Pazartesi Nisan 29, 2024

Meryem Ana oğlunun kanlı gömleği ile son yolculuğuna uğurlandı

 07-08.-2014’de Armenak (Orhan) Bakırcıyan’ın annesi Meryem Bakırcıyan Stockholm’de ailesi, sevenleri ve oğlunun yoldaşlarının da katıldığı bir törenle toprağa verildi. Törende Ermeni ve Süryani dostların yanı sıra Partizan temsilcisi de hazır bulundu. Ayrıca Armenak Bakırcıyan’ı 1977 yılında Buca Cezaevi’nden kaçıran o dönem TİKKO militanlarından biri olan Hüseyin Balkır’ın da törende olması ailesi ve sevenleri tarafından memnuniyet ve ilgiyle karşılandı.  Meryem Ana’nın vasiyeti üzerine cenazesi torunlarının omuzlarında dini törenin yapıldığı  yer olan St.Georgis Syrisk Ortodoxa Kilisesi’nden alınarak mezara  götürüldü.

Meryem Bakırcıyan; asırlık bir çınar, güçlü kadın duruşu, bütün zorlukları göğüsleyerek sevgisini ve emeğini çocuklarına, çevresine adayarak geçirilen 89 yıl. Hayatı acılar ve sürgünlerle geçerken bir tanrıça dokunuşuyla şekillendirdiği çocukları ve aile fertleri sanki bu dünyadan değilmişçesine saf, temiz ve iyi yürekliler. Yedi çocuğunu tek başına büyütürken, ömrüne sığdırdığı tüm çileler ve sırlarla birlikte dipdiri tuttuğu hoşgörüsü, sevgisi bir gün bile bir parça eksilmemiş. Amed’den İstanbul’a, İstanbul’dan İsveç’e uzanan bir sürgün hayatın hikayesi aslında Meryem Bakırcıyan’ın hikayesi.  İşte bu Ana’mızın oğlu, yetiştirdiği yiğit Armenak Bakırcıyan zulme, haksızlığa ve sömürüye isyan ederek katıldığı TKP/ML saflarında fedakarlığı, dürüstlüğü, çalışkanlığı ve atikliğiyle öne çıkmış  ve halk arasında çok sevilmiş, adeta efsaneleşmişti. 13 Mayıs 1980’de Elazığ-Karakoçan’da halk düşmanı bir karakol komiserinin cezalandırılması eylemi sırasında katledilen Armenak yoldaşın o gün giydiği gömleği annesi Meryem ana tarafından tam 34 yıl özenle saklandı. Oğlunun kanlı gömleği ile 34 yıl geçiren Ana, tüm özlemini, hasretliğini de gömleğe yükleyerek yüreğinde taşımıştı. Ve son yolculuğuna uğurlanırken mezarında yanına konmasını istediği tek şey, oğlunun kanlı gömleği, mendili ve oğlunun mezarından getirip sakladığı bir avuç topraktı.

Meryem Ana ölmeden kısa bir süre önce Armenak yoldaş anısına yapılmakta olan belgesel çalışması için arkadaşlarımıza verdiği röportajında, “..ben önceleri karşıydım, sonra hep destekledim. Eğer bizim mücahitlerimiz zamanında mücadele etseydi, çocuklarımızın payına ölüm ve acı düşmezdi.” demişti. Ve devamında eklemişti, “…sağ olun, var olun, Armenak’ımın yoldaşları onu unutmamış.”.

Törene Türkiye’den dostları, yoldaşları, ayrıca Yaşam Ağacı ve Onur Vakfı adına çelenk gönderildi.

Partizan’ın çelenkle birlikte gönderdiği yazılı mesaj Partizan temsilcisi tarafından törende mezarı başında okundu. Mesajda; ”ölümün ve tasanın çemberinden geçmiş analar, doğan ulu günün ortasında bakın: bu topraktan güler ölüleriniz, kalkık yumrukları titrer, buğdayın üstünde bilesiniz.” denildi.

Devamla; mezarı başında Armenak yoldaşın yoldaşlarından Hasan Aksu orada bulunamayan yoldaşları adına bir konuşma yaparak Anamı’zı son yolculuğuna uğurladı. Konuşmasında; “ kızlarım, oğullarım var gelecekte, her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin goncası, gözlerinden gözlerinden öperim…..” Ahmed Arif’in dizelerinden alıntı yaptı. Meryem Ana’nın kendi sözleriyle; “Armenak’ın yoldaşları bir gün geleceğinizi biliyordum, artık uzun yolculuğuma hazırım.”

Ve umduğu gibi de çevresine huzurlu bir anne şefkati yayarak yolculuğuna çıktı…..

Ne yazılsa eksik kalır, cümleler yetersiz. Meğer ne çok acılar düşmüş payımıza. Bütün bu acılar da yaşamak için değil mi zaten!

Huzurla uyu Ararat’ın yürekli annesi Meryem Ana, saygıyla özlemle anacağız seni.

Partizan adına  törende yapılan açıklamanın tam metni ;

Sevgili dostlar, Arkadaşlar;

Milliyetinden ve dininden dolayı nice baskı, zülüm ve katliamla soykırıma uğramış bir ulusun geride kalan bir aile büyüğünün, bu olguların baskı ve basıncı alında yaşamak zorunda kalan, acı ve hüzünle dolu 89 yıllık bir yaşamı geride bırakarak aramızda ayrılan bir ulu çınarı uğurlamak için bir arada bulunuyoruz

Meryem ana, bu bütünlüklü sürecin zulmünü, acısını, sıkıntısını hayatta kalanlardan dinleyerek ve  sıcaklığı devam eden baskıları çocukluğundan itibaren ailece yaşayarak geçirenlerdendir. Bu yüzden kendisi ve ailesi doğup büyüdüğü topraklarda kopmak zorunda kaldı. Bilinen zulüm,  baskı, haksızlık, dışlanma  cenderesi sonucu Köylerden Diyarbakır/Ahmed’e oradan İstanbul’a, oradan da (sevgili oğullarından Armenak yoldaşımızın sosyalist düşünce ve siyasal faaliyetlerinden dolayı baskılar daha da artınca) buraya göç etmek zorunda kalmalarıyla sürgün hayatı burada 29 Temmuz 2014’te son buldu.

İnsanın doğup büyüdüğü topraklardan, anılarından, geride kalanlarından uzak sürgün hayatı yaşamak zorunda kalması kadar, sürgünde ölmesi de zordur, kolay kabullenilecek bir şey değildir biliyoruz. Bu da ayrıca bir acı verir…

Yüreklerdeki acı, üzüntü, hüzün hepimizin, bu acı ve hüzün’ünüzü paylaşıyoruz.  Burada bulunamayanların da yüreklerinin burayla birlikte  olduğunu, acınızı ve acımızı paylaştıklarını biliyoruz.

Armenak’in arkadaşları olarak, belgesel için burada Meryem ana ile görüşmemizde, bizlere diğer şeylerin yanı sıra şunu demişti: “Ben Armenak’in yoldaşlarının bir gün geleceklerini biliyordum. Onu unutmadıklarını sahiplendiklerini biliyordum. Ve siz geldiniz, sizleri gördüm artık uzun bir yolculuğa çıkabilirim” demişti. Bizleri beklemeye kilitlenircesine aradan bir ay geçmeden Meryem ana’nın vefat etmesi hepimizi derinden üzmüştür.  Ve huzurlu yolculuğu için de arkadaşları olarak yine huzurundayız sevgili Meryem ana. Ve geride kalanların da acınızı acıları görerek paylaştıklarını,  yüreklerindeki hüzünle birlikte sevgilerini yolladıklarını bilmenizi isteriz.  Üzüntü ve saygılarıyla uğurlamamızda düşünce ve kalpleriyle burada olduklarını unutmamamızı ilettiler…

Güle güle Ermeni halkının yiğit Kadını. Huzur içinde uyu. Hepimiz seni seviyoruz, saygıyla anıyoruz.

PARTİZAN

90367

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

NEWROZ ATEŞİ!

 

Zalimin zulmüne başkaldırının günüdür Newroz. Ortadoğu halklarının zafer ve özgürlük ateşini yaktıkları gün. Modern Dehak’lara karşı mücadelenin boyutlandığı, halkların emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı savaşlarınıyükselttikleri gün.

İntifalara, serhıldanlara esin kaynağı olan Newroz ateşi binlerce yıl önce yakıldı. Zalim Dehak’ın sarayından yükselen Newroz ateşi, o günden bu yana her 21 Mart’ta daha da bir gür yanıyor.

"EYLÜL KOKUSU" VE ADIL OKAY

 

Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...

Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...

AYDIN(LAR) VE AYDINIMSI(LAR)[*]

 

“Alev, başka şeyleri aydınlattığı

kadar aydınlatmaz kendini.”[1]

Dört yanın “aydınımsı(lar)” diye ifade edilebilecek bir yabancılaşma/ deformasyon tarafından kuşatıldığı kesitte, Demba Moussa Dembélé’nin, ‘Samir Amin: Ezilen Hakların Sömürülen Sınıfların Organik Aydınları’[2] başlıklı yapıtı, “dünya aydın bakışı”nın yanıtı gibidir sanki…

KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK

 

ŞOVEN GERİCİLİK DALGASINA KARŞI KAYPAKKAYA'YI ANLAMAK VE ANLATMAK[1]

"Çocukluk saflığını kaybetmeyen

insana büyük insan denir."[2]

 

I) İbrahim Kaypakkaya'dan söz etmek; Onu anlamak ve anlatmak kolay bir şey değil; hatta çok zor; öncelikle bunun altını çizerek başlayayım konuşmama...

Önce bir soru: İbrahim Kaypakkaya öldü mü? İçinizde buna "Evet" diyen var mı? Olduğunu zannetmiyorum; ama varsa ne yazık...

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -3

 

Kolombiya’da Gerilla Örgütleri: ELN,  ELP ve M-19

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP -2

 

“YÜZYILLIK YALNIZLIK”I YIKAN GERILLALAR: FARC-EP* -1

 

“Ya bedel ödeyerek özgürlüğü fethedeceksin,ya da onsuz yaşamaya razı olacaksın” Jose Marti

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

 

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Sayfalar