Dağlık Karabağ Sorunu Nedir?

Tarihi, ekonomik, kültürel, sosyal dokusu ile yüzyıllardır Ermenilerin yaşadığı Dağlık Karabağ bölgesi, Ermenistan’la sınırı olmayan bu coğrafya; SSCB döneminde nüfusun büyük çoğunluğunu Ermeniler oluşturmasına rağmen yanlış bir kararla Azerbaycan’a bağlanmıştır.
SSCB Anayasası’na göre Sovyetler Birliği’nin idari düzeninde, Birlik üyesi cumhuriyetler, SSCB Anayasası’nda gösterilen durumlar dışında kendi topraklarında devlet iktidarını bağımsız olarak tesis ediyorlardı.
Birlik üyesi cumhuriyetin, SSCB Anayasası’nın yetki alanına girmeyen ve cumhuriyetin özelliklerini gözeten kendi anayasası bulunuyordu.
Birlik üyesi cumhuriyet, birliğin ve birlik cumhuriyetinin yetkisini gasp etmeksizin topraklarında çok yönlü iktisadi ve sosyal gelişmeyi garanti ediyor; kendi içinde idari örgütlenmeyi de kendisi yapıyordu. Bu idari örgütlenme Oblast, Okrug ve İlçe örgütlenmesi olarak şekilleniyordu.
SSCB üyesi cumhuriyetlerin içinde ayrıca Özerk Cumhuriyetler vardı. Varlığı birlik üyesi cumhuriyet tarafından değil, birlik Anayasa’sıyla tayin ve tespit edilirdi.
Özerk cumhuriyet, birliğin veya birlik cumhuriyetinin çizdiği sınırlar dışında kendi hukuki meselelerini çözmeye yönelik karar alabilirdi. Özerk cumhuriyetler kendi anayasalarına sahiptirler; ancak bunlar, birlik anayasasına ve birlik cumhuriyeti anayasasına uygun olmak zorundaydı.
SSCB Anayasası, birlik cumhuriyetlerinde aşağıdaki özerk Sovyet sosyalist cumhuriyetleri kabul ediyordu;
Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde Başkir, Buryat, Dağıstan, Kabardin-Balkar, Kalmık, Karel, Komi, Mariy, Mordov, Kuzey Osetya, Tataristan, Tuvin, Udmurst, Çeçen-İnguş, Çuvaş ve Yakut Özerk Sovyet sosyalist cumhuriyetleri.
Özbekistan SSC’nde Karakalpak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.
Gürcistan SSC’nde Abhaz ve Acar Özerk Sovyet sosyalist Cumhuriyetleri.
Azerbaycan SSC’nde Nahçıvan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.
SSCB Anayasasına göre birlik cumhuriyeti veya Kray’ın içerisinde özerk oblastler de kurulmuştur. Özerk oblastın kanunları, özerk oblast halk temsilcileri Sovyet’inin önerisiyle, birlik cumhuriyetindeki Yüksek Sovyet tarafından kabul edilmekteydi.
SSCB Anayasası, birlik cumhuriyetlerinde şu özerk oblastleri tanıyordu;
Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde Güney Osetya Özerk Oblastı.
Azerbaycan SSC’nde Dağlık Karabağ Özerk Oblastı.
Tacikistan SSC’nde Dağlık Badahşan Özerk Oblastı.
Dolayısıyla SSCB döneminde Dağlık Karabağ, Özerk Oblastı. Ve şu temel haklara sahip olarak kurulmuştu;
Her şeyden önce Oblastın kuruluşu SSCB anayasası tarafından güvence altına alınmıştır. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nı, dolayısıyla oblastın halk temsilcileri Sovyet’ini feshetme, oblastın sınırlarını değiştirme veya başka oblastlerle birleştirme hakkı bulunmamaktaydı. Özerk oblast, her şeyden önce milli bir coğrafyaydı. Kendi kanunlarını, ilkin birlik kanunlarıyla, ikincisi de Azerbaycan kanunlarıyla çelişmemek şartıyla ve Azerbaycan Yüksek Sovyeti onayıyla, kendi yapıyordu.
Bu noktada herhangi bir özerk oblastın ulusal bir coğrafya olduğu vurgusu son derece önemlidir. Dağlık Karabağ’ın nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermeni ulusuna mensup olması (1926’da Karabağ nüfusunun yüzde 10’unu, 1970’te yüzde 18.1, 1989’da ise yüzde 21.5’nin Azeri olduğu ifade edilmektedir. 1989 sayımına göre halkın yüzde 76.9’u Ermeni’ydi.
Bu açıdan Oblastın Ermeni yurdu olduğuna şüphe yok!) beraberinde bölgenin ulusal temelde bir oblast olarak örgütlenmesini ve fakat Azerbaycan’a bağlanmasını getirmiştir. Dağlık Karabağ’ın neden Ermenistan’a değil de Azerbaycan’a bağlandığı konusu ayrı bir tartışmadır.
Dağlık Karabağ’ın Kısa Tarihsel Süreci!
İttihatçıların ve ardından Kemalistlerin emperyalist güçlerin politikalarını arkalayarak bölgeye saldırısının püskürtülmesinden sonra, 5 Temmuz 1921’de, Tüm Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) (RKP(B)) Kafkasya Bürosu tarafından Dağlık Karabağ, geniş bir özerklikle Azerbaycan SSC’ne bağlandı. 1923’te de ilk defa özerk oblast olarak ilan edildi.
Bunun gerekçesi ise SSCB’nin bütün milliyetlerin özgürce yaşayabileceği bölgelerin kurulmasını hedefleyen milliyetler ilkesi oluşturuyordu. Karabağ’a özerklik tanınması da Ermenistan’la arasında Kürt nüfusunun yaşadığı bu bölgedeki Ermenilerin varlığını güvence altına almak amacını güdüyordu.
Nitekim bu ara bölgede özerk bir “Kızıl Kürdistan” da kurulmuştu. Kaldı ki bu ilk dönemde özerk oblast, daha sonra taşıyacağından daha geniş bir özerklik anlamı taşıyordu; nitekim 1930’ların ortalarından itibaren birçok “özerk oblast” özerk cumhuriyetler haline getirildi.
1945’lerde Karabağ’ın konumunun tartışıldığını ifade edelim. Ermenistan KP(B) Sekreteri Arutyunov, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan’a bağlanması için başvurdu.
Azerbaycan KP(B) Sekreteri Bagirov, kendisine Moskova tarafından iletilen bu talep karşısında Ermenistan’dan toprak talep etti. Stalin önderliğindeki merkezi yönetim halkların çıkarlarını değil de sadece milliyetçi çıkarları gözeterek ileri sürülen her iki talebi de reddetti.
Dağlık Karabağ sorununun ön plana çıkması Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin başladığı, Gorbaçov’un “glasnost” (açıklık) ve “perestroyka” (yeniden inşa) politikalarının ilan edildiği 1987’de başlar. Bunun Karabağ’daki ilk yansıması, bölgenin Ermenistan’a bağlanması için aktif bir imza kampanyası olur. Enternasyonalizmin yerini milliyetçilik aldıkça gerilim artar.
Aynı yıl Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlıların önemli bir bölümü doğrudan veya dolaylı tehdit ve provokasyonlarla yaşadıkları yerleri terk ederler. Benzer bir durum, Azerbaycan’da yaşayan Ermenilerin başına gelir. Onlar da tehditler ve provokasyonlarla yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalır.
20 Şubat 1988’de Dağlık Karabağ Özerk Oblastı Halk Temsilcileri Sovyeti, bölgenin Ermenistan’a bağlanması için SSCB Yüksek Sovyeti’ne başvuruda bulunur. Bu sırada bölgede tahminen 145.000 Ermeni ve 40.000 Azerbaycanlının yaşadığı ifade edilmektedir.
İki gün sonra kuzey sınırında ilk silahlı çatışmalar başlar. O yıl, Ermenistan’daki bütün Azerbaycanlıların ve Müslüman Kürtlerin ülkelerini terk ettiği sanılıyor. Aynı şey karşı taraf için de geçerliydi: Dağlık Karabağ ve kısmen Bakü dışında Azerbaycan’daki bütün Ermeniler ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar.
12 Temmuz 1989’da Karabağ Halk Temsilcileri Sovyeti, Azerbaycan’dan ayrılma ve bağımsızlık ilan etme kararı aldı. Azerbaycan’ın bu çıkışlara yaklaşımı Oblast Halk Temsilcileri Sovyeti’ni dağıtma kararı oldu.
Kasım 1989’da SSCB Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın özerkliğini kaldırılıp doğrudan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmasına dair karar almıştır. Fakat Sovyetlerin politikası ters etki yaratmış ve Aralık 1989’da Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti ile Karabağ Ulusal Konseyi’nin ortak oturumu, Moskova’nın kararını geçersiz sayarak Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın Ermenistan ile birleştiğini açıklamıştır.
Bu gelişmeler üzerine Ermenistan ile Azerbaycan arasında 1992 yılında savaş başladı. Ermenistan, Sovyet Dağlık Karabağ Özerk Oblastı’nın neredeyse tamamını (kuzeyinde ve doğusunda çok küçük toprak parçaları dışında) ele geçirmekle kalmadı, bunların dışında 1930’lu yılların “Kızıl Kürdistan” bölgesini (Karabağ ile Ermenistan arasında kalan şerit) kontrol altına aldı.
1992-1994 yılları arasında yapılan savaşta her iki taraftan en az 40 bin kişinin hayatını kaybetti.
10 Aralık 1991’de Azerbaycanlıların boykot ettiği ve yalnız Ermenilerin katıldığı referandum sonucuna göre Karabağ için bağımsızlık kararı alındı ve 6 Ocak 1992’de de bağımsızlık resmen ilan edildi. Ancak Ermenistan dahil hiçbir ülke veya uluslararası kuruluş, bu devletin bağımsızlığını tanımamaktadır. Şubat 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandum ile Dağlık Karabağ Cumhuriyeti olan ülke ismi Artsah Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir.
Artsah Cumhuriyeti (Արցախի Հանրապետություն) Tanınmalıdır!
Önce bir yanlışı düzeltmek gerekir. Dağlık Karabağ işgal altında değildir. Dağlık Karabağ’ın büyük çoğunluğunu oluşturan Ermeniler kendi kaderlerini çizmek istemişlerdir. Sorun burada baş göstermektedir.
Dağlık Karabağ Ermenileri, Özgürce Ayrılma Haklarını kullanmak istemiş, (bu hakkın kullanımında Ermenistan’a bağlanma tartışması ayrı bir konudur ve proletaryanın sınıf çıkarları açısından ayrıca değerlendirilmelidir) imza kampanyasıyla başlayan bu talep, süreç içinde her iki ülkenin hakim sınıfları, emperyalist güçler ve bölge gerici devletleri tarafından kendi sınıfsal çıkarları için kullanılmıştır.
Karabağ Ermenilerinin bağımsızlık talebi, Ermeni ve Azeri burjuvazisinin kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda, ırkçılığın ve şovenizmin devreye sokularak bölge politikalarına alet edilmekte, başta Ermeni ve Azeri halkı olmak üzere bölge halkları birbirine düşman ilan edilmektedir.
Oysa sorunun çözümü basittir. Bu meseleye dair proletaryanın siyaseti, ulusların özgürce ayrılma hakkının tanınmasından geçmektedir. Konuya dair İbrahim Kaypakkaya’nın ülkemizdeki Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne dair şu çözümlemesi öğreticidir:
“Birinci olarak, Türk hakim sınıflarının Kürt milli hareketini zorla bastırma ve ezme politikasına kesinlikle karşı çıkmak, buna karşı aktif bir şekilde mücadele etmek, Kürt milletinin kendi kaderini kendisinin tayin etmesini istemek, yani ayrı bir devlet kurup kurmamaya bizzat Kürt milletinin karar vermesini istemek.
Bu, pratikte dışarıdan müdahale edilmeksizin, Kürt bölgesinde genel oylama yapılması, ayrılma veya ayrılmama kararının bu yolla veya buna benzer bir yolla bizzat Kürt milleti tarafından verilmesi anlamına gelir. Kürt hareketini bastırmak için yollanan bütün askeri birliklerin geri çekilmesi, her türlü müdahalenin kesinlikle önlenmesi, Kürt milletinin kendi geleceği hakkında kendisinin karar vermesi, komünist hareket birinci olarak bunun için mücadele eder ve Türk hakim sınıflarının bastırma, ezme, müdahale politikasını kitlelere teşhir eder, ona karşı aktif olarak savaşırdı.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Nisan Yayımcılık)
Dağlık Karabağ Ermenilerinin Özgürce Ayrılma Hakkı yani ayrılıp ayrı bir devlet kurma hakları vardır. Buna bizzat Karabağ Ermenileri karar vermelidir. Nitekim vermişlerdir de. Bunun için referandum yapmışlar ve bağımsızlık kararı almışlardır.
Bu karar karşısında her türlü saldırı, bastırma, müdahaleye karşı durulmalıdır. Bu iradeye yönelik her türlü bastırma ve imha saldırısına karşı komünist hareket bir yandan bu politikaları teşhir ederken, diğer yandan imkanları dahilinde gerici ve işgalci saldırılara karşı aktif olarak savaşır.
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.