Cumartesi Mayıs 18, 2024

Neden Öcalan’ın özgürlüğüne karşı sessizsiniz? (Vedat Yeler)

Üzülerek böyle bir yazıyı yazdığımı belirtmek istiyorum. Galiba ilk başta ifade etmem gereken mesele, ben ve benim gibi Marksizm suyuna bulaşmış birçok Kürdü ‘hüsrana uğratan bir konunun’ hüznünü dile getirmek oldu. Çok basit ve sade bir dille, hiçbir teorik ve ideolojik kriz yaratmadan 9 Ekim Komplosu’nun yıldönümünde 23 yıldır ağır tecrit altında olan bir halkın önderliği için örgütlenen bir kampanyaya ve bu kampanya nezdinde açığa çıkan Türkiye sol, sosyalist, devrimci, demokrat… kesimin sessizliğine değineceğim. Kişisel ve duygusal bir sitem olarak da ele alabilirsiniz. Ya da biraz daha düşünüp gerçekten Kürtlerle olan ilişkilerinizi sorgulayabilirsiniz.

Hatta hiç kaleye almadan yolunuza devam da edebilirsiniz. Veyahut en basitinden başınızı kaldırarak dünyanın dört bir yanından atılan yüz binlerce tweete bakıp, ‘Biz neden bir açıklama yapmadık? Biz neden olması gerek dayanışma, destek adımlarını atmadık?’ da diyebilirsiniz. Sizin tercihiniz. Saygı duyarım. Ama burada bir parantez açmam gerekiyor. Türkiye solunun kendi içinde uzun yıllardır tartıştığı, mücadele etmeye çalıştığı şovenizm ve sosyal-şovenizmin varlığı üzerine de düşünebilirsiniz. Umarım bu sonuca çıkmazsınız ama sizin takdirinizde olan bir şey.

Bir polemik yaratma derdinde de değilim. Sadece olması gerekenleri söylüyorum. Çünkü ortada bir halkın talebi var. Bu talep dört parçaya bölünmüş ve dört parçada egemen olan ulusların soykırım politikalarına karşı amasız-fakatsız direnen, bedel ödeyen Kürt halkının talebidir. Emperyalist güçlerin ve işbirlikçileri olan bölge gericilerinin Ortadoğu’yu cehenneme çeviren savaş politikalarına karşı bölge halklarına umut olan, mücadelesi sınırları aşan bir halkın ve hareketin talebidir. İster kabul edilsin, ister edilmesin; bu halk kendi özgürlüğünü Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ile eşdeğer tutmaktadır ve bu yüzden her süreçte, her yerde ve her alanda yegâne talebi, ‘Rêber Apo’ya Özgürlük!’ şiarı üzerinden faşist Türk devletine karşı direniş mevzisine dönüşmektedir.

Kürt özgürlük mücadelesinin ilk olarak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Diyarbakır 5 Nolu Hapishanesi’nde gerçekleştirdiği açlık grevi, son 10 yılda tek bir talep ile gündeme geliyor; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Sokak ortasında vahşice katledilen, bedenleri panzer arkalarında sürüklenen Kürt gençlerinin yüreğinden geçen de ‘Rêber Apo’ya Özgürlük!’ olmaktadır… istisnalar hariç, bunu biz Kürtlerden başka kimsenin anlamayacağı kanaatindeyim. Sadece anlamaya çalışılabilir. Herhangi bir sorun veya olayla karşılaşanlar en iyi o sorunu anlamlandırabilenlerdir. Çünkü hissiyatı ve teorik kavrayışı doğrudan pratiğinden gelir. Diğer türlü meselenin algılanma biçimi sadece teorik düzlem üzerinden anlaşılır. Bu da araya bir uçurum koyar. Burada Türkiye solunda hakim olan çizgiye dikkat çekebiliriz. Çünkü bugün yanı başında her türlü saldırı altında olan ve birçok alanda aynı düşmana karşı omuz omuza mücadele eden bir hareketin ve halkın talebine bu kadar yabancı kalabilmenin işaret ettiği bir nokta da burası olmaktadır. Umarım yanılıyorumdur. Çünkü birçok hareketin Rojava Devrimi ile beraber bu anlayışı yok etmeye çalıştığını da not düşmek gerekir. Ama bahsettiğimiz mesele öyle on yıllık bir sorun değil. On yıllara varan bir anlayışın kök salmasından ve bunun üzerinden şekillenen tabanlardan bahsediyoruz. Yani Türkiye solunda hala şovenizm veya sosyal şovenizmin en ufak bir kırıntısı varsa, bu da daha egemen ulus siyasetinden yani Türk kimliğinden kurtulamadığına işaret etmektedir ve böyle bir pratiğin bir nedeni olarak okuyabiliriz.

Eminim ki, birçok sol anlayış buna direk karşı da duracaktır. Sınıf ve ulus kavramları perdesinden çeşitli savunma argümanları ortaya koyacaktır. Hatta kendi iç sessizliğinde ulusal ve sınıfsal hareket, önderlik gibi kıyaslamalar üzerinden ‘Marksist’ bir tutumla bütün doğruluğunu teorize edecektir. Yani kendi argümanları ile kendisini vuran bir tutuma ortak olacaktır. Ki en trajikomik ve yaygın meselelerden biri de budur. Af eyleyin ama biz Kürtler de Marksizm ve sınıf mücadelesini az çok okuyabiliyoruz. Hatta bir şey söylemek gerekirse, bu topraklarda emeği en ucuza satılan, en kötü koşullarda çalıştırılan, en ağır iş kollarında yıpranan… bir halkız. Ama en çok sömürülen emeğimizle değil, var olan dilimiz ve kimliğimizden doğru katlediliyoruz. Kemalizm ile kol kola yürüyen bu anlayışların en iyi cevabı Kaypakkaya’dır. Bu noktada çok fazla söze gerek yok, zaten tarihin her sahnesinde egemen ulus kimliğinin sol savunucuları olarak berrak suyu bulandırma gibi bir görevi kendilerine rehber edinmişlerdir. 

Esasta IŞİD ve TC barbarlarına karşı omuz omuza yürüyen ve bedel ödeyen anlayışların bu konudaki tutumu sorgulatan bir kapı açmaktadır. Faşizme karşı bu kadar ortak mücadele, birlikte hareket etme sözlerinin pratikte yaşam bulduğu bir süreçte bu anlayışların sessizliğine karşı insan ister istemez, ‘Neden Sayın Abdullah Öcalan’ın özgülüğüne karşı sessizsiniz?’ sorusuna başvurmaktadır.  Misal dünyanın başka bir yerinde tutsak olan herhangi bir devrimci, sosyalist kişi veya önder için yürütülen kampanyalara can havli ile destek veren dayanışma çağrıları yapılabilmektedir. Ama günler öncesinden alt yapısı örülmüş, her yerde canla-başla çalışmaları yapılmış yanı başındaki halkın talebine, öfkesine, heyecanına sessiz kalınıyor. Af eyleyin niyet sorgulamıyorum. Sadece Marksizm suyuna bulanmış bir Kürt olarak ‘Neden’ sorusuna karşılık gelecek cevabı merak ediyorum.

2559

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar