Cuma Nisan 11, 2025

Ermenilerin uyanışı (Nubar Ozanyan )

Ölüm tarlalarından ve yollarından geçerek sağ kalmayı başaran Ermeniler, bir baştan diğer uca dek Suriye’nin sınır bölgelerine yerleşirler. İlim, gül ve bal diyarı yaptıkları anavatanları Hayastan’a bir gün geri dönme umudu ve hayaliyle yaşama tutunurlar.

Soykırım külleri içinden ayağa kalkan Ermeniler, mahir elleriyle yeniden toprağa, taşa, demire, çeliğe, bilime, sanata, yüreğe dokunurlar. Müzik, ekmek ve şarap kadar kutsal sofralar kurarlar. Yeniden kapılarını açarlar inanana ve inanmayana…

Bölüşürler ekmek ve şaraplarını. Bilge ve hünerli elleriyle yaşama ve geleceğe ait her şeyi yeniden işler ve şekil verirler. Dokundukları her şeye yaşam ve can katarlar. Kurak sahraları vahaya çevirirler.

Hayastan’ın dağ ve zozanlarında emek ve akılla beş bin yılda elde edip biriktirdiklerini, bu kez sahralara götürürler. Yaşama, dostluğa, aşka ve tutkuya dair her şeye anlam ve güzellik katarlar. Dostluk ve iyiliklerini insanların yüreklerine işlerler.

Sese ve söze işlenen çığlık

“Ermeniler demir, yapı ve taş ustasıdır. Sanatkardır. Buralarda mutlaka Ermeniler yaşıyor” dedirtecek kadar emek ve yaratıcılık katarlar her şeye. Emek ve yaratıcılık dolu her söze ve sese silinmezcesine geçmiş çığlıklarını işlerler.

Halep, Kobanê, Grê Spî, Serêkanî, Amudê, Qamışlo, Derîk vb. şehirlerin yapımında, gelişiminde “kılıç artıkları” Ermenilerin emeği, payı ve rolü büyüktür. Hatta diyebiliriz ki, bazı küçük yerleşim yerlerinin ilk konukları ve ustaları Ermeniler olmuştur. Küçük olanı büyütmüş, kuru olanı yeşertmiş, taş olana can katmıştır. Sahraları insanlaştırmışlar.

Soykırım tarihçilerinin verilerine göre en büyük kıyım ve kırım, Suriye çöllerinde gerçekleşir. Keza onların verilerine göre iki yüz bine yakın Ermeni kadın ve çocuk, kılıç zoruyla İslamlaştırılır.

Kadınların büyük bir bölümü eş-hizmetçi-cariye olarak aşiret reislerine, şeyhlere, ailelere verilir. Hiçbir hak ve hukuka sahip olmadan dayanacakları kuru bir dala, sığınacakları bir ocağa bile sahip olmadan bir sığıntı gibi yaşarlar.

Hizmette en küçük bir kusura bile müsaade edilmeyen Ermeni çocukları köle gibi yaşama zorlanırlar. Her şeyi sineye çekerler. Katlanamayacak zorluklara, asla kabul edilemeyecek aşağılama ve ayrımcılığa boyun eğerek, kavurucu kumlara gömülürcesine yaşama sarılırlar.

Ana dillerinin yanında Arapça-Kürtçe öğrenirler. Bir kısmı önceden Kürtlerle iç içe birlikte yaşadıklarından dolayı, Kürtçe’yi bilir ve ana dilleri gibi konuşurlar.

Kuzey Doğu Suriye topraklarında ve Suriye’nin bazı yerleşim yerine dağılan Ermenilerin büyük bir çoğunluğu, Arapça-Kürtçe kısmen de Türkçe konuşur.

Bir kısmı Hristiyan inançlarını koruyup yaşamlarına devam ederken, rakamları tahminlerin oldukça üstünde bilinmeyen sayıda önemli bir nüfus ise, Müslüman ailelerin içinde yaşamak zorunda kaldıklarından dolayı zorunlu olarak Müslümanlaşmıştır. Bunların çok az bir kesimi, Hıristiyan inancına dönerken büyük bir çoğunluğu Müslüman kalmaya devam etmektedir.

Müslümanlaşmış Ermenilerin önemli bir nüfusu yüz yıldan fazladır Arap dilini konuşmakta ve onların egemen kültürünü yaşatmaktadırlar.
Bu nüfusun bir bölümü de Kürtçe konuşuyor ve Kürt kültürünü; onların gelenek, göreneklerini sürdürüyor.

Arapça ve Kürtçe konuşan Ermenilerin azımsanmayacak bir kesimi, ana dilini konuşamamaktadır. Ermeni kökenlerini ve geçmiş kimliklerini bilmenin ötesinde Ermeniliğe ait hiçbir şeye sahip değiller. Düşünce biçimleri, yaşam tarzları, giyim- kuşamları gelenek ve görenekleri bütünüyle Araplaşmıştır.

Bir kısmı tamamen Hamid, Abdullah, İmad, Abdulhalim isimleriyle Kürt ve Arap kimliğini alırken, bir kısmı ise Ohannes Muhammed, Garabed Ahmed şeklinde hem, Arap hem de Ermeni olan karma ismini, beraber taşımaktadır.

Kökleri Ermeni ancak dalları Arap-Kürt olan bir ağaca benzeyen Hayların gerçekliği yüz altı yıl önce yaşanan soykırımın acı ve tanımlaması zor olan toplumsal sonuçlarıdır.

Özgürlük bayramı Rojava

Rojava Devrimi, kadınların farklı inanç ve halkların özgürlük bayramıdır. Devrimle birlikte ortaya çıkan olanaklar, gerçekleşen değişimler, yaratılan ve kazanılan değerler, elde edilen haklar soykırım çocukları Ermeniler için de geçerlidir. Kürtler-Araplar- Süryaniler-Asuriler kendi öz savunma örgütlülüklerini yarattı.

Son üç yıldır Ermeni gençleri de QSD bünyesinde komutan Şehit Nubar Ozanyan anısına öz örgütlülüklerini yarattı.
Dilini-kültürünü-tarihini bilmeyen Müslümanlaşmış Ermeniler şimdi öz toplumsal örgütlenmelerini “Ermeni Toplumsal Meclisi” çatısı altında sürdürüyor.

Hafıza ve insanlık katillerine inat, farklı bölgelerden, farklı yaş gruplarından türbanlı-türbansız, Müslüman-Hristiyan Ermenilerden oluşan meclis üyeleri her sabah ana dillerini öğreniyorlar.

Ermeni soykırım tarihini, kültür ve müziğini, folklor ve tiyatrosunu öğreniyorlar. Uzun zamanlardan sonra bu kez kendi dağlarında ve ovalarında olmasa da omuz omuza yan yana halaylarını çekiyorlar.

İşgalcilerin kirli, pis ellerinden uzak, korku ve kaygıların yaşanmadığı, gözyaşlarının ve göçlerin olmadığı özgür bir dünya yaratma hayaliyle yürüyen Ermeni Toplumsal Meclisi tarihsel olduğu kadar güncel bir adım atmaktadır.

Özgürlükten yana olan, vicdan ve onur taşıyan herkes yüzünü soykırım çocuklarının yürüyüşüne çevirmelidir.

Demokrasiden, eşitçe ve kardeşçe yaşamaktan yana olan herkes Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne desteğini sunmalıdır. Rojava Devrimi’nin kazanımlarını sahiplenmelidir. 

5638

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sayfalar