleri ve duvarları tanımıyordu; yeter ki gökkuşağı oluşsun; her yaşananın öfkesi birleşsin ve başkaldırıya dönüşsün. Mücadelenin en kızılını benimsedi. Renklerden ve toprakların rengine bunu katmayı düşledi. Sadece düşlemekle kalmadı, sıyrıldı her şeyden bir çırpıda her seferinde ve gitmeyi bildi her zaman. Gitmekten korkmadı, ardında bırakacaklarını düşündüyse de gitmek onda önemliydi. Belki de ardındakileri düşünmekten dahi sıyrılmıştı artık, gökkuşağı için kim bilir.

“Kısa” ömür mücadelenin kızılı ile boyandıkça büyür. Yaş kaç olursa olsun… İster 20, ister 40, ister 60… Gökkuşağına adanan yaşam, kendi yaşamını ve diğer yaşamları büyütür. Oda yaşamını ve yaşantıları büyütmeyi seçti. Dört dubar ve bir çatının anahtarına sahip olmadı hiçbir zaman ama daha önemli bir anahtarı ezilenlerin ezenlere karşı zaferini oluşturacak mücadelenin kapısını açmak üzere sahiplenenlerdendi. Tek bir evi olmadı bu yüzden. Gittiği her ev ona evdi.

Dedik ya gitmekten korkmadı diye. Duyduğu özlemdendi en çok bu. Gidemediği her yer; özellikle de mücadelenin kızılı o yere düşmüşse bir defa en büyük özlemiydi. Arkasında aynı özlemi duyacak nicelerini bıraktı, son “gidişinde”. “Özlemek alışkanlıktan mıdır?” diye soruyor yazarın biri, bir öyküsünde. Oysaki o her özlemine doğru yol alışında alışkanlıklarını da geride bırakıyordu. Bilineni, yaşamında tekerrür edeni, yeniye yol almasını engelleyecek her şeyi bırakıyor; renkleri aşıyordu her seferinde.

Deli gibi çarpar yüreği insanın heyecandan bir renkten diğerine ilerlerken. Korkar amacına ulaşamamaktan. Saf bir korkudur bu. Bir an önce olsun ister. Alıştığına uzaklaştıkça zihnindeki çatışmalar azalır, azaldıkça özgürleştiğini hissedersin. Yola her çıkışta yaşanır mı bu bilemeyiz ama ilkinde yaşamış mıdır acaba? Öğrenme şansımız yok, yaşadığını varsayarsak zihnindeki çatışma ortamından alışkanlıkları yenerek galip çıktığı, özgürleştiği açık.

Kendisini özgürleştirmekten alıkoyan her şeyi reddediyordu aslında. “Sahip olmak” mesela... Ona verilen her şeyin en iyisini yoldaşlarına verirken kendisini özgürleştirdiği kadar yoldaşlarına ve dostlarına da özgürleşmenin yolunu gösteriyordu. Ne statü ne de “rütbe”! Gökkuşağını oluşturmanın önünde engel teşkil eden hiçbir şeyi kabul etmiyor, renklere kara çalmaya çalışan zihniyeti böylece mahkûm ediyordu.

Yıldızlara, gökyüzünün mavisine, gecenin lacivertine yolcularken onu; gökkuşağını yaratma yolu bizlerde en çok! Öğrettikleriyle, ardında bıraktığı değerler bütünüyle. “Nasıl bir yaşam?” sorusunu cevaplandırma arzumuzu pekiştirerek ve ardında önemli yanıtlar bırakarak. Mücadelenin kızılının her “yangın” yerine taşınmasının önemini göstererek.

***

Nubar Ozanyan’a yazılmıştır bu yazı. Diğer ismiyle Orhan Bakırcıyan. Nubar yoldaş, ardından bıraktığı saydığımız her şey ve daha fazlası kadar bir parça-bütünü daha gözler önüne seriyor aslında. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” isimli eserini bilen bilir. Gözler önüne serileni “İnce Memed” eşliğinde anlatalım-anlayalım bir kez daha.

İnce Memed yönünü dağlara çevirir ağaların zulmüne karşı. Önce köyüne ve kendisine eza çektiren Abdi Ağa’yı öldürür. Sonra başkaca ağaları… Köylüler kimi zaman “şahinim” der yüreğine basar onu, kimi zamansa ağaların peşine takılır. Ancak İnce Memed’in destansı direnişi büyüdükçe “şahinim” diyenler çoğalır. İnce Memedler de çoğalır. İnce Memed bir şahıs olmaktan çıkar, Çukurova’da ağalara karşı direnişin adı olur.

İnce Memed ağaları öldürdükçe yerlerini yenileri alır. Bir gidenin yerini bir alır. Kara kara düşünürken bu işin sonunu fark eder ki bir gidip bir gelen ağaya karşı, bir Memed gitse on, yüz, bin, milyon Memed alacaktır yerini.

Orhan Bakırcıyan gitti yerin Nubar gibi onlar, yüzler aldı.

Ve Nubar gitti, yerine binler gelecek!

O anılarda değil, mücadelede yaşayanlardan olacak. Çünkü “Nasıl bir yaşam?” sorusunun cevabını kolaylaştıranlardan Nubar yoldaş…

Tutsak gazeteci Aslı Ceren Aslan 

41613

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

“KORKU KITASI” AVRUPA'DA IRKÇILIĞIN FELSEFESI

 

Sayfalar