Cuma Nisan 26, 2024

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Hareket içerisinde yer alan örgütlerden TKP/ML-THKP-C/MLSPB- MKP- TKEP\LENİNİST-TİKB-DKP-Devrimci Karargah, birlik içerisinde yer alma amaçlarına ve hedeflerine dönük açıklama yapmaya devam ediyor.

Konuya dair açıklama yapan TKP-ML TİKKO savaşçısı Pale Dersim sömürgecilikten, faşizm ve gericilikten zarar gören herkesi, başta kadınlar, gençler, işçiler ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen halk kesimlerini özgürlük, demokrasi ve halkların kardeşliği için örgütlenmeye, birleşmeye ve mücadele etmeye çağırdı.

Pale Dersim’in TKP-ML TİKKO adına okuduğu açıklama şöyle:

“Kürdistan ve Türkiyeli devrimci örgütlerden oluşan HBDH içerisinde yer alan örgütler olarak sömürgecilikten, faşizm ve gericilikten zarar gören herkesi, başta kadınlar, gençler, işçiler ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen halk kesimlerini özgürlük, demokrasi ve halkların kardeşliği için örgütlenmeye, birleşmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.

Emperyalistler ve gerici-faşist devletler Ortadoğu’da yaşanan tüm insanlık dışı kitlesel katliamların baş sorumlusudur. Emperyalistler ve yerli gerici-faşist iktidarlar, bir yandan bölgede çöken statükoyu, iktidarlarını ve hakimiyetlerini güçlendirerek yeniden kurmak için kendi aralarında kıyasıya rekabet ederken; diğer yandan ulusal, dinsel ve mezhepsel temelde halkları birbirlerini kırdırmaktadır. Bunun için de her türlü kötülükleri yapmaktan asla geri durmamaktadır. 

Faşist AKP hükümeti, emekçi yoksul halkımıza karşı topyekün kanlı bir saldırıya geçmiştir. Kendisine yönelen tüm muhalefeti devlet terörü, sokak infazları, kitlesel katliam ve yaygın tutuklamalarla ezmeye susturup sindirmeye çalışırken; diğer yanda Kürt halkına karşı da yüz binlik şehirleri tank ve top ateşiyle yerle bir ederek kitlesel soykırım uygulamaktadır. 

Egemen sömürücü sınıflar bir yandan halklarımız üzerinde ağır tahribata, acıya ve sömürüye yol açarken; bir yandan da devrimin nesnel koşullarını hiç olmadığı kadar olgunlaştırmaktadır. Bugün bölgemizde ve ülkemizde devrim için imkân ve fırsatlar her zamankinden daha fazladır. Bugün ihtiyaç olan devrimci örgütün ve önderliğin yaratılmasıdır. Sürece ve gelişmelere bilinçli ve örgütlü bir şekilde müdahale edilmesidir. 

Dünyada ve bölgemizde ırkçı, dinci ve mezhep çatışmaları yükselirken, demokratik temelde alternatif olarak gelişen Rojava devrimi bütün gericilikleri reddeden ve tüm ezilenlere güven veren bir umut ışığı olarak doğmuştur. 

Bundan dolayı Rojava devrimi ve Bakurê Kürdistan’da gelişen özyönetim direnişi, emperyalizmin olduğu gibi, faşist AKP’nin ve TC'nin de hedef tahtasındadır. 

Amed, Nusaybin, Gever’de gelişen Kürt halkının ‘özyönetim direnişlerini’ savunmak, sahiplenip sürdürmek demek, tüm ezilenlerin, emekçilerin, aydınların, demokratların ve tüm halkın can güvenliğini ve geleceğini savunmak demektir. Özgürlük değerlerine sahip çıkmak, dünya halklarının geleceğini savunmak demektir.

Bu zulüm düzeni altında Türkiye'de hiç bir toplum kesiminin geleceği güvende değildir. Aleviler, laik demokrat kesimler, işçiler, emekçiler, yoksullar, tüm muhalif güçler ciddi bir tehdit altındadır. Kürt öz yönetim direnişleri kırılırsa, faşist AKP aynı saldırganlıkla ve acımasızca Türkiye’deki tüm muhalefeti daha fazla kanla bastırma cesareti kazanacaktır. 

Dolayısıyla Türkiye’deki tüm ilerici, devrimci güçlerin ve emekçi halkın geleceği Kürt direnişinin geleceği ile iç içe geçmiştir. Kaderleri ve kurtuluşları ortaktır.

Bizler, Türkiye ve Kürdistan devrimci ve sosyalist güçleri olarak, faşist AKP ve TC egemenlik sistemine karşı silahlı mücadele dahil tüm alanlarda ve tüm araç ve yöntemlerle devrimi yükseltmek için güçlerimizi HBDH birleştirdik. Bugün ve yarın bu gücü büyütmek, güçlü bir örgütlenmeye çevirmek gibi ciddi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. 

Birleşik Devrim Hareketimiz, emperyalizme, faşizme, şovenizme ve her türden gericiliğe karşı halklarımızın demokratik ve özgür geleceğini kazanmayı hedefler. Sistemle bütünleşen faşist AKP'nin toplumsal dayanakları ile birlikte halkın devrimci gücüyle yıkılmasını zorunlu görür. 

AKP hükümeti, sadece toplumu değil doğayı da imha etmektedir. Kadına ve gençliğe düşmandır. İşçi sınıfı ve tüm emekçiler üzerinde sömürüyü ağırlaştırıp, kölelik koşullarını dayatmaktadır. Tüm halk kesimleri üzerinde baskıcı ve katliamcıdır. HBDH, AKP hükümeti ve TC faşist devletinin saldırısı altındaki tüm güçleri örgütlemeyi ve birleştirip mücadeleye seferber etmeyi esas alır. 

HBDH, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum için, işçi sınıfı ve emekçilerin hak ve özgürlüklerinin elde edilmesi için, Türkiye’de halk iktidarını ve Kürdistan’da demokratik özerk yönetimleri kurarak halklarımızın özgür geleceğinin kazanılması için mücadele eder.

HBDH, faşizm ve gericilikten zarar gören, yoksulluk ve yokluktan bunalan herkesi, başta kadınlar, gençler, işçiler ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen halk kesimlerini özgürlük, demokrasi ve halkların birliği için örgütlenmeye, birleşmeye ve mücadele etmeye çağırır. 

Yoksulluk ve yokluğu işsizlik ve cehaleti engelleyecek ortadan kaldıracak hiç bir düzen gücü ve kurumu yoktur. Bu gidişi yalnız ve yalnızca halkların devrimci savaşımı ve direnişi önleyebilir. Bugün her zamandan daha fazla halklarımız örgütlenip, silahlanarak cihatçı faşist AKP çetesini dayanakları ile birlikte yerle bir etme göreviyle karşı karşıyadır.

Her günü katliam, her yanı katliam, ölülerine bile ağlayacak zamanı bulamayan bir ülkede yaşıyoruz. 

Kürtlere, Alevilere, Kadınlara, gençlere, işçilere, emekçilere, özgürlüğe düşman devletin yaptığı en iyi şey katletmek, yoksulluk ve yokluk içinde halkları köleleştirmektir. Devletin en iyi bildiği şeydir, en iyi yaptığı şeydir, korku ve tehdit savurmak. En iyi yaptığı şeydir kan dökmek. Adı katliam ve soykırımlarla dolu olan bir ülkede tarihi emekçi halkların kanlarıyla yazılı bir devletin en iyi yaptığı şey, mazlum kanı dökmektir. 

Faşizm halkın canını alarak, acılarını büyüterek halkın ve öncülerinin biat edeceklerini sanıyorsa fena halde yanılıyor. Bu toprakların geçmişi ve her günü göstermektedir ki her katliam daha büyük direnişleri büyüterek, özgürlüğün yolundan yürüyor. Gerçek olan özgürlüktür. Gerçek olan halktır. Asla boyun eğmeyecek olan Kürdistan’dır. 

Gerçek olan zalimlere zalim, mazlumlara mazlum demesini bilen, zalimlerin önünde diz çökmeyen, boyun eğmeyen, halkımızın özgürlük savaşımıdır. 

Önümüzde çetin ama şanlı mücadele günleri var. Herkesi HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve bu mücadele de birlikte yürümeye çağırıyoruz.”

https://www.youtube.com/watch?v=duwJxMZsWEo

44718

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Elbette H A Y I R !!! / Ermeni Devrimciler

16 Nisan'da  Anayasa değişikliği için yapılacak Referandum oylaması tarihi önem taşıyor. Sandığa atılacak her HAYIR oyu,yeni dönemin başlangıcı için Hayırlara vesile olacaktır.

Tek adam olan her şeyin Reis tarafından karar altına alındığı,diktatörlük döneminin oylamasına gideceğiz.''Seni başkan yaptırmayacağız,seni başkan yaptırmayacağız,seni başkan yaptırmayacağız''diyen HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın tarihi konuşmasından oldukça etkilenen Erdoğan çareyi cezaevine atarak bulmuştur ama bu yol da çözüm olmamıştır.

Altın eller ile kanlı eller -3-

Res ül Ayn kampı: Bağdat Demiryolu hattında bulunduğu için önemli konuma sahipti. Çeçenlerin daha çoğunlukta olduğu yerleşim alanları vardı. Kaymakam Yusuf Ziya Bey katliam görevini yerine getirmediği için görevden alınmış, Çeçen göreve getirilmişti. Naim Efendi, Meskene’ye (Emar) gelmeden önce Res ül Ayn'da reji katibi görevinde bulunuyordu. Naim Efendi kamptaki durumu şöyle aktarıyordu. ''…O geceyi hiç unutmayacağım... Ama kışın bu iş zordu, nitekim gecenin derin sessizliğinde soğuktan ve açlıktan can çekişenlerin iniltileri duyulmaya başladı.

Sınıf mücadelesinde önderlik sorunu

Mevcut tarihsel süreçte dünya çapında sömürenler/sömürülenler, ezenler/ezilenler, yönetenler/yönetilenler arasındaki çelişkiler çözülmediği gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkelerde değil, aynı zamanda uluslararası finans kapitalin ve onları temsil eden iktidarların egemen olduğu ülkelerde de kendisini hissettiriyor. Emperyalist ülkelerde de sistemin ürettiği sorunlara -düzen içi- müdahale edemiyorlar. Bunun sonucu oluşan ekonomik ve sosyal kriz varlığını devam ettiriyor. Giderek siyasal krizi de beraberinde getiriyor.

Hukukun üstünlüğü mü? Üstünlerin hukuku mu?

Her toplum, içinde taşıdığı çelişkilerin niteliğine uygun bir siyasal alanı, tarih sahnesine çıkarır. Her siyasal oluşum, grup, örgüt veya parti, içinden çıktığı toplumun özelliklerini yansıtır. Sınıflardan oluşan toplum gerçeği, bu siyasal organizasyonlarda da yansımasını bulur. Bundandır ki, ilkel toplumdan feodalizme oradan da kapitalizme, siyaset sahnesinde karşımıza çıkan özneler farklılık arz eder. Bu, hem ezilenler cephesinde böyledir hem de egemenler açısından. Öyleyse her sınıf, niteliğine uygun bir örgütlenmeyle tarihsel yolculuğunu bugüne taşımıştır.

Başkanlık sistemine ve yeni anayasaya niçin HAYIR diyoruz?!

AKP tarafından dayatılan başkanlık sistemi ve yeni anayasa için yapılacak referanduma az bir süre kaldı. Uzun bir dönemden beri egemen sınıfların merkezi kesiminin temsilcisi olan AKP-Ordu-MHP kliğince dayatılan bu referandumun amacı, çeşitli milliyetlerden emekçi sınıflar ve Kürt ulusu üzerindeki faşist baskı ve tahakkümün daha üst boyutlara tırmandırılmasıdır. 15 Temmuz'da başarılı olamayan darbe girişimini 20 Temmuz 2016 darbesiyle süreci, kendi lehlerine çeviren AKP-Ordu kliği önceden tasarladıkları başkanlık sistemi ve yeni anayasa taslaklarını açıktan gündeme getirmişlerdir.

Safsatalar ve gerçekler!

Bir sorunu anlamak için kendi gelişimi içinde çok yönlü incelenmesi, dışsal ve görünürde olana değil temeldeki “hareket ettirici güçlere” bakılması gerekmektedir. Bu diyalektik yöntemdir. Bunun dışındaki tüm yöntemler boş, asılsız, temelsiz söz niteliği taşır. Yani yanıltmaca ve bunu yöntemleştirme anlamına gelen safsata olur. Safsatanın mantıkta çeşitli biçimleri saptanmıştır. Bu biçimlerden biri –ki konumuzu oluşturan- sorunları bilerek birbirine karıştırmak ve böylelikle istediğini elde etmektir. Bunun ayrıştırılamadığı durumlarda safsatalara kanılır ve yanlış bir yöne girilir.

Darbeciliğin dayanılmaz hafifliği ya da “yemişim tüzüğü” rahatlığı!

Her siyasal hareket, belli bir program çerçevesinde ve onun işleyişini düzenleyen bir tüzük üzerinde yükselir, inşa edilir. Program hareketin azami ve asgari hedeflerini, yaşadığı toplumu nasıl tanımladığını anlatırken tüzük ise hareketin iç işleyişini ve uyumunu düzenler. Bir yanıyla tüzük vücudun organları arasındaki etkileşimi ve ahengi sağlayan sinir sistemi ağı ve onun çevrelediği damarları tarifler. Program, siyasal hareketin yol haritası ise tüzük de bu yolda ilerleme iddiasındaki öznenin karakterini anlatır.

Vurulacağı söylenen bir Partizan okuru yazdı: “Hizipsavarların trajikomik öyküsü”

Kolektifimiz içerisinde uzun bir süredir devam eden iç tartışmalar son dönemlerde kamuoyuna yönelik açıklamalar ile iyice açığa çıkmış, bu açıklamalar ile iç tartışma olmanın dışına çıkarak, bazı yoldaşlarımız tarafından kendileri gibi düşünmeyen alanlara dönük karalama-manipülasyon kampanyasına dönüşmüştür. Öyle ki, kolektif içerisindeki kadrolar-sempatizanlar tarafından ideolojik-politik bir hatta yürütülmesi gereken tartışmalar, kitleye ya yalan-yanlış bilgilerle ya da demagojik söylemlerle “duyurulmuştur”.

İzmir Partizan; Politik çalışmalarımıza yoğunlaşmak en iyi cevaptır!

 "Bir süredir kurumumuzu şu veya bu şekilde meşgul eden tartışma, kaos ve krizin şiddetle birlikte boyutlanarak geldiği nokta gündemimizi meşgul etmeye devam ediyor.

Yaklaşık 1 ay önce tekabül eden bir sürede  İstanbul'un Aksaray ve Kartal bürolarımız çete vari bir şekilde gasp edilmiş, muhabirlerimize şiddet uygulanmıştı. Aynı şekilde Dersim ve Erzincan irtibat bürolarımıza yönelik de saldırı ile birlikte gasp edilmek istenmiş, muhabirlerimiz tehdit edilmiş edilmek istenmiştir. Bu gaspçı tutumun son örneği de gazetemizin İzmir irtibat bürosuna yönelik olmuştur.

Kırklareli’den Tutsak Partizan “Belki de bu yaşananlar bıçak sırtındaki güzergaha girmenin fırsatıdır”

Merhaba yoldaşlar

(…)

Gazetemizin bürolarını basıp, talan eden ve arkadaşlara şiddet uygulayanlar, içinden geldikleri, ürünü oldukları anlayışın sadece kendini ürettiğini ve başarılı olacaklarını zannediyorsa yanılıyorlar. Daha önceki darbecilerin, kaçkınların, oluşumcuların vb.lerinin soyundan geldiklerini ve aynı anlayışın ürünü olduklarını unutmamaları gerekiyor. Ve onların yaşadığı akıbet/gelecek, tarihin çöp sepetindeki yerleri onları bekliyor olacak.

Tekirdağ 2 No’lu F Tipinden Tutsak Partizanlar “Devrimcilerin tarzları karakterlerini yansıtır”

Sevgili Özgür Gelecek çalışanları;

Öncellikle, sizleri coşkuyla kucaklıyor, selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Özgür Gelecek’in 122. sayısından öğrendiğimize göre gazetemizin Dersim, Erzincan ve Merkez büroları bir gerekçe ile basılmış. Merkez büromuzun basılması sırasında iki çalışanımız darp edilmiştir. Öncelikle şiddete maruz kalan arkadaşlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Sayfalar