Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak dile gelişidir.
Konuya girmeden önce,
Kapitalizmin.., işverenin.. karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...
Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.
Her şeye deva.
Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma işin içine sömürgeciliği..., sosyo - ekonomik yapının sınıflar yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.
Esası ve yahutta müfettik sınıfları mı belirleyecen; Şu kadar işçi, köylü şu kadar da ara sınıflar var de yeter.
Bu da yetmezse hiç bir anlam yüklüyemediğin Şehirleşmiş sosyolojinle; Değişen hiç bir şey olmadı ki çalıştığım tarlaların yerini konveksiyon atölyeleri, gecekondu inşaat alanları, köşe bucakta durduğum işçi pazarı.., saat, telefon, şemsiye... tezgahları aldı. Ben hala fakirim. Vurma kendini, ıssız yerde seni tek yaklarlar de korkut o da olur.
Hatta bu tür yaklaşımlar o kadar da tutmuş olmalı ki kimileri işi daha da ileri götürmüş ülkeler arasındaki benzerliğin olup olmamasında dahil proletarya köylüye korkuyu katık ettikleri bu tarzı kullanmış.
Ee.. öyleyse demek ki ....
Tüm bu söylemlere inandığı için ilk önce proletarya köylü olarak bizler de kendimizi şöyle bir sarsmamız gerekir değil mi ?
Konumuza gelirsek:
Yoksulluğumuz, çektiğimiz acılar.., sınıflarımız ... talillerimizi ( Kapitalizm ve diyalektiğini ) belirsizleştirmemizin ve yahutta anlamsızlaştırmamızın gerekçesi haline geliyorsa,
Acaba kaçımız kapitalizm ve diyalektiği karşısında kendisini mağdur ve yahutta faşit olmakta kurtarabilir ?
Hiçbirimiz.
İster devletin.., patronların.... işçiye köylüye ,halka ulaşmada eli isterse de gereksinim, zorunluluk nedeniyle işçi çalıştıran köylü işçi olalım isterse de tüm bu araçların zorunluğunu, gerekliğini... öne sürerek kapitalizm karşısında olsa dahil bu araçların yanlarında saf tutan olalım.
İşverenlerin,işçiye köylüye, halka ulaşmada el haline gelenlerin ve bu araçların zorunluğunu, gerekliğini öne sürerek bu araçların yanlarında saf tutanların hepside sahip olduklarını, gerekçelerini ( umutlarını dahil ) koruyabilmek için çok acımasız, vede nankör olmak zorundalar.
Halbuki sahip oldukları ekonomik yapıları nedeniylede - çoğuda - proletarya köylüdür.
Ve bu insanların hepsinde insanlarla şöyle böylede dost olduklarının hikayelerini anlattıklarını duyarız.
Lakin ki hangi insanda çok şey istemediği ( azda olsa çocuklarına iyi bir yaşam sunmayı istediği ) bu dünyada iyi kaldıkça işini sürdüremeyeceğini, çocuklarına iyi bir gelecekte veremiyeceğini bilmiyor ?
Kaç insanda Paris Komüni esnasında direnişçilere saldıran sivil faşistler için Marks' ın kendilerinide bitirecek kapitalizmin yanında saf tuttular derken kapitalizmin diyalektiği karşısında mağdur ve saldırgan ayrımı etmeden insanların kaderini belirttiğini bilmiyor?
Marksı da hiç okumadım diye de tebessüm ediyorsunuz ?
Öyleyse yaşamını yordamlamasını bilen kaç insan da; Yaşamın daha da zorlaşarak devam ettiğini düşünmüyor ?
Evet kaç insan ?
Tüm yokluğa, açlığa, savaşlara, katliamlara... rağmen yinede ; Kuralları, yaptırımları, gidişatı..., yaratıcısı, kaderinin belli olduğu bir fanusun içerisinde yaşadığını hissetmiyor ?
İşte işin güzel tarafıda bu değil mi ?
İster Marks' ta ister yaşamdan öğreniyor olalım; Proletarya köylü kapitalizm ve diyalektiği karşısında yaşadıklarını, yaratıcısını, halini ve kaderinin nasıl olduğunu ve olacağını biliyor.
Kapitalizmde kalarak elinde olanı kayıbetmemenin ve yahutta artırmanın yolununda karakterinin daha fazla sermaye ve yahutta ayrıcalığa sahip olabilecek yolları ret etmemesinde geçtiğini de biliyor.
Ve işin daha.. daha.. da güzel bir tarafı da bundan sonra başlamıyor mu ?
Biz Proletarya köylüler kaderimizi bilerek yaşarken bildiğimiz ve hepimizin inkar edemeyeceği bir gerçekliği daha biliyoruz ki o da kapitalizmin, bırakalım gerekçeli halini, yapısındaki sorunlar nedeniyle olsa da, gerekçesiz insanları ( bizleri ) vahşice katlederek diyalektiğinde ilerleyeceğini biliyoruz.
Ve işin daha vahimi de buna rağmen Komunist Manifesto' da belirtildiği gibi kapitalizmin bu diyalektiğinin yine de insanlık için ilerici olduğunu kimse de inkar edemiyor.
İşin kötü tarafıda zaten bu değil mi ?
Sevdiklerimizin ve sevmediklerimizin yok olması ve yahutta yok olacaklarını, kaldıramayarak sergiledikleri davranışların yarattığı imkanların bizlere, çocuklarımıza maddi ve manevi imkanlar olarak döneceğini bilmemiz.
Seslice dile getirmediğimiz.
Seslice dile getiremesek de; Proletarya köylü olarak hepimizde kapitalizm ve diyalektiğinin yinede insanlık için ilerici bir adım olduğunu ruhumuzda hissediyoruz.
Ve hissettiğimizde Paris Komünindeki proletarya köylünün kapitalizmin gelişmesini hissederek hissettiğini Paris Komünine olumsuzluk olarak yansıtması gibi bizlerde hissetiğimizi insan olmamıza ( sınıf örgütlüğü gereksinimize ) karşı olumsuzluk olarak yansıtıyoruz.
Peki gerçekliğini, varlığınıda inkar edemediğimiz bu olumsuzluklarımız karşısında ne yapıyoruz ?
Gelin bizim nasıl yaptığımıza değil de Marksı' n aynı olumsuzluklarla karşılaştığı Paris Komüni ardında ne yaptığına bakalım.
Bizim yaptığımıza ayna olacaktırda ondan.
Marks, her şeyde önce Paris Komüni' nin ardında talil ettiği kapitalizm ve diyalektiğinin insanlık için ilerici olduğunu inkar etmeden işe başlıyor.
Ardından da inkar etmediği gerçekliğe karşı Paris Komüninde başrol oynamış Anarşistlerle ve Ayaklanmacı Kömunistler' le giriştiği tartışma da gerisinde güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmadıkça kapitalizme karşı girişilen halk hareketlerini ( Proletarya köylüyü hazırlıksız, kullanılır halde.... yakalattığını ve de Kapitalizmin gerekçesiz halini de daha öne çektiğini düşünüyor olmalı ki ) olumsuz ayaklanmalar olarak değerlendiriyor.
Ve daha da ileri giderek içerdiği mütavatlarla kapitalizmin ilericiliğini elinde alabilecek kapitalizmde ortaya çıkan ve çıkacak koşullara karşıda mücadele edebilecek proletarya köylünün bir parti gereksinimini ortaya çıkarıyor.
Kısacası ortaya çıkardığı parti gereksiniminin tasfiri: İnsanlık için burjuvaziden daha iyi mütevaları içinde barındırmakla kalmıyor aynı zamanda kapitalizmin her aşamasına ve yahutta ortaya çıkış şekline karşıda mücadeleyi özünde barındıran bir parti düşünüyor.
Bu nedenden dolayıda partinin tasfir için diyebilirizki;
Parti Dünya proletarya köylüsünün çok partili halinde tek partili haline diyalektiği özünde barındırıyor.
Ve buna muhakabil olarakta parti bu diyalektikte ilerlerken farklı sosyo ekonomik yapıları talili esnasında farklı sosyo ekonomik yapılarda aynı inşacıyla ( sömürgecilikle..., sermayenin çıkar ilişkili gereksinimiyle.... ) karşılaşınca bu toplumlar asla benzeşik toplumlar katekorisinde değildir diyerekte ispatlayamacağı sözler savurmuyor.
Marksın ideal parti için çizdiği tasfir bu.
Şimdiye gelirsek...
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ
Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme
“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık. Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.
“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu
Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm
Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür
Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür.

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?
1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.
2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.
3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.
4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.
5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.
6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...
Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.