Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan
Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.
Bu ülkenin cumhurbaşkanının “Kız mıdır kadın mıdır” diyerek kadınları aşağıladığı bir ülkenin vatandaşı olmak beni utanca boğuyor. Yoz siyasetçilerin kol gezdiği parlamentonun beni yönetmesini istemiyorum. Devletin yüz yıldır çözmediği, giderek de çözümsüzlüğe ittiği Kürt sorunu ile ilgili olarak “Onlara üç gün süre verin, boşaltın oraları, sonra da taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın!” diyecek kadar gözü kanlı, cinayeti teşvik eden, gece körlüğüne tutulmuş siyasetçilerle aynı toprağın insanı olmaktan yerin dibine giriyorum.
Ekvador'da, Amerika’da gazetecileri dövmeye kalkan sokak kabadayıları yanında olmadan dışarı çıkamayan, ama hamaset nutuklarını dilinden düşürmeyen yoz bir yöneticinin bizi dünyaya rezil ettiğini görmek, yüz kızartıcı suçların aklandığı bir ülkede yüzümü kızartıyor.
Dış politikada, insani tüm değerler çiğnenerek parayla alınıp satılır hale getirilen mültecilerin iç politikanın pislik depoları tarafından asimilasyon malzemesi olarak kullanıldığını görmekten beynim zonkluyor. Anayasa ile güvence altına alınan inanç özgürlüğünün, okullarda öğrencilerin tümüne dört gün ders, bir gün cami uygulamasıyla çiğnenmesine tahammül edemiyorum. Ekranlarda boy gösteren yosmaların “Yeter ki istesin, onun uğruna kocamı terk ederim, çocuklarımın da gözünün yaşına bakmam...” demelerinin beni kadınlığımdan utanır hale getirmesini hazmedemiyorum.
Bunca katliama, tecavüze, hırsızlığa, rezilliğe ses çıkarmayan ve üç maymunu oynayarak ülkeyi hayvanat bahçesine çeviren yobazlarla bu topraklarda yaşamak istemiyorum. Bilimden habersiz yaşayan bakanların, NASA’ya kafa tutacak kadar cahilleşmesine bakıp bir şeyler bilir olmanın pişmanlığını yaşamaktan bıktım artık!
Sözde din adamı görünümlü, sarıklı hödüklerin “erkeğin erkekle sevişmesine bademleme denir” demesini ve devleti yönetenlerin bu yobazla görüşebilme cehaletini kaldıramıyorum artık! Barış masasında çözümlenebilecek bir sorun karşısında yıllardır süren savaşı daha da şiddetlendirerek “Bizden bir ölüyorsa, onlardan 10, 20, 30 öldürüyoruz” diyecek kadar gözünü kan bürümüş, biz ve onlar diyerek bölücülük yapıp, ülkenin insanlarını kamplara ayıran siyasetçileri ekranda gördükçe mideme kramplar saplanıyor.
Bir kıza hem babasının, hem ağabeyinin, hem amcasının tecavüzü mahkemeye taşındığında “kızlık zarı yırtılmamış” diyerek suçluları tutuklamayan, tecavüzcüleri yeniden toplum içine salan ahlaksız hakimlerin olduğu bir ülkede, bu ahlaksızlıklara ses çıkaramadan yaşamak istemiyorum!
Küçük yaşta kız çocuklarının yaşlı adamlarla evlendirilmesini özendiren sapık zihniyete, badem bıyıklı politikacıların, fetvalara dayanarak bu zihniyete çanak tutmasına tahammülüm kalmadı artık!
Her gün onlarca işçinin iş cinayetleriyle katledildiği bu ülkede taşeron yasasına ses çıkarmayan kör, sağır, dilsizlerle aynı gökyüzüne bakmak istemiyorum. Sendikaların işçi satacak kadar onursuzlaştığı ve kendi sınıfına ihanet edenler tarafından yönetildiği bir ülkede yaşamak istemiyorum!
Barış diyenin tutuklandığı bağımlı yargının oluştuğu, yasamanın sadece kelle sayarak görev yaptığı, yürütmenin tüm “yürütme”lere ortak olduğu bir düzende bu üç erkle birlikta yol yürümek istemiyorum!
İktidardaki partinin uygulamalarını eleştirmeye kalkan bu ülkenin ne kadar aydını, okur yazarı, öğrencisini Hitler’in uygulamalarını aratmayacak biçimde sorgusuz sualsiz tutuklatan zihniyeti bağırarak kınamak istiyorum.
Bu halkın oylarının yüzde onundan fazlasını alıp parlamentoya giren ve haksızlıklarla karşı onurluca mücadele eden vekillerin dokunulmazlıklarının bir diktatörün bir çift lafıyla kaldırılmasına göz yuman, hak etmedikleri halde vekil koltuklarında oturan yalakaları bu parlamentoda görmek istemiyorum.
Ben de teröristim, beni atın vatandaşlıktan! Vatan sizin olsun taşlar bize kalsın...
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.