Cumartesi Nisan 27, 2024

Tek Tip Elbise Saldırısı

Faşist Türk Devletinin Tek Tip Elbise Saldırısı, Hapishanelerde Devrimci Tutsakların Direniş Duvarına Çarpacaktır!

12 Eylül 1980 askeri faşist cunta ile gündeme getirilerek devrimcileri teslim almak için devreye konulan Tek Tip Elbise (TTE) saldırısı, Devrimci Tutsakların direniş duvarına çarparak geri püskürtülmüştü. TTE saldırısı uzun bir aradan sonra faşist AKP iktidarı tarafından tekrar “FETÖ” sanıkları bahanesi ile devrimci tutsaklara yönelik fiili bir saldırı olarak hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. 12 Eylül’de olduğu gibi OHAL ile ülkeyi yöneten AKP iktidarı, mevcut hâkimiyetini korumak ve “tek adam” diktatörlüğünü oturtmak için çıkardığı KHK’lar ile 12 Eylül’ü aratmayan saldırılarını yaşamda uygulamanın adımlarını atmaktadır.

 

Bugün devletin bütününe egemen olmak için daha önce hâkim olan kliği temizleyen ya da kendine biat ettiren T. Erdoğan, temsilcisi olduğu Türk hâkim sınıflarının korkularını bertaraf edememiş olacak ki; TTE saldırısını yeniden uygulamaya sokmak istiyor. İçinden geçtiğimiz sürçte başta sınıfsal, ulusal, cinsel ve inançsal çelişkilerin derinleşmesinden kaynaklı, yönetememe krizi yaşayan AKP iktidarı, çözümü her türlü muhalefeti bastırmak, diz çöktürerek teslim almak için faşist saldırıları yoğunlaştırmakta bulmaktadır. 

 

Faşist diktatörlüğünü, “tek adam” hâkimiyetini tahkim edebilmek ve yeniden yapılandırmak için süresiz OHAL-KHK’ları ile işi sınıfı ve emekçilere, Kürt halkına, Alevilere, Kadın ve LGBTİ’lere yönelik topyekûn bir saldırı furyası ile on binlerce kişi tutuklanmış durumdadır. Öyle ki; bu saldırı furyası sonucunda hapishanelerin kapasitenin çok üstünde dolmasından kaynaklı, yeni hapishaneler yaptırmak durumunda kalınmıştır. TC Devleti’nin bugünkü temsilcisi R.T Erdoğan ve AKP, toplumsal muhalefeti ortadan kaldırarak kalıba dökmeyi, toplumun mücadele direncini ve örgütlenmesini besleyen damarları kesip yok ederek tek tip insan ve toplum yaratmayı hedeflemektedir.

 

Biliyoruz ki, 12 Eylül AFC’si  Devrimci Tutsakların direnişi karşısında nasıl yenilgiye uğradıysa, bugün de aynı akıbete uğramaktan kurtulamayacaktır. Dolayısıyla, faşist AKP iktidarının bu saldırısının boşa çıkarılması için Avrupa’da yaşayan tüm özgürlük ve demokrasi adına mücadele edenlere önemli görevler düşmektedir. Devrimci tutsaklar başta olmak üzere tüm toplumu teslim almayı hedefleyen bu saldırıya karşı, Avrupa’da etkin bir kamuoyu yaratmak için başta demokrat, ilerici, devrimciler olmak üzere, göçmen emekçileri devrimci tutsakları sahiplenmeye ve hep birlikte mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz!

 

ATİK- Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu

41649

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

15. yılında başka bir 19 Aralıkta

“Amaçları, insanı, insandan başka birşey    haline getirmekti”. Primo Levi

Aralık sallanıyor.

Bütün ayları özel kılan katliamlarla dolu Türkiye tarihinde, çığlıklar-haykırışlar, direnişlerle dolu Aralık her gelişinde, daha dünmüş gibi sallanıyor….

Bir bireyin tarihini bile objektif olarak yazması zorken, Aralık’ı yazmak hep zorluyor bizi.

Partisizlik Özgürlüktür

Vışş... o süperman kostümü ne la..... sıfır sıfır yedi gözlükler....

Sen benım kım olduğumu bılıyor musun ?

Haa..bılıyom.  Bızım koylu husosun.

Avradın da dayak yiyip şehire kaçan huso .

Bireycilik, grupçuluk....

Kapitalizmin ortaya çıkardığı bir hastalık bu.

Kapitalizmin itişi, kalkışının acımazsızca ceyran edişi  içerisinde statümüzü, grubumuzu....  buluruz, buldururuz.

Sanki kendimizin, ailemizin, yaşadığımız grubun....   sorunlarını, hislerini .....  başka bireyler, gruplar  yaşamıyorcasına, bilemeyeceklercesine  davranır, yaşarız.

İsrailleşen Türk devleti ve Kürtler

Ulusal sorununu çözmeyen bir devletin burjuva “demokratlığı” söz konusu olamaz. Türk devletinin tarihinde, burjuva anlamda “demokrat”lığı oldukça sınırlı olmuştur. Sınırlı yıllar içinde   burjuva “demokrasisi”ni uygulaması, dış koşulların ve iç koşulların (işçi sınıfı ve emekçilerin) dayatması sonucu olmuş, ama, işçi ve emekçiler ve başta Kürtler olmak üzere diğer azınlık uluslar üzerindeki faşizm sopasını da hiç bir zaman elinden bırakmamıştır.

Mazlum Yoldaşın Ardından

Yetmişli yılların ortalarında Malatya’dan İzmir’e gelmişti Mazlum yoldaş. Simsiyah saçları, kararlı bakan ışıltılı gözlerindeki sevgi yüzüne de yansıyordu. Kısa sürede herkesin sevgisini kazanmış, mahallenin “Marangoz İbo”su olmuştu bile.

Taklit yeteneği çok iyiydi. Gırgır ve şamatayı sever öykündüğü yoldaşlarını bire bir taklit ederken dernektekileri gülmekten kırar geçirirdi.

Çalışkandı; tam bir görev adamıydı. “Teoriden anlamam, ben pratik adamıyım!” derdi. Kızdı mı hemen parlardı, ama çabuk da sönerdi.

Şimdi yürüme zamanıdır!

Şimdi savaşma zamanı, savaşı büyütüp her tarafa yayma zamanıdır. Özgürlük ateşini yakınlaştırma ve devrimcileşme zamanıdır. Şimdi büyük bir ısrar ve kararlılıkla zorlukların üstüne doğru yürüme, engelleri cesaretle aşma zamanıdır. Partimizin ideolojik-stratejik hattı, işçi sınıfının, halkımızın, bölge halklarının değişim ve devrim ihtiyacına yanıt olma zamanıdır. Dayanılması zor, yokluk ve yoksulluklarla dolu ezilenlerin çığlıklarına kulak verme zamanıdır. Ertelenmesi asla mümkün olmayan zorunlulukların ve kaçınılmazlıkların gerçekleştirilmesi zamanıdır.

“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük

*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.

*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.

"İpler kimin elinde "

Bugün bir arkadaşımla sohbet ederken  Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan ve en önemliside Suriye'de neler oluyor üzerine konuşmaya başladık;  Ben siyasal tahlillerde bulunmaya çalışrken,, üçüncü dünya savaşının kapıda olduğunu,çanların  kimin için çalıyoru anlatırken , arkadaşım dediki:"Yoldaş bu söylediklerini Marks, Lenin, Stalin , Mao yoldaşlar o  zamanlar söylemişler... Sen bugüne has özgül tahlil yapsan vede biz bunun neresindeyiz,anlatsan daha gerçekçi olur". Ben önce bir duraksadım şaşırdım , "söyleyen dilim söylemez" oldu.

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Fırtınalar içinde, bıçak sırtında”

Komünist önder Mehmet Demirdağ anısına...

Devrime (ve Cizre'ye) dair

“In puncto punctii”[1]

Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.

Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.

Sayfalar