Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar Yoldaş’a!
Halen pek çoğumuzun inanmak istemediği Nubar Ozanyan’ın ölümsüzleşmesinin 7. yılında, onu bir kez daha saygı ve sevgi ile anarken, şehadetinin yıldönümünde onu anlatmak da bizim için en zor yazılardan olacaktır.
Kaypakkaya geleneği ilk şehitlerinden olan Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar, Cemil Oka, M.Zeki Şeritler ile başlayan Ünal Küçükbayrak, Barbara Anna Kistler ile devam eden Rojava’da ölümsüzleşen enternasyonal devrimciler Lorenzo Orsetti, Nubar Ozanyanlar ile yüzlerce ölümsüze ulaşan, Türkiye toplumunun komünist yüzünü oluşturan oluşturmuştur. Bu geleneğin Türkiye’nin toplumsal şekillenmesinden kaynaklı Türk, Kürt, Alevi, Sünni, işçi, köylü, zengin, fakir ve enternasyonal devrimcileri biraraya toplanması ile de ayrı bir yanı bulunmaktadır.
50 yıldan fazladır devam eden mücadele geleneğinde, 1915 Ermeni soykırımından, Kürt katliamlarından sonra İttihat ve Terakki’nin devamı olan Kemalist devlet yapılanmasına karşı, Paramazlardan, Manuşyanlardan, Seyit Rızalardan, Şeyh Saitlerden gelen mücadele geleneğini devralarak bugüne kadar sürülegelmiştir.
Geleneğimizin öncülerinden olan Armenak Bakırcıyan sayesinde Türkiye’nin dört bir yanından biraraya gelen “kılıç artıkları”nın buluştukları Ermeni yetimhanelerinde, Türkiye’de Ermeni soykırım gerçekliğini yazılarında ilk defa belirten İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki çizgide buluşmaları tesadüfi değildir.
Manuel Demir, Nubar Yalımyan, Hayrabet Honca, Hrant Dink, Garbis Altınoğlu’ndan sonra Rojava’da Türkiye destekli IŞİD çetelerine karşı Rakka’nın özgürleştirilmesi hamlesinde şehit olan Nubar Ozanyan, Armenak Bakırcıyan’ın bize son emaneti idi. Nubar Ozanyan’ı anlatmak ne sayfalar dolusu kitaba ne romana ne de belgesele sığar. Birçoğumuz için Nubar Ozanyan’ın iradesi abartılı da gelebilir. O, Artsakh’ta Inger Nubar oldu. Rojava’da-Lübnan Bekaa Vadisinde Hewal Nubar oldu. Dersim-Kürdistan coğrafyasında yoldaş Nubar oldu.
O, hiçbir zaman nerede olursa olsun Ozanyan olmaktan vazgeçmedi. O, Ermeni Devrimci Geleneği, Fedai Geleneği’nin yaşayan ismi, yaşayan efsanesi oldu. Yeni nesillere örnek ve önder oldu. Çünkü o, Antranik Ozanyan gibi yaşadı. Onun gibi de arkasında unutulmaz izler bırakarak aramızdan ayrıldı. Şehitler kervanına katıldı.
Nubar Ozanyan’ın gittiği bütün coğrafyalarda bu kadar çok sevilmesinin arkasında O’nu ezen ile ezilen sınıf mücadelesinde her zaman mazlumların safında yer almış olması belirleyicidir. Filistin halkının haklı mücadelesinde Lübnan-Bekaa vadisinde Filistinli oldu. Artsakh’ta işgalci Türk faşizmine karşı Karabağlı oldu. Kürt halkının yeniden doğuşunda yine işgalci Türk Devleti ve çetelerine karşı Rojavalı oldu. Türkiye’de, Dersim’de Partizan oldu.
Tanışageldiğimiz ilk günden bu yana Türkiye Vücut Geliştirme şampiyonası’ndan kazandığı, o heybetli ve güçlü duruşu her zaman gözlerimizin önünde canlanırken, hiçbir zaman gücünü kötüye kullanmamış “karıncayı dahi incitmeyen” duruşundan taviz vermemiştir. Onun insani duruşu en belirgin özelliklerindendi. O, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği, dış görünüşünden yanılacağı bilgi dolu yapısı ile sosyal hayatta herkesi yanıltmıştır. Boş zamanlarını değerlendirdi, plan ve programlar ile halka ve devrime daha nasıl faydalı olabilirim hesapları içerisinde oldu. Bilgi ve yeteneklerini, kişisel menfaat elde etmek için kullanmadı. Mal ve mülk sahibi olmak gibi bir derdi olmadı.
O yeteneklerini ve emeğini devrimci ve komünist hareketin gelişimine adadı. Örneğin Ermenice, Türkçe ve Fransızca bilmesini, bu dillerden Türkçe’ye çeviriler yapmak için kullandı. Daha fazla genç devrimcinin öğrenesi için “Kafkasların Lenin’i Stepan Şahumyan”, “G.K.Orjonokidze ve Ermenistan’da Sovyet İktidarının kuruluşu, Samvel Digrani Alihanyan”, “Hıristiyan Protestanlar ve Kızılbaş mezhebinin doğuşu; Nazaret Dağavaryan” “Tarihin Hükmü Öncesinde Jön Türkler, John Giragosyan I. Cilt” (Henüz yayınlanmadı) kitaplarını, Türkiye Devrimci Hareketi’ne sundu.
O; Ermeni, Kürt ve Filistin halkları ile omuz omuza savaştı!
1960’lardan bu yana Filistin halkı ile İsrail siyonistleri arasında süregelen savaşta bugün Gazze’de yaşanan işgalin adı Nakba-Soykırım’dır. Gazze’de soykırımın destekçisi ise ABD-AB ile İsrail siyonistlerinin işbirlikçisi Erdoğan’dır. Erdoğan, 22 yıl önce iktidara gelmesine yardımcı olan İsrail siyonistlerine vefa borcunu bugün lojistik-gıda ve askeri malzemeler sağlayarak ödemektedir. Yine İsrail’in kolay kolay kimseye vermeyeceği “Yahudi üstün cesaret madalyası” ile Erdoğan’ı ödüllendirdiği günleri henüz unutmadık.
Aynı şekilde İsrail siyonizmiyle “iki dost ve kardeş ülke” olan Azerbaycan da savaşın petrol ihtiyacını karşılamaktadır. Artsakh’ın işgalinde Azerbaycan’a sunduğu desteğin karşılığı olarak. Bu yüzden Erdoğan ile Aliyev soykırım suçlularıdır.
Dünyanın değişik ülkelerinden toplanarak Filistin halkının topraklarına işgal ederek yerleşen Siyonistler bugüne kadar dökülen kanın sorumlusudurlar. İsrail Devleti halen süren kanlı saldırılara ve savaşlara neden olmaktadır. Dünyanın değişik ülkelerinden devrimcilerinin haklı ve meşru olan Filistin halkının mücadelesine destek sunarlarken, Türkiye’den ise ’68 kuşağının devrimci önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’lar “Savra Hatha-Zafere Kadar Devrim” diyerek, Filistin mücadelesini kendi davaları olarak görmüşlerdir. Üç bine yakın Türkiyeli devrimci Filistin halkıyla dayanışmak için siyonizmle savaşmaya gitti. Bazı devrimciler ölümsüzleşti, bazıları İsrail hapishanelerinde işkencelere maruz kaldı, yıllarca hapis yattı. İsrail hapishanelerinde esir tutulanlar ile savaşta şehit olan ve halen mezar yerleri belli olmayan devrimciler unutulmadı.
Diğer tarafta devrimcileri polise ihbar eden “Filistin’de ne işleri var?” var diyen, dönemin İslami hareket liderlerinden olan, Erdoğan’ın da “biat ettiği” N.Fazıl Kısakürek, İsmail Kahraman gibi gerici odakların bütün amaçları Filistin Davası’nı rant haline getirmek olmuştur. İsrail’e giden bütün yardımların gizlice Türkiye’den gönderildiği bugün ispatlanmış, Erdoğan’ın gerçek yüzü ortaya çıkmıştır.
Ortadoğu’nun en kadim halklarından olan Ermeniler, 1915 Soykırımı ile Kürt halkı ise Lozan Anlaşması (1923) ile yurtlarından edildi. Filistin halkının yaşadığı topraklar Siyonistlerce işgal edildi. Bugün süren bütün savaşların ana sebebi işgal ve soykırıma uğrayan halkların haksızlığa olan başkaldırısıdır. Geleneğimizin de içinde olduğu Filistin ve Kürt halkı ile dayanışma kampanyalarına ilk önce katılanlardan biri Nubar Ozanyan oldu. Filistin’e gitti. “Zafere Kadar Devrim” şiarı ile Filistin halkı ile beraber oldu.
Diğer tarafta kendi kaderini tayin eden Artsakh halkının mücadelesinde halkını yalnız bırakmadı. Türk ordusu ve desteğindeki Azeri-MHP-Ülkü Ocaklarına karşı savaştı. Türk Cumhuriyetleri ile birlik oluşturmanın önünde engel olarak görülen ve yüz yıldır devam eden Ermenistan’ın ortadan kaldırılması hayallerine karşı mücadele etti. Monte Melkonyan-Leonid Azdgalyan’lar ile birlikte omuz omuza savaştı. Halkına karşı görevlerini yerine getirdi.
2012’de bu sefer Ortadoğu Suriye-Kobane’de tutuşturulan Kürt halkının özgürlük ateşine katılmak için Rojava’ya gitti. Türk devleti desteğindeki IŞİD çetelerine karşı savaşma önerisini kabul etti. Tek başına kalma pahasına da olsa, geçici yol arkadaşlarının “bizim orada ne işimiz var?” anlayışına karşı çıkarak, Kürt halkı ile omuz omuza savaştı. Geleneğimizin de içinde yer aldığı, Rojava’nın özgürleştirilmesi hamlesinde tarihi başarılara imza attı. IŞİD çetelerine hayatları boyunca unutamayacakları dersler verdi.
Ararat’tan Dersim’e, Filistin’den Rojava’ya… Bir devrim neferi!
Ortadoğu’nun en barbar ordularının başında gelen Türk Ordusu destekli IŞİD çetelerinin işgali altında ve başkent ilan ettikleri Rakka Operasyonu’nda kaybettiğimiz Nubar Ozanyan’ın yeri kolay kolay doldurulamayacak Partizanlarımızdan olmuştur. Kendini sadece savaş ustası olarak değil, aynı zamanda bugün inkar edilen “Ermeni Tarihi-Ermenistan Tarihi” konulu çalışmaları ile de başvurduğumuz bilge Partizan olmuştur. Birçokları gibi bilgilerini hiçbir zaman “şan ve şöhret” edinmek için kullanmadı. Maddi kazanç sağlamak için çalışmadı. Gösterişten uzak, çoğu zaman maddi sıkıntılar içerisinde yaşama tutundu. Ama hiçbir zaman yakınmadı.
Teknik ve askeri yeteneklerini yüzlerce Enternasyonal Devrimci’nin yetiştirilmesinde onlara öğretmenlik yaparak gösterdi. Bu yüzden yoldaşları onun yanını kendilerini her zaman güvende hissettikleri yer olarak görmüşlerdir. Rojava’ya ulaşmadan önce, çok zor koşullar altında Türk Ordusu’nun hezimete uğradığı ağır yenilgiler aldığı, Gare’de askeri eğitimini tamamladı. İlerlemiş yaşına rağmen verilen ve gösterilen görevleri her ne pahasına olursa olsun yerine getirme azmi ve kararlılığı içerisindeydi. Bir gurup yoldaşı ile partisinin talimatı doğrultusunda Rojava’ya geçti. Hiç kimseye “şunu yapın- bunu yapın, ben sonra gelirim” emir ve direktiflerde bulunmadı. En önde kendisi gitti. Örnek ve önder oldu.
Bugün Rojava’da Türk devletinin işgal ve tehditleri halen devam etmektedir. Türk ordusu ve çeteleri destekli saldırılar tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Terör gerekçe gösterilerek, Rojava bir kez daha işgal ile karşı karşıyadır. 2012’de başlayan özgürlük ateşi Rojava’da on beş bine yakın şehit verilerek savunulmuş, IŞİD çetelerine diz çöktürülmüştür. Erdoğan’ın en büyük isteği olan “Kobane düştü düşecek” hayali boşa çıkarılmıştır.
Rojava’da kaybettiğimiz enternasyonal devrimci Ulaş Bayraktaroğlu “…faşizme karşı, Türkiye’de, Kürdistan’da, Rojava’da omuz omuza mücadele ediyoruz ve savunuyoruz, alınterimiz ve kanımız birbirine karışıyor” derken, Rojava’nın özgürleştirilmesi hamlesinde kaybettiğimiz enternasyonal devrimciler, Amerikalı, İngiliz, İtalyan, Alman, Türk devrimcilerin kanları ile Rojava toprakları sulanmıştır. Aynı şekilde 14 Ağustos’ta Rakka’nın özgürleştirilmesinde Inger Nubar Can, Hewal Nubar, Nubar yoldaşı da kaybettik.
Nubar Ozanyan’ın şehit düşmesi haberi ile Yervan’dan Türkiye’ye, Başur’dan Filistin’e kadar birçok coğrafyada derin üzüntü ile karşılanmıştır. Naaşının Hayastan’a defnedilmesi talebi, Kürt halkı tarafından sahiplenilmesi ve naaşının Rojava’da kalması istenmesi nedeniyle yerine getirilmemiştir. Rojava topraklarında kalması istenmiştir. Derik şehrinde bulunan Xebat Şehitliği’nde istirahatine yoldaşları ile Kürt halkı karar verilmiştir. Derik halkı, Nubar Ozanyan’ı sahiplenerek bağrına basmıştır. Kürt halk geleneklerine göre, başka topraklarda şehit olan gerilla, bir aileye emanet edilmektedir. Nubar Ozanyan’ın şehitlik nasnamesi bir Kürt aileye verilmiştir.
Nubar Ozanyan yoldaş bütün yaşamı boyunca Kaypakkaya çizgisine sadık kaldı. Nasıl düşündüyse öyle yaşadı. Sadece yaşamadı aynı zamanda yaşamının her anında mücadele içinde oldu. Partisi Nubar Ozanyan ölümsüzleştikten sonra gerçekleştirdiği Birinci Kongresi’ni Nubar Ozanyan’a adadı ve kongre duyurusunda “1. Kongremiz ayrıca Kongre iradesi tarafından Partili kimliğin örnek bir temsilcisi olan, Partimizin bir üyesi olarak Rojava’da şehit düşen Nubar Ozanyan yoldaşa atfedilerek; İbrahim Kaypakkaya’dan Mehmet Demirdağ’a ve Nubar Ozanyan’a uzanan çizgide, Partimizin nasıl bir komünist kişilik ve kadro istediğinin altı çizilmiş ve bu zorlu sürecin ‘Ozanyanlaşarak’ aşılacağı vurgulanmıştır” ifadelerini kullandı.
Bugün ardılları onun bıraktığı yerden mücadelesini devralmışlar ve onu yaşatıyorlar…
Inger Nubar Can, ölmedi mücadelemizde yaşıyor!
(Bir mücadele yoldaşı)
Son Haberler
Sayfalar
“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.
MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve
aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.
O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.
Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,
insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,
saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…
MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:
Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH), 'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.
Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.
Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...
Rosa özgürlüğün ta kendisiydi
ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.
İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle
“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA
VE
ONUN ÖĞRETTİKLERİ...
Yusuf KÖSE
İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]
“İşçi sınıfının
ekmekten çok
onura ihtiyacı var.”[1]
Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?
Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.