Salı Nisan 1, 2025

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Kaypakkaya, o zamanın MİT raporlarına geçen ”İhtilalci komünizmin en tehlikeli örgütü” olarak görülen/kayıtlara geçen proletarya partisini ve halk ordusunu yoldaşlarıyla birlikte kurduğu için ağır işkenceler sonucu katledildi. İşkencede katledilmesinin nedeni onun Kemalizm ve ulusal sorun başta olmak üzere Türkiye devrimi hakkında yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Öne sürdüğü görüşlerdir. İşte bu görüşler, TC devletinin yetkilileri tarafından “ihtilalci komünizmin en tehlikelisi” olarak görülmüştür. Bundan kaynaklı katledilmiştir.

Katledilmesini sadece bu kadarıyla sınırlamak da yanlış olur. Burada öncelikle ve önemle vurgulamamız gereken; Kaypakkaya’nın tezlerinde devrimin proletarya partisinin önderliğinde gerçekleşeceği meselesidir. O, ülkedeki devrimin niteliğini demokratik halk devrimi olarak tanımlarken devrimin yolu olarak silahlı mücadeleyi daha doğrusu Halk Savaşı stratejisini benimsemiş, devrimin öncü gücünün işçi sınıfı olacağı tezini savunarak “partimizin adının da Komünist partisi olmalıdır” tezini ortaya atmıştır.

Kaypakkaya, Amed zindanında tutuklu olduğu süre içerisinde mahkemeye öncesinde harita metod defterinin sayfalarına yazdığı “savunma taslağı”nın hazırlığı yapmıştır. O yazılarından da görülmektedir ki; Kaypakkaya mahkemeye çıkarılsaydı TC faşizmi ile daha kapsamlı bir hesaplaşma içerisine girecekti. O, ortaya koyduğu tüm tezlerin savunuculuğunu düşmanın işkencehanelerinde de yaptı. Bu ideolojik duruşu ve hesaplaşmayı mahkemede göze alamayacaklarını hesaplayanlar ise çareyi onu katletmekte buldular.

Kaypakkaya, öğrenci eylemlilikleri içerisinde başladığı devrimci mücadelesini, köylülerin toprak işgallerinde ve işçilerin grev çadırlarında, fabrika işgallerinde sürdürdü. Bu pratik çalışmalar içerisinde edindiği deneyim ve tecrübeyi ML süzgecinden geçirerek çıkardığı dersleri tekrar pratiğe uyguladı. Burada önemle üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne katılması ve bu direnişten önemli dersler çıkarmasıdır.

Evet Kaypakkaya, bu mücadele süreçleri içerisinde düzenle tüm bağlarını kopararak profesyonel bir devrimci olarak yeraltı faaliyetini örgütlemiştir. İşte tam da bu süreç içerisinde pratikten çıkardığı dersleri siyasetin/bilimin süzgecinden geçirerek bilimsel tahliller yapmıştır. TC devletinin kurucu sınıflarını tahlil ederek devleti komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist bir diktatörlüğü olarak ortaya koymuştur. Bu diktatörlüğün ideolojisinin de Kemalizm olduğunu net olarak ifade etmiştir.

TC devletini oluşturan ideolojik temelin tekçi -tek vatan, tek millet, tek bayrak-, Türkçü ideolojisiyle hesaplaşmaya girişmiştir. Ve yine Türkiye toplumunu inceleyen/ tahlil eden Kaypakkaya, yazılarında -Beş Temel Belgede- ülkemizin çok uluslu bir ülke olmasından hareketle Kürt ulusal sorununun demokratik halk devrimiyle çözüleceğini ortaya koymuştur. Kürt ulusunun özgürce ayrılma, ayrı devlet kurma hakkını yazılarında net olarak ortaya koymuştur.

 

Kaypakkaya, hesaplaşma ve kopuştur!

1971’in devrimci önderleri geçmişle hesaplaştılar ve tarihsel bir kopuş gerçekleştirdiler. 50 yıllık revizyonist, parlamenterist ve legal çizgi ’71 devrimciliğinin ihtilalci çizgisi sayesinde hesaplaşılarak aşıldı. Kaypakkaya daha öğrencilik yıllarında, mücadeleye ilk atıldığı dönemde hem pratik yaşamda hem de siyasi yazılarında bu reformist, çizgiyle hesaplaşmıştır. Buna en iyi örnek o tarihlerde Aydınlık, Türk Solu… dergilerinde yazdığı yazılardır.

Türkiye İşçi Partisi’nin 4 Ekim’de devrimci birikimin en yüksek olduğu İstanbul’da Taksim alanında düzenlediği mitinge katılan/izleyen Kaypakkaya, bu mitingdeki pankartlardan, atılan sloganlardan kürsüde yapılan konuşmalardan verdiği örneklerle bu mitingin TİP’in reformizminin iflası olarak nitelediği 14 Ekim 1969 tarihli yazısında;

”Yarın emekçi halkımızın oylarıyla meclise bizler dolacağız”, ”Seçim günü oyumuzu kendi partimize verdik mi bitecek bu sömürü, soygun…”, “Bunu oylarınız gerçekleştirecek, TİP’e oyumuzu verelim, kendimiz iktidara gelelim.” Bu sloganlarla “Bağımsız Sosyalist Türkiye”yi kuracağını sanan TİP yöneticileri konuşuyordu” kürsüden diye eleştiriyor, kurtuluşun yolu olarak parlamentoyu/seçimleri gösterenleri oportünistler olarak damgalıyordu. Ve ardından ”Artık kitle hareketlerine damgasını vuranlar proleter sosyalistlerdir” diyordu.

Kaypakkaya, 50 yıl sol adına hareket eden reformistler, parlamentaristlerle, revizyonistlerle hesaplaşırken diğer yandan da ortaya koyduğu tüm tezlerinin savunuculuğunu düşmanın kendisini en güçlü hissettiği işkencehanelerde de savundu:

“Bahsettiğim örgütten kopuk kişisel nitelikteki faaliyetlerim TKP-ML ve TİKKO saflarına katılıncaya kadar sürmüştür. Sonradan katıldığım bu örgütlere girme zamanımı hatırlamıyorum. TKP-ML ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgüt saflarına katıldığımı ve onun illegal üyesi olduğumu saklamıyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas olan düşünceler bahsetmiş olduğunuz yayınlarda geniş ölçüde yer almaktadır. Özellikle Şafak Revizyonizminin Tezlerinin Eleştirisi, Milli Mesele, Türkiye’de Kemalist İktidar Dönemi ve İkinci Dünya Savaşından Sonraki Gelişmeler ve 27 Mayıs Hareketi, Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım başlıkları altındaki kapsamlara imzamı atmaya hazırım. TKP-ML’nin görüşleri söz konusu tez ve yazılarda belirtildiği ve önerildiği gibidir. Bunun dışında şimdilik geniş açıklamaya girmeye lüzum görmüyorum. Bahis konusu örgüt fikirlerini ortaya koyan muhtevayı aynen kabul ediyor ve kendi görüşüm olarak ifade ediyorum. Ben bütün bunları samimiyetle inandığım Marksist Leninist düşünce uğrunda yaptım ve sonuçtan da pişman değilim. Asla pişman olmadım.” (Sorgu Tutanağı, 21 Nisan 1973)

İşte bu ideolojik duruştur Kaypakkaya’nın düşmanla hesaplaşması.

Kaypakkaya’nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya’nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar… Onun yoldaşları/ardılları umudu büyütmeye devam ediyorlar…

4691

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar