Pazartesi Mart 3, 2025

23 Haziran Seçimlerinden Akılda Kalanlar

23 Haziran seçimlerinden çıkarılacak pek çok ders var bizler için. Açık ki toplumsal-ekonomik durumu ve genel konjektürü iyi okumalıyız.

Bugün Türkiye’deki emekçilerin ve yoksulların yaşam standart Mısır, Mozambik gibi ülkelerdeki yaşam koşullarıyla aynı durumdadır. Türkiye’de faşist tek adam rejimi, ekonomik olarak büyük bir çöküşü yaşıyor.

17 yıllık iktidarları süresince ülkeyi getirdikleri bu durumda, kitlelerin, halkın örgütlenmemesi adına, ikinci bir Gezi İsyanı yaşamamak adına baskı ve şiddeti devreye sokmuştur. Özellikle Kürdistan coğrafyasında bu zulüm politikası daha katmerli uygulanmıştır.

Ekonomik olarak sıkışan iktidar, kibir, sefahat, lüks içinde yaşarken bütün ülkeye parmak sallayarak tüm toplumu yok saymaktadır. Böyle bir tablo içinde 23 Haziran sürecine girildi. 23 Haziran’da Türkiye’de ülkeyi yöneten klikler, kendi arasında ittifaklar gerçekleştirdi. Özellikle CHP ve İYİ Partinin ittifakı ve İmamoğlu’nun dili toplumda önemli bir karşılık bulmuştur.

Kardeşlik, barış, toplumsal dayanışma; israf, işsizlik ve yerel kaynakların halka sunulması şeklinde özetlenebilecek propaganda İstanbul seçmeninde çok ciddi bir karşılık bulmuştur.

Bununla birlikte kabul etmek gerekir ki seçimin en büyük galibi HDP’dir. Bu, Kürt seçmenin, Kürdistan coğrafyasında uygulanan faşizan baskıya verdiği bir tokattır. Öcalan’ın mektubu ve Osman Öcalan’ın TV’ye çıkarılması, AKP, MHP tabanında bir tepkiyle karşılandı.

Diğer yandan AKP’nin seçime iki gün kala Öcalan üzerinden oynamak istediği oyun Kürt seçmen nezdinde ters tepmiştir. 23 Haziran’da kazanan HDP ve Selahattin Demirtaş’tır.

23 haziran bu anlamda, Kürt ulusunu yok sayan egemenlere diğer yandan bizim dar kafalı solculara verilen çok güzel bir cevaptır. Kürt halkı buzdolabında bekletilen 10 yaşındaki Cemilenin hesabını, 7 gün sokakta bekletilen Taybet ananın, Cizre, Diyarbakır, Sur ve diğer Kürt şehirlerinde bodrumlarda katledilen onlarca gencin hesabını sormuştur.

Artık bu ülkede son sözü Kürtler söylemektedir.

Halk Korku Duvarlarına Güçlü Bir Darbe İndirdi

31 Mart ile 23 Haziran arasında o kadar uzun bir tarih dilimi de yoktur. Asıl olan ekonomik çöküntüdür. Ki bu o kadar büyüktür ki bugün görünen buzdağının en küçük bir kısmıdır. Gerçek enflasyon %35’lerdedir, yaklaşık 8 milyon arasında işsizlik vardır. Kapıda bekleyen zamlar, buldozer gibi halkın üzerine bir ölüm makinası gibi çökecektir.

Temmuz ayının sonuna kadar  Dolar’ın 7 TL’nin, Euro’nun 8 TL’nin üzerine çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Sanayi girdilerinin yüzde 86’sını yurtdışından ithal eden bir ülkede üretim maliyetlerinin yüzde 30’u civarındaki artışı ihracatı gittikçe düşürecektir. Cari açık düşüyor diye sürekli söylenen aslında ihracatın durmasıdır.

Büyük bir ekonomik dar boğaz yaşanmaktadır.

Tek adam iktidarı aslında 31 Mart’ta sürekli beka derken aslında ‘beka’ yani ‘Belediye Kasası’ demek istemiştir. Yapılan korkunç harcamalar ile usulsüz ihaleler, cemaatlere, vakıflara derneklere aktarılan devasa paralar, iktidarın nasıl bir soygun düzeni kurduğunu göstermiştir.

Egemenler, kendi iktidarlarını devam ettirebilmek için tıkandıkları noktada kendi içinden birilerini, yeni alternatiflermiş, yeni bir umutmuş gibi sunmaktadır. Bu onların bu konuda ne kadar kendi derslerine iyi çalıştıklarının en iyi örneğidir.

“Her şey çok güzel olacak” denilen sloganının gerçek olması, her şeyin çok güzel olması açık ki bireysel mülkiyet ve sömürünün ortadan kalmasıyla ancak mümkündür.  Bu söylem diğer partilerin halkı aldatmasının başka bir örneğidir.

Öte yandan 23 Haziranın bizim için en önemli yanı halkın korkuyu yenip yüzünü sokağa dönmesidir. Seçimden sonra yeni bir rüzgar bizi bekliyor. Bunu çok iyi görmeliyiz.

Halka dokunmayan, onun içinde olmayan, onların sofrasında ekmeği bölüşmeyen, acısı ve tatlısıyla onların hayatında olmayan hiçbir yapı, kurum parti bölünmeye parçalanmaya mahkumdur.

Halkın partisi halkla olur.

Örgütü Var Eden Kadrolardır

Bizler kendimize devrimci- komünist, Kaypakkaya’nın devamcıları diyenler için esas halka örgüt ve halkın örgütlenmesidir. Örgütümüz, toplumun her noktasında örgütlenmelidir.

KP insan vücudu gibidir.  Bütün örgütlülüğü hücredir. Bu hücrelerin, kolların ve beynin çalışması için kan pompalaması lazımdır. Toplumun her nefesini partiye raporlarla sunmalıyız ki, beyinde, kalpte ona göre doğru kararlar ve yön tespiti yapabilsin. Aksi durumda toplumu ve hayatı anlamayan bir komünist partisinin rotası en sonunda burjuva kulvarı olacaktır.

Örgütü var edense kadrolardır. KP’nin kadrosu, toplumu öğrenmeye çalışan,  analiz eden, kültür-sanatla ilgilenen, her şeyi sorgulayan, parti ve yoldaşlarına hesap veren bir politik birey ve kolektif akılla donatılmalıdır.

Kadrolarımız, her anlamda kurumsallaşma, yerel yönetimlerde iktidar olma, bugünü geleceğe kurumsal kimlikle taşıma ve yeni insan yaratmak konusunda hazırlanmalıdır.

“En güçlü iki savaşçı sabır ve zaman”dır!

23 Haziran seçimleri geride kaldı. Ama gerici-faşist tek adam iktidarının sebebi olduğu ekonomik krizin faturası halka çok acı reçeteler ve zamlarla halka kesilecektir.

23 haziran seçimleri sol-sosyalist devrimciler açısından önemli mesajlarla doludur. Her sürecin, büyük bir kayayı delen su damlacıkları misali sabırla örülmesi gerektiğini bir kez daha görülmüştür.

Su bulduğu her çatlaktan sızmalıdır. Her süreci, politik gelişmeyi,  mahallelere gitmek, kitlelere dokunmak, onların yanında olarak asıl kurtuluşu göstermek için değerlendirmeliyiz.

Burjuva kliklerinin kendi arasındaki çelişkileri çok iyi görüp ona uygun politikalar ve çalışma tarzıyla halkın muhalefetini örgütlemeliyiz. Tolstoy’un dediği gibi “En güçlü iki savaşçı sabır ve zaman”dır!

Bu sabır bizlerde olmalı ki uygun anda zamanı geldiğinde zaferi kucaklayalım!

İstanbul’dan Bir Partizan 

7419

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Tüm Türkiye Diyarbakır Cezaevidir

Kürt işçilerine, halkına ve gençlerine saldırmak Türkiye’de normal hale getirilmiş. Kürtlere parya ve birçok ülkede görüldüğü gibi saldırılması gereken mülteciler olarak yaklaşılıyor. Amedli bir Kürt ile Yozgatlı bir Türk aynı görülmüyor. Bu ayrımcılığı da bizzat Türk devlet yöneticileri yapıyorlar. Kürtler, Aleviler ve başka kimlikten topluluklar bu ülkenin özgür ve eşit vatandaşları olarak görülmüyor. Ne anayasal ne yasal ne de toplumsal kültürde bu topluluklar eşit görülüyor. Bunu yaratan da Türk devlet politikalarıdır.

Kuşak, kuşak azalırken…(İsmail Cem Özkan )

78 kuşağı üzerine çok laf edilmeli, onların özverileri, ütopyaları, hayalleri, yaşayamadıkları gençlikleri, verilen görevi layığı ile yerine getirme telaşı, kaybettiği arkadaşının arkasında onun anısını yaşatma mücadelesi...

Bir de bugünden onlara bakış...

Rojava’nın geleceği (Mustafa Peköz)

Rojava’nın toplumsal bir örgütlenme modeli olarak ortaya çıkması ile küresel güçlerin Ortadoğu stratejisi arasında önemli bir bağ var. Bu durum doğru kavranılmazsa ve gerekli sonuçlar çıkartılmazsa bugünden geleceğe yönelik stratejinin başarılı bir şekilde uygulanması da oldukça zor olacaktır.

Rojava’yı Var Eden Sosyolojik-Politik Dinamikler

İsviçre mülteci entegre kampları: Ucuz iş gücü pazarı

İki yıla varan bir süredir İsviçre' de kamplarda yaşamaktayım. Bu süre içerisinde kendi isteğim dışında ( biri sürgün edildiğim deport kampı olmak üzere) toplam altı kampta kaldım.

Şunu net olarak gözlemlemiş oldum ki; kantonlar arası bir takım uygulama farklılıkları olmakla birlikte, tümünde sistem kesinlikle aynı temel mantıkla işliyor:  Gerek ilk kamplarda ve gerekse de entegre kamplarında mülteciler ucuz iş gücü olarak görülmekte ve kullanılmaktadır.

Tüm kamplarda, kamp yönetimi alenen TAŞARONLUK yapmaktadır.

Devrimcilik Bir Merhalelik Değil Son Nefese Dek Olmalı!

Toplumsal gelişme ve üretim ilişkilerine bağı olarak değişen sınıflar mücadelesi, tarihin her döneminde değişik biçimlere bürünerek bugünlere kadar gelmiştir.

İlk sınıflı toplum olan köleci toplumda köle sahipleriyle köleler arasındaki başlayan sınıf çatışması, sırasıyla feodal toprak ağalarıyla yoksul köylüler; kapitalist toplumda burjuvazi ile proletarya ve sınıfsız topluma geçmenin alt aşaması olan demokratik halk diktatörlüğü ya da sosyalist sistemde de eskiyle yeninin kıyasıya mücadelesi bu başlıca sınıf çatışmalarının öne çıkan göstergeleridir.

Kendini Aldatma Sanatı ( Emre Erdal)

Sanat gibi incelik ve üstün yaratıcılık gerektiren saygın bir etkinliğin, aldanma/aldatılma ve kendini kandırma gibi hiç de güzel şeyler çağrıştırmayan zihni tasarım ve edimlerle ne ilgisi var denilse yeridir. Öyle ya, toplumsal yaşamın, insan ruhunun bütün labirentlerine destursuz dalan, sorgulayan sanatın kendini ya da dışındakileri aldatma gibi misyonlarla ne işi olabilirdi?

İleri!.. Daha ileri!!! (Orhan Ünal)

Haklarını almak için gittikleri Ankara yürüyüşü dönüşü geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Tahir Çetin ve Ali Faik İnter emek mücadelemizin günümüzdeki sembolleri oldular. Onların adları unutulmayacaktır. Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin’in ve babasının alamadığı ve oğluna mücadelesini “miras” bıraktığı tazminatı için yılmadan mücadele eden Ali Faik’in mücadele hayatları yol göstericidir.

Peker’in İtiraflarının İşaret Ettiği Gerçek: Mafya, Uyuşturucu ve Kara Para Devleti!

Faşist mafya lideri Sedat Peker, çıtayı düşürse de itiraflarına devam ediyor. R.T. Erdoğan’la helalleşeceğine yönelik son video sonrası itiraflarına ara veren Sedat Peker, bir süre sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefine alarak açıklamalarını sürdürdü.

Avrupa’da Alevi hareketinin çıkmazı….

Alevi toplumuna dönük bütün çirkef saldırı ve katliamların ardında her zaman siyasi bir zemin oluşturulmuştur. Toplumun en kırılgan ve toplumsal çelişkinin en hassas noktasından birini oluşturması açısından da önemlidir.

Bir halkın iftiharı: Mehmet Hayri Durmuş

Yakın tarihimize göz attığımızda, önemli birçok olayla karşılaşırız. Bunlardan biri de 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'dir.

14 Temmuz 1789'da Paris halkı krallığın zulüm merkezine dönüşen Bastille Hapishanesi'ni basarak baskıya ve zulme karşı nasıl ayaklandıysa 14 Temmuz 1982 günü Amed Zindanı'nda Büyük Ölüm Orucu Direnişi'ni başlatan devrimciler de kimliksiz, kültürsüz ve inançsız yaşanmayacağını göstererek büyük bir direnişin öncülüğünü yaptı ve Kürt halkına büyük bir miras bıraktılar.

14 Temmuz yürüyüşü (Nubar OZANYAN )

Kuşlar nasıl ki dostlarında yankı bulsun diye ötüyorsa 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçileri de açlık yiyerek uyuyan bir halkın yüreğine seslendiler.

14 Temmuz’a sadece bir özgürlük eylemi ve onur direnişi olarak bakılamaz. Köleleştirilmek istenen bir halkın aydınlatılma, eğitilme ve ayağa kaldırılma eylemidir; karanlık koridorlarda, kör hücrelerde sessizliği parçalayarak herkesi özgürlüğe çağıran bir direniş davetidir. Düşenlerin yeniden ayağa kalkması, ürkenlerin cesaretlenmesi için çalınan uyanış çanıdır.

Sayfalar