Perşembe Kasım 28, 2024

Her Yerde Fişleniyoruz!

Ülkemizdeki kurumların tümünde, yani hükümet, belediye ve kamu kuruluşlarının hepsinde Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, diğer tüm farklı inançsal, etnik kimlikler ve farklı tercihlere sahip kesimler fişleniyor, baskı altına alınıyor ve asimilasyona tabi tutuluyor. 

Bugüne kadar defalarca evlerin işaretlendiğini, kimi kamu kurumlarında fişlemeler yapıldığını biliyoruz, yaşadık, gördük. Bu fişlemelere bir yenisi daha eklendi. Son olarak Gölcük’teki Donanma Komutanlığında da bazı subay ve astsubayların Alevi oldukları, farklı inanca mensubu oldukları, katıldıkları etkinlikler, okudukları gazeteler de gerekçe gösterilip, belirtilerek fişlendiği ortaya çıktı. 

Yapılan fişlemelerde Alevi, Ermeni ulusundan olmak, Cemevlerinde ve Alevi derneklerinde yönetimlerde bulunmak, Hace Bektaş, Abdal Musa, Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmış olmanın kriter kabul edildiği de tespit edildi.  

Aslında yüzlerce yıl Mezopotamya ve Anadolu’nun kadim topraklarında Aleviler, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler ve farklı birçok kesim inançsal, etniksel özelliklere sahip topluluklar tarihi süreç içersinde hep dışlandılar, aşağılandılar, ötekileştirildiler. Yetmedi, zaman zaman da toplu katliam, imha ve soykırımlara tabi tutuldular.  

 Selçuklularda ve Osmanlılarda Aleviler’e her türlü insanlık dışı iftiralar edildi. 

"Işığa tapan sapkın taife" denilerek aşağılandılar. “Kestikleri yenmez” dediler aşağıladılar. 

"Kızılbaşların canı, malı, namusu helaldir" dediler, fetvalar verildi ve muaviye soylu yezit tohumu Yavuz Selim’in kılıç darbelerinde, Kuyucu Murat'ın kuyularında, Malya Ovasında binlerce Kızılbaş Alevi’yi katledildiler.

Katletmekle, toplu imha ile “islah”(!) edemeyeceklerini, “biat” etmeyeceklerini anladılar, bu sefer de Aleviliği islamın içinde gibi göstermeye çalıştılar. Alevileri ve Aleviliği devşirmelerle, işbirlikçileriyle, hainlerle asimile etmeye çalıştılar. 

 Gün oldu Koçgiri’ye saldırdılar, generalleriyle, katil Topal Osmanlarıyla katlettiler. 

Gün oldu Dersim’lileri mağaralara doldurup yakıcı ve boğucu gazlarla, kimyasal silahlarla zehirleyip öldürdüler, kurşunladılar. Savaş uçaklarıyla bombaladılar. Daha önce Dersim’de ve Halepçe’de yapılanların aynısını şimdilerde Irak’ta, Roboski’de yapıyorlar.

Koçgiri’nin ve Dersim’in yiğit evlatları Alişer ile Zarife’nin başını kesip, Seyit Rıza’yı idam edip mezar yerlerini bile gizlediler. Şimdilerde aynısını Suriye’de yapıyorlar. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta öldürüp yaktıkları, karınları deşip, boğazladıkları gibi.. 

Gün oldu yurdun dört bir yanında evlerimizi işaretleyip, kapılarımıza çarpılar yaptılar. Cami, cemevi, aşevi dediler asimilasyona devam ettiler. Camilerde, okullarda, işyerlerinde işaretlemeleri, fiziki ve psikolojik baskıları yetmemiş olacak ki, şimdilerde de öğreniyoruz ki, ordudaki kimi subay ve astsubayları fişleyip işaretliyorlar, kimilerini de “kullanılabilir” görüyorlar. 

Bu son olay bize bir daha gösteriyor ki, devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla Alevilere, Kürtlere, Ermenilere ve farklı kimliklere karşı, cumhuriyetin kuruluşundan buyana sürdürdüğü ötekileştirici, ayrımcı, asimile edici “tek dil, tek din, tek millet” düsturundan alarak faşizan politikalarına devam ediyor. 

Kürtler ve Ermeniler devletin bu faşizan sürekliliğini görüp, tavrını ve düşüncelerini bu yönde netleştirirken, ne yazık ki, Alevilerin henüz bu konuda düşüncelerinde bir berraklık olmadığı yadsınamaz bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor. 

Bu sebepledir ki, bu kesimler, özellikle de Aleviler bir kez daha sistemle, devletle ve de kendileriyle ilgili hesaplaşmayı yapmalı, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir ülke yaratmanın mücadelesini güçlendirmelidir.

Erdal YILDIRIM

18 Nisan 2014 

96427

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar