83. yılında… Bazı yaralar asla kapanmaz!

1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı’nın ortaya çıkarmış olduğu travma ve acıların yaraları henüz bu topraklar üzerinde kapanmamışken, bu sefer Ermenilere sahip çıkan Dersim halkına karşı soykırım uygulandı. Kürt, Alevi-Kızılbaş inancına göre kabesi insanlık olan ve bu yüzden tarihte çeşitli baskı ve kırımlara maruz kalan bu halk, Ermenilere sahip çıkmanın bedelini çok ağır bir şekilde ödedi.
1915 yılında yaşanılanları devlet bir kenara not etmiş, unutmamıştır. Kendince iç ve dış koşulların uygun olduğunu düşünerek 4 Mayıs 1937-38 tarihlerinde Dersim’e yönelik “tedip ve tenkil harekatına” girişmiştir. Bu harekatın halkta karşılığı ise “Dersim Tertelesi” olmuştur.
Tertele’nin Dersim halkı açısından sonuçları çok ağır ve ürkütücü olurken, yaraları henüz kapanmamıştır. Ve hiçbir zaman da kapanmayacaktır.
Bugünleri önceden gören, Dersim halkının önderi Seyit Rıza’nın kirvesi olan Ermeni komutan Boğos Nubar Paşa ağır yaralı olarak esir düştükten sonra son bir kez daha kendisini görmek istediğini söyleyince ona şu serzenişte bulunur: “Kirvem, ben öleceğim ama yaralarımı göresin diye çağırmadım, senin yüzüne karşı söylemek istediğim bir sözüm var! Bize yapılanlar yarın siz Kürtlerin de başına gelecektir. Sözümü unutma siz de sıranızı bekleyeceksiniz.” Aktarılan bu anekdot seneler sonra gerçek olmuştur.
Mazluma, yaralıya sahip çıkan anlayışın karşılığı bugüne kadar devlet tarafından gerek bireysel gerek toplumsal olaylarda barbarlıkta sınır tanımayarak, her daim kin ve intikam duygusuyla yanıtlandığı Dersim Tertelesi’nde bir kez daha kanıtlanmıştır.
Diğer bir ifadeyle devlet tarafından “Ermeni’ye bulaşan yanar” denilmiştir.
1915’ten sonra meydana gelen Kürt Halk ayaklanmaları Boğos Nubar Paşa’nın öngörüsünü haklı çıkarmıştır. Öyle ki Koçgiri (1921) Ayaklanması’nı kanla bastıran İttihatçılığı tescilli, Trabzon’da Ermeni katliamları ile üne kavuşan ve Topal Osman ile iş birliği yapan Nurettin Paşa’ya atfedilen şu söz bunun kanıtı olmuştur: “ZO’ları hallettik, sıra LO’larda!” Burada kastedilen ZO’lar Ermeniler, LO’lar ise Kürtlerdir.
Koçgiri Ayaklanması’nın kanla bastırılmasının ardından Şeyh Sait (1925), Ağrı (1928), Zilan (1930) Ayaklanmaları kanla bastırılmıştır. Bu örnekler Kürt ulusuna uygulanan milli zulmün somut kanıtları olarak tarihe geçmiştir.
Kürt ulusunun katliamlara son yanıtı PKK’nin kurulması ve geliştirdiği gerilla savaşıyla olmuştur. TC devletinin yanıtı ise yine katliam, askeri harekatlar, baskı, asimilasyon olmuştur.
4 Mayıs 1937 tarihinde; bizzat Mustafa Kemal’in emir ve direktifleri ile başlayan Dersim Tertelesi 7’den,70’e bir halkı yok etmek amacıyla girişilen, insanların uçurumlardan atıldığı, Munzur Suyu’nun insan cesetleri ile aktığı, mağaralara sığınan insanların zehirli gazlarla öldürüldüğü, çocukların ailelerinden koparılarak Türk-Müslüman yapılıp köle olarak kullanıldığı, ölmemek için din değiştirmek zorunda kalan, kendilerini Munzur Suyu’na atan kadınlar…. gibi yaşanan trajedi bize 1915 yılında aynı akıbete uğrayan Ermeni halkını anımsatıyor.
Dün CHP, bugün AKP…
70 bin Dersimlinin hayatını kaybettiği, halkın deyimiyle “Dersim Tertelesi” adım adım yaklaşırken TBMM’de alınan bütün kararlarda M. Kemal’in imzası vardır.
1934 yılında çıkarılan İskan Kanunu ile bölgenin demografik yapısının değiştirilmesi planlanmıştır.1935 yılında Dersim adı değiştirilerek Tunceli Kanunu çıkarılmıştır. 1936 yılında M. Kemal, Meclis kürsüsünde “…bu çıbanı ortadan temizleyip koparmak, kökünden kesmek için her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu konuda en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş yetki verilmelidir” diyerek katliamlara yeşil ışık yaktı.
4 Mayıs 1937 yılında Tunceli Tedip (Terbiye etme) ve Tenkil (Katletme) hareketinin kurmayları olan başta M. Kemal, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, 3. Ordu Komutanı Mehmet Kazım Orbay, İsmet İnönü, Celal Bayar… başta olmak üzere CHP’nin aynı zamanda TC devletinin kurucu kadroları bu suça iştirak etmişlerdir. Nazi Almanya’sı ile sıkı iş birliği içerisinde olan CHP iktidarı, Hitler Almanya’sından almış olduğu zehirli gazları Dersim halkını katletmek için kullanmıştır.
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda Yahudi halkını gaz odalarında imha eden Hitler, bunun ön provasını Dersim’de yaptırmıştır.
Türkiye ile Almanya ikili ilişkilerinin tarihi çok eskilere uzanmaktadır. Çarlık Rusya’sına karşı her koşul altında Osmanlı yönetimini askeri ve siyasi olarak desteklemiştir.1915 Ermeni Soykırımında Almanlar önemli rol oynamışlar, İttihat ve Terakki yönetimini desteklemişlerdir.
Osmanlı ordusuna general, amiral ve subaylarını göndererek bizzat kırımlara destek olmuşlardır. Liman von Sanders I. Ordu Komutanı, Felix Guse 3. Ordu Komutanı, Friedrich von Schellendorf, Osmanlı Ordu donanması komutanlıklarında görev yapmışlardır. Bunlar sadece birkaçıdır.
1937-38 yıllarına gelince I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda yenilmelerine rağmen Hitler Almanyası ile ilişkilerinde bir gerileme olmamış, aksine askeri destek almıştır. Dersim katliamlarında kullanılan zehirli gazları Almanya’dan aldıkları bugün ortaya çıkmış suç ortaklıkları belgelenmiştir.
TC devleti Dersim’de dağlara, mağaralara sığınan halkı zehirli gazlarla öldürmüştür. Dönemin katliamcılarından İhsan Sabri Çağlayangil yıllar sonra verdiği bir röportaj da “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden atıp fare gibi zehirlediler. Yediden yetmişe Dersim Kürtlerini kestiler” demiştir. Kesin olmamakla birlikte, 60 bin ile 100 bin arasında insanın katledildiği tahmin edilmektedir.
Dersim’i bir uçtan bir uca havadan bombalayan Türk Hava Kurumu’nun ilk kadın pilotu olan Sabiha Gökçen, M. Kemal’in manevi kızı olarak bilinmektedir. Ama gerçek bu değildir. Sabiha Gökçen’in gerçek hayat hikayesini ortaya çıkaran Hrant Dink bunun bedelini hayatı ile ödemiştir.
Doğum yeri Gaziantep olan Sabiha Gökçen’in esas ismi Hatun Sebilciyan’dır. Tüm ailesini 1915 kırımlarında kaybedince, yetim olarak Bursa’ya getirilir. Atatürk’ün bir ziyaretinde dikkatini çeker, manevi kızı olarak kabul eder. Eğitimini tamamlar. Pilot olarak kendini yetiştirir. En hazini Atatürk sonunda Dersim’i Sabiha Gökçen’e bombalatır. Ölmeden önce akrabaları Türkiye’ye gelir ve yüzleşirler.
TC’nin Dersim halkına yönelik katliamına karşı, Seyit Rıza önderliğinde bir direniş örgütlenir. Ancak direniş kırılır. Erzurum Valiliği’ne görüşmek üzere çağrılan Seyit Rıza burada tuzağa düşürülerek tutuklanır. Elazığ Hapishanesi’ne konulur.
Kurulan göstermelik mahkemede “Dersim’i isyana teşvik etmek” suçlamasıyla idama mahkum edilir. Ancak kendisinin yaşının fazla olması, oğlunun ise yaşının küçük olması idam cezalarının yasallığı önünde engeldir. TC hukuku buna da bir “çözüm” bulur.
Göstermelik yargılamalardan sonra büyük olan yaşı küçültülür, oğlunun ise yaşı büyütülür. Bu durum yıllar sonra 12 Eylül AFC’sinin Erdal Eren’in yaşının büyütülerek asılmasında da görülür. Bu da gösteriyor ki, “devlette devamlılık esas”tır!
Seyit Rıza, oğlu ve mücadele arkadaşları Elazığ Buğday Meydanı’nda 14-15 Kasım 1937 tarihinde idam edilir.
Seyit Rıza idam edilmeden önce M. Kemal ile görüştürülmüş, davasından vazgeçmesi halinde idam edilmeyeceği söylenmesine rağmen boyun eğmemiş ve diz çökmemiştir. Bizzat M. Kemal’e ithafen; “Ben senin yalan ve hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu, ben de sana önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun” dediği rivayet edilir.
Seyit Rıza ve yoldaşlarının öldürülmesiyle mücadelenin duracağını zannedenler yanılmışlardır. Dün olduğu gibi bugün de diz çökmeyenlerin mücadelesi sürüyor.
Dersim’de yitirdiğimiz Mahir Atakan ve yoldaşları, 12’ler, 5’ler, ihtilalci geleneğimizin yılmaz neferlerinden Ünal Küçükbayrak ve 9’lar, Dersim halkının bağrına bastığı enternasyonal savaşçı Barbara Anna Kistler ve adını burada anamadığımız yüzlerce militan ve savaşçı; Seyit Rıza’nın direnişi ve mücadelesinin, bilimsel temelde güncellenmiş devamıdır.
Mezar yeri hala belli olmayan Seyit Rıza korkusu sürüyor ve sürecektir…

Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.