AFRİN KÜRTLERİN SARDARABAD'I OLACAK!..
Tamı tamına yüz yıl önceydi. Birinci Dünya Savaşı içinde Ermeni halkını soykırıma uğratmış olan Türk devleti, 1917 Ekim Devrimi sonrası Rusya'nın savaş cephesinden çekilmesini fırsat bilip Erzincan Mütarakesi'nin şartlarını ihlal ederek Erzincan'dan Erzurum'a, Kars'a ve Gümrü'ye kadar Ermeni halkının tutunmaya çalıştığı alanları işgal etmeye girişti. Batı Ermenistan'dan sonra Doğu Ermenistan'ı da haritadan silmeye yöneldi.
1918 Ocak-Şubat aylarında başlayan bu saldırı (tarihe dikkat edin, tamı tamına yüz yıl önceydi) savaştan önce Rusya sınırları içinde bulunan Kars ve Gümrü gibi Ermeni illerini işgal ederek Yerevan'a Vanatsor'a ve Abaran'a doğru ilerliyordu. İşgal ordusunun pençesini attığı yerler, daha birkaç yıl önce soykırımdan mucizevi şekillerde kurtulmuş olan birkaç yüzbin Batı Ermenisinin de sefil halde yaşamını sürdürmeye çalıştığı yerlerdi. Savaşın başındaki Sarıkamış yenilgisiyle Turan hayalleri tuz buz olan İttihatçılar, savaşın sonunda yeni bir fırsat doğduğuna inanarak Bakü'yle birleşme planı yapıyordu. Petrolüyle iştah kabartan Bakü hedefi, onlar için şimdilerde Tayyip'in ve Bahçeli'nin Kerkük-Musul hevesine benzer bir şeydi.
Doğu Ermenileri ve soykırım mağduru Batılı göçmenler için kader tayin edici olan bu süreçte, daha önce Türk devletinin imha siyasetine karşı Van'daki toplu özsavunma savaşını yöneten Aram Manukyan gibi liderlerin varlığı ve direnmekten başka bir seçeneği bulunmayan halkın moral gücü eski Ermeni tarihinin ünlü Vartanants savaşı gibi bir dönüm noktasına imkan verdi. 21 Mayıs'tan 26 Mayıs'a kadar Ermeni gönüllü taburları ile bölgede yaşayan sivil halkın büyük bir savunma seferberliği göstererek Türk ordusunun önünü alması, bu hayasız akını Sardarabad'da durdurmayı başardı.
Kat kat büyük güçlere sahip olan Türk ordusu kendi öz yaşam alanını savunan Ermeni halkının direnişi karşısında beklemediği bir yenilgi alarak geri çekilmek zorunda kaldı. Bu savunma savaşında göze çarpan komutanlardan Hovhannes Bağramyan daha sonra Sovyet Kızıl Ordu'sunda mareşal olacak ve Nazi Almanyası'nın yenilgisinde kilit rolü oynayan askeri konsey üyelerinden biri olarak ünlenecekti.
Bu tarihi direnişte Doğu Ermenistanlı Ezdilerin katkısı ve onların lideri olan Cihangir Ağa'nın rolü de önemliydi. Sardarabad muharebesinde Türklere karşı savaşan 8.500 Ermeninin yanında 500 de Ezdi savaşçı vardı. Bir diğer savunma mevzisi olan Baş Abaran'da da 5.500 Ermeni askerin yanında Cihangir Ağa'nın yönettiği 500 Ezdi hazırdı.
Sardarabad meydan savaşındaki zafer Ermeni halkı için tarihsel öneme sahipti. Bu sayede Doğu Ermenistan Türk işgalinden kurtulup 28 Mayıs 1918'den itibaren bağımsız bir devlet olmayı başardı ve ardından Sovyetize olarak varlığını sürdürdü. Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başladığı aşamada otonom varlığı Azerbaycan tarafından tehdit edilen Dağlık Karabağ'ın Ermenileri de benzer bir direniş ruhuyla ayağa kalkmayı ve geleceğini savunmayı becerdi.
Tarih her zaman kötülük ve trajedilerle değil, bazen de mazlumlar için iyi gelişme ve mutlu sonuçlarla tekerrür eder. Türk Devleti yüz yıl önceki kanlı geleneğini, işgal ve soykırım becerisini bugün de Güney ve Güney-Batı Kürtleri üzerinde tekrar etmek istiyor. İçerde kimliğini inkar ve haklarını ihlal ettiği halkların sınır ötesindeki varlığını da “kendisine tehdit” sayarak savaş açıyor, durduk yere kuduruyor. Ama bu arsızca saldırganlıkta işleri gerçekten zordur. Rojava'nın her yanından toparlanıp Afrin'e akan insan seli, halkın özsavunma seferberliği, Türk devletinin hevesini kursağında bırakacaktır.
Yüz yıl önce Cihangir Ağa öncülüğündeki Ezdi Kürtlerin dayanışması gibi, bugün de Nubar Ozanyan'ların, Paramaz Kızılbaş'ların Kürt halkıyla omuz omuza dövüşmesi çok değerlidir. Varlığı kimseye tehdit oluşturmayan, tersine Cihadcı terörizme karşı bir güvence olan, haklı temelde direnen ve kendi geleceğini savunan Rojava halkı, bu meşru zeminde birleşmiş bütün etnik-dinsel gruplarıyla Türk devletine tarihi bir ders vermeye kadirdir.
Yavuz Selim'den Abdülhamit'e, Sultan Süleyman'dan Enver-Talat ve Kemal'e bütün fetihçi, gaspçı, katliam ve soykırımcı ecdadlarını gururla savunan Külhanbeyi Tayyip Erdoğan, Afrin'e yönelik saldırının başlangıcı için “Bu daha bir şey değil, bunlar ısınma turları” diyerek sınır ötesindeki bütün Kürt bölgelerine “temizlik” (yani etnik arındırma ve soykırım) tehditleri savurmuş. Bilal Oğlan da babasının şanına yaraşır olabilmek için medyatik şekilde “savaş yönetme” oyunlarına dalmış. Biz de onlara iyi anlayacakları bir dilden “Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın, adam öldürmeyi bre Hasan, oyun mu sandın?” türküsüyle yanıt verelim. Kendi çocuklarını askerlikten ne yapıp edip uzak tutarak, yoksul ve cahil kitleleri militarist sloganlar eşliğinde “şehit” olmaya yönelten lider bozuntuları, gelecek günlerin asıl kendileri için karabasan olacağını çok geçmeden görüp anlayacaklardır.
Afrin Kürtlerin Sardarabad'ı olacak. Ve önümüzdeki bahar ayları, belki de tamı tamına yüz yıl sonra 2018'in Mayısı, Türk ordusunun Erivan'a yürüyüş denemesi gibi, Afrin seferinin de hüsranla sonuçlanmasının tarihi olmaya aday ve Rojava güneşinin doğuşuna gebedir.
Kötü yönüyle tarihin tekerrürüne izin vermeyelim diyorduk nicedir. Şimdi eklemenin zamanıdır: Türkçü fetih ve İslami Cihad karşısında tarihin iyi yönüyle tekerrürüne hep beraber omuz verelim.
10 Şubat 2018
Hovsep Hayreni
Son Haberler
Sayfalar
Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.
Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.
Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.
Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.
Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.
Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.
Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:
Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)
Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.