Aşırı Sermaye Üretimi ve Marmara’nın Ölümü
İşçinin, emekçinin katledilmesi, yoksullaştırılması, sıradanlaştırılması, aşağılanması, yaşam araçlarının elinden zorla alınması, üretimine oranla insan gibi yaşamasının engellenmesi; doğanın katledilmesinden ayrı ele alınamaz. İşçinin karşı karşıya kaldığı sınıf muamelesi, doğanında karşı karşıya kaldığı bir sınıf muamelesidir. İşçi ve doğaya karşı tavır, burjuvazinin karakteristik sınıf eylemidir. Ya da daha açıkcası, kapitalist sistemin temel yapısıdır.
Aşırı sermaye üretimi için Soma’da 301 işçinin ve en son Kürt olduğu için Deniz Poyraz’ın katledilmesi, Marmara’nın katledilmesinden ayrı değildir. Birinciler olurken ikincisinin olmayacağı düşünülemez. Ya da Kod 29 yasası işçi için neyse, Marmara’nın ölümü de doğa için odur.
Burjuva dünya görüşü doğanın ve insanlığın düşmanı iken, işçi sınıfının dünya görüşü doğa ve insan dostudur. Bu ikisi arasında yer almak Marmara’nın ölümüne katkıda bulunmaktan farkı yoktur. Sınıf mücadelesinde tarafsızlık, ezenin yanında yer almak demektir.
Türkiye’nin özellikle son 20 yılı, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesine oranla doğanın talanı da aynı oranda artmıştır. Marmara’nın ölmü; tekelci sermayenin doğayı ve işçiyi aşırı oranda yağmalamasının bir sonucudur. Marmara’nın ölümü salt kendisiyle sınırlı kalmayacak, Ege ve Karadeniz’e de sıçrayacaktır. Ve ne acı ki, bütün okyanuslar ve denizler Marmara’ya yaklaşmış durumda ve SOS vermektedir.
İkizdere’de HES ve taş ocakları için doğanın alenen ve devlet zoruyla katledilmesi, Kanal istanbul’un yapılmak istenmesi, Kuzey ormanlarının yok edilmesi ve maden tekellerinin açıktan katliamları, Patara’dan 2 bin kamyon kum alınması, Marmara’nın ölümünden bağımsız değildir. Marmara’nın ölümü ise Antarktika (Güney kutbu)ve Arktik’den (Kuzey Kutbu) buzulların hızla erimesinden ayrı ele alınamaz.
Her şey birbirine bağlıdır. İkiz Dere’de (İşkencedere) olanlar, Amazon ormanlarının yok edilşinden bağımsız değildir. Aynı sınıf tavrıdır. Aşırı sermaye üretimi ve sermaye birikiminin hızlandırmanın ve esas olarakta kapitalist üretim biçiminin doğal bir sonucudur. Marmara’nın katledilmesi, Antarktika’nın ekolojik dengesinin bozulmasından ayrı değildir. Sibirya’da endüstriyel ve tarımsal üretimin artmasıyla sıcak hava dalgasının genişlemesi, bütün dünyada doğal tarımın yok edilmesinden bağımsız değildir.
İşçinin katledilmesi, burjuva sınıfının işçi sınıfına karşı net bir sınıf tavrıysa, Marmara’nın ölümü, Antarktika buzlarının hızla erimesi, Amazon Ormanlarının ve İkizdere’nin yok edilmesi de burjuvazinin işçiye karşı sınıf tavrından, kapitalist sistemin yapısal karakteristiğinden ayrı ele alınamaz.
Ya da yetişkin nüfus içinde dünya servetinin yaklaşık %46’sını 560 milyon kişi elinde bulundururken, 10 bin ABD doları ve aşağı servete sahip yetişkinlerin sayısı ise 2 milyar 879 kişi. Yani, dünya dünüfusunun en üst dilimi olan %1’i 191,6 trilyon ABD dolarına, nüfusun en üst %11,1’lik dilimi yaklaşık 164 trilyon dolar servete sahip. Nüfusun en alttaki % 55’i (dünya yetişkin nüfusunun yarısından fazla) ise dünya servetinin %1,3’üne denk gelen 5.5 trilyon dolar servete sahip.[1]
Bu rakamsal gerçekler varken, doğanın korumasını burjuvaziden beklemek, saflık değil, dünya görüşüyle doğrudan bağlantılıdır. Ya da Kanal İstanbul’un yapılması halinde doğanın kalbine saplanan bir bıçak darbesi olması biline biline, ağzı sulanan yağmacılardan bıçağı elinden bırakmasını beklemek gibi bir şey. Sermaye sahibi, üzerinde oturduğu dalı kestiği taktirde sermayesinin büyeceğini biliyorsa, aşağıda aç sırtlanların beklemesine karşın, o dalı kesmekten çekinmez. Kapitalizm bir niyet sorunu değil, sistem sorunudur. Kapitalistin sermayesini büyütmesinden başka gözü bir şey görmez, bu kendi ölümü pahasında olsa.
Sınıf mücadelesi ve doğanın tahribinin önlenmesi, ekolojik dengenin bozulmasına karşı çıkılması, kısacası doğanın savunulması da sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Çünkü, doğanın ekolojik dengesinin bozulması, bir sistem sorunudur. Kapitalizm insanlığın ve tüm canlıların düşmanıdır. Kapitalizm sadece işçi ve emekçiyi sömürmüyor, doğayı da aynı oranda sömürüyor ve katlediyor. Marmara’nın ölümü sadece küçük bir örnek. Dünya ölüm döşeğinde desek abartı olmayacaktır.
Bilim insanlarının araştırmasına göre, Antarktika’da 4 bin metre kalınlığında ve 26 trilyon ton tahmin edilen buz eriyor. Okyanuslara doğru hızla kayıyor. Bu buz parçasnın erimesi, okyanusların 60 metre yükselmesi demektir. New York, Şanghay, Cape Town, Hamburg gibi kıyı şehirleri tamamen su altında kalmacaktır.[2] Bütün emperyalist ülke ve tekellerin gözü Antarktika’nın zenginliğinde. Nasıl yağmalayacaklarının ölümcül hesabını yapıyorlar.
Emperyalist ülkeler “yeşil konsept” ve sık sık “doğayı koruma pakt”ları imzalayıp dursun. Bu kitleleri kandırmadır. Kapitalizm var olduğu sürece doğanın korunması olası değildir. Sorun yenilenebilir enerji üretimi ve tüketiminin ötesindedir. Kapitalizm, işçiyi tükettiği gibi doğayı da tüketiyor.
İngiltere’de yayınlanan Nature dergisinin bilimsel verilerine göre; gelinen aşamada karbon dioksit salımının azaltılması bile doğayı kurtarmaya, buzların erimesinin önlenmesine yetmiyor. Hem Kuzey Kutup’taki Arktik buzları hem de Güney Kutup’da yer alan dünyanın soğutucusu görevini gören Antarktika buzlarının erimesini ve paçalanmasının durdurmanın doğal bir yolu kalmadı. Çünkü doğanın ekolojik dengesinin bozulması eşiği çoktan geçildi.
Aşırı sermaye üretimi ve pazarlara egemen olma yarışı emperyalist ülkeler ve emperyalist tekeller arasında hızla ve ölümcül bir şekilde devam ediyor. Dünya’nın ölümüne imza atıldığı gibi, dünya atmosferinin dışı da uydu ve benzeri altelerin çöplüğüne dönmüş durumda. Burjuvaziye dünya yetmiyor ve dünya atamosferin dış yüzeyi de şimdi aynı kaderle karşı karşıya.
Bilim insanları son 10-15 yılın önemli olduğunu ve doğada büyük değişimlerin olacağı konusunda uyarı üstüne uyarı yapıyor. En büyük uyarılardan biri doğanın kendisinden geldi. Korona Virüsü. Bu salgınlar daha da çoğalacak. Çünkü, doğanın her karış toprağı kapitalizm tarafından ele geçirilmiş ve yağmalanarak tahrip edilmekte ve diğer canlıların yaşam alanlarıda yok edilmiştir.
“Uyarı” yetmiyor. Radikal bir çözüm gereklidir. Reformist, yenilenebilir enerji üretiminin artırılması çözüm değildir. Çözüm, doğayı bu hale getiren sistemin yok edilmesidir. Aşırı meta üretimi ve aşırı sermaye üretimi var oldukça, yani, bunu gerçekleştiren kapitalist sistem sürmeye devam ettikçe, doğanın insanı sırtında atacağı bir gerçektir. Sırtından atarken, elbette birden değil, acı çektirerek bunu yapacaktır.
Bütün bu yalın gerçekler; sınıf mücadelesinin, doğa mücadelesiyle birleştiğini ve doğanın korunması için verilen mücadelenin sınıf mücadelesinden ayrı ele alınamayacağı bilincinin en yüksek seviye çıkarılmasıdır. Bu konuda radikal çözüm gereklidir. Bunu da Komünist Manifesto’nun yayınlanmasından bu yana komünistler dile getirmekte ve bu uğurda mücadele vermektedirler.
Reforumcu çözüm, Marmara’yı diriltemez, dünyanın ekolojik çöküşünün de önüne geçemez. Çözüm sosyalizmdedir. Bunun dışında çözüm aramak, doğanın can çekişme süresinin, insanlığın daha fazla acı çekme süresini uzatma taktiği olmakta ve kapitalist yağmacılara yaşam hakkı tanımaktadır. 27.06.2021
[1] Credit Suisse Global Wealht Databook 2021
[2] Johannes Dietrich, FrankfurtRundschau, 15.06.2021
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.
İlemde bir partiye oy verecekseniz....
Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...
Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.
Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye
Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.
Ve ..
Kadınlar ve İşçiler
Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.
Yerel Seçimler ve Proleter Tavır
Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.
Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!
Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.
İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.
ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)
Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.
„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine
Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.
Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış
-Seçimleri Boykot-
Zavallı kılıçdaroğlu.
Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...
Aman neyse biz proletaryalara ne.
Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...
imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...
Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)
Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.
Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?
“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.
12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.