Cuma Mayıs 31, 2024

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

Ancak, bu her zaman olmadı. İnsanlığın sınıflı toplumlara geçişiyle birlikte doğa ile uyumlu yaşamayı da terk etmeye başladı ve hayvanlar gibi doğayı yeniden üretme yerine, doğayı tahrip etmeye ve onu aşırı sömürmeye başladı. Bu tahribat, kapitalizmle birlikte en üst noktaya çıktı. Gelinen süreçte doğa, kendini tahrip etmenin karşılığını, Engels'in dediği gibi fazlasıyla“öcünü alıyor”

Deprem bilim ve teknolojinin geliştiği bir süreçte bir “kader” olamaz. Onu bilerek yaşamak, onu bilerek yaşamı yeniden üretmek ve onu bilerek yerleşim (barınma) yerleri hazırlamak gerekir. Yani, insanların en temel gereksinimi olan barınma sorunu, barınmanın yapısal niteliği, deprem dikkate alınarak yapıldığında ve yerleşim yerleri buna uygun olarak seçildiğinde, depremler insanlar için bir felaket olmaktan çıkıp, doğanın doğal bir olayı olarak kendi harektliliğini sürdürür.

Ne var ki, ücretli kapitalist sistemde her şey meta haline getirildiği için, doğayı yeniden üretme ve onun en doğal diyalektik harektliliğine ters işler yapılmaktadır. Çünkü burjuva özel mülkiyeti üzerine kurulu kapitalist toplumsal sistem, aşırı kar ile hareket ettiğinden insana düşman olduğu gibi doğaya da düşmandır. İnsanı tahrip ettiği gibi doğayı da aşırı bir şekilde tahrip etmektedir.

6 Şubat 2023'te Maraş merkezli ardarda iki depremin meydana gelmesi ve TC tarihinin depremden kaynaklı en büyük felaketi (katliamı demek daha doğru) haline dönüşmesi, tamamıyla kapitalist sistemin, aşırı kar hırsının doğal bir sonucu ortaya çıkmıştır. Yer bilimcileri tarafından, şu anda (13.02.2023) deprem bölgesindeki enkaz altından çıkarılanların sayısının kat kat üstünde enkaz altında insan olduğu söyleniyor.

TC devleti tarihine kabaca bakıldığında, depremler işçi ve emekçiler için bir felakete dönüşmüştür. Sadece bugün değil geçmiş depremlerde de aynı sonuçlar yaşanmıştır. Aynı büyük acılara katlanılmak zorunda bırakılmıştır halk. Yaklaşık 24 yıl önce yaşanan 17 Ağustos 1999 depreminde de binlerce insanımız katledilmiştir. Bugün konuşulan o günde konuşuluyordu  ve bugün suçlanan “müteahhitler ” o günde suçlanıyordu. Kapitalist sistemin sahipleri burjuvazi ve onun siyasal temsilcileri sisysi iktidarlar bir kaç müteahhiti “suçlu” göstererek, kapitalist sistemi aklama yoluna gidiyordu. Bugünde aynısını yapıyorlar. Bu, elbette müteahhitlerin suçsuz olduğunu göstermez. Ama esas suçlu kapitalist sistemin kar ekonomisi, aşırı kar hırsıdır. Yani, sermaye devletinin sermaye birikim ekonomi politikasıdır. Sadece AKP iktidarı döneminde sekiz defa immar affı ya da diğer adıyla “immar barışı” (7,8 milyon bina[1]) çıkarılması, kar ekonomisinin insanların cangüvenliğine doğrudan saldırısıdır.

Halkın acılarıyla sermaye birikimi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Sermaye birikimi ve sermayenin merkezileşmesi artıkça, bununla doğru orantılı olarak işçi ve emekçilerinde acıları bir o kadar artar. Yani, yaşam kaliteleri düşer, güvensizlikler artar, acıları çoğalır. Depremin ilk iki gün borsanın açık tutulması ve tepkiler sonucu kapatılması, sermaye düzenin insanların  canını kurtarmakla değil, onu nasıl sermayeye dönüştürürmün bir uygulmasıdır. Ve acılar sermayeye dönüştürülmüştür. Bir başka söylemle halkın acıları ve ölüleri üzerinden kumar oynanmıştır.

Burjuvazi için bu bir “felaket” ya da “katliam” değil. Bu onlar için bir “kriz”de değil. Tersine büyük bir sermaye birikim aracıdır. Şu anda hepsi bu “enkaz”ların kaldırılmasında ve yeniden bir sonraki depremde enkaz haline dönüşecek binaların ihalesini kapma ve karlarını en azamisine çıkarmanın hesabını yaptıklarından kimseninm şüphesi olmasın.

İktidarı ve muhalefetiyle burjuvazi, kapitalist sistemin savunucularıdır. Bugün bir çok burjuva devletinde varolan devletin kamu kuruluşlarının ortadan kaldırılması, sömürü ve zulmün ağırlaştırılması, burjuvazinin aşırı sermaye birikimi eğiliminden kaynaklanmıştır. “Tek kişilik cumhurbaşkanlığı sistemi”ni denen tekelci devlet sisteminin stabilize edilmesinin bütün tekelci kesimlerin tarafından desteklemesinin nedeni de budur. Bu sistem sayesinde tekelci Türk burjuvazisi, özelleşitmeleri hızlandırarak dış sermaye yatırımlarını artırarak emperyalist bir karakter kazanmıştır.

Türkiye ve Kürdistan ve  Suriye halklarının acısı büyük. Bu acıyı yürekten paylaşıyorum. Ancak, acı ve öfkelerimizi doğrudan kapitalist sisteme yöneltmeliyiz. Bunun bir doğa üstü kader olmadığını, tersine kapitalist sistemin aşırı kar hırsının ve her şeyi metalaştırmasının bir sonucu olduğunun bilincine vararak, mücadeleyi başta AKP-MHP faşist iktidarı dahil, esas olak kapitalist sisteme yöneltmelidir. Kapitalist sistem yıkılmadan bu tür katliamlart daha çok yaşanacaktır. Ve burjuvazi, enkaz altındaki halkla dalga geçer gibi, kurtarma ekibi yerine, öncelikle seyyar mescit göndermesi bitmeyecektir. Ve işçi sınıfı ve emekçilerinm vergisiyle savaş için beslediği ordusunu bir kaç saat içinde Kürt bölgelerini bombalamak ve işgal etmek için hazırlarken, deprem bölgesinde kurtarma çalışmalarına sokmamıştır. Yoğun tepkiler sonucu, tepkileri yatıştırmak için çok az bir askeri birimi deprem alanlarına sevk etmiştir.

“Bay kemal” ve partisi CHP ve “altılı Masa” denen ahırdaşlar, büyük bir katliama dönüşen felaket karşısında hükümetin istifasını ve başta cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm bakanların ve diğer sorumluların  tutuklanarak yargılanmasını isteme yerine, halka “seçimi bekleyin” çağrısını yapacak denli aşağılaşarak, çürümüş faşist sistemin bir çarkı haline gelmişlerdir. Tam da iktidardaki Erdoğan kliğinin istediğini, halkı pasifize etme görevini yerine getiriyor. “Bay kemal”in en iyi “becerdiği iş” budur. Burjuva muhalefet, iktidarın halkı daha da baskılama aracı olan OHAL ilanına bile doğru dürüst karşı çıkmadı. Ahırdaş “altı masa” bileşenlerinin çoğu destek verdi.

Oysa bütün halk sokaklara dökülmeli ve Erdoğan ve tüm suç ortaklarının tutuklanıp yargılanmalarını istemeliydi. Halka bu çağrı yapılmalıydı. Hiçbir burjuva muhalefet politikacısının ağzından “Erdoğan istifa” sözü çıkmadı. Kitlelerin ilerici hareketi olmadan, toplumsal olarak hiç bir ilerici gelişme ve demokratikleşme olamaz. Hiçbir burjuva siyasetçisi ya da partisi kitlelerin ileri demokratik taleplerine karşılık veremez.Gerisi, küçük burjuva reformst ilizyonlarla kitleleri oyalama taktikleridir.

Burjuva muhalefetin ve başta da AKP'nin uzun zaman stepnesi olan “Bay Kemal” ve partisi CHP'nin, “muhalifliği”, depremin halk için bir felakete ve katliama dönüşmesine karşı değildir. Çünkü o, bu sistemin, tekelci devletin savunucusu ve koruyucusudur. Eleştirileri, “beceriksizliklere” dairdir. Depremin halk için bir felakete dönüştüren kapitalist sisteme karşı değildir. 17 Ağüstos 1999 depreminde de bir başka “bay kemal” (Ecevit) vardı. Sorun, kişi sorunu değil, sistem sorunudur. Kapitalist sistem varolduğu sürece halkın acıları hiç bitmeyecek, tersine geline süreçte acılar daha da artarak devam edecektir. Çünkü kapitalizm doğaya ve insanlığa karşı bir sistemdir. Çürüyen kapitalizm ne doğayı ne de onun bir parçası olan insanı kurtaramaz. Daha genel anlmada, dünyanın ekolojik dengesinin hızla bozulması ve bundan kaynaklı felaketlerin artması, bütünsel olarak kapitalistl  sistemin aşırı kar hısrsından kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle, işçi sınıfını ve emekçileri kurtacak olan sosyalizmdir. İşçi sınıfı için en büyük felaket kapitalist sömürü sisteminini varlığıdır. Tekelci burjuvazinin sınıf egemenliği olan iktidarı ve devletidir., kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmalıyız.  Burjuvazinin kokuşmuş ve çürümüş yüzyıllık cumhuriyetini tarihin çöplüğüne gömerek, sosyalizmi kurmalıyız.

Devrimci ve komünist saflarda örgütlenerek, öfke ve acılarımızı bu sisteme yöneltirsek, bunu başarabiliriz ve başarmalıyız. İşçi sınıfı ve emekçilerin tek kurtuluş yolu budur! 13.02.2023

[1]    https://www.dogrulukpayi.com/bulten/son-imar-affindan-7-milyonun-uzerinde-konut-ve-isyeri-yararlandi

 

2112

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar