Pazartesi Mart 3, 2025

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

1. Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada önümüzdeki süreçte iktidara geldiklerinde Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerileri konusunda açıklamalarda bulunmasının yanında ayrıca yargıya, adaletsizliğe, hukuksuzluğa vurgu yaptı. Yargının AKP yönetimi tarafından sopa olarak kullanıldığını, HDP eski Eş Genel Başkanlarının tutuklu olduğunu, HDP’li seçilmiş çok sayıda belediye başkanının hapishanelere doldurulduğunu, belediyelere kayyum atandığını ve dolayısıyla da halkın iradesinin gasp edildiğini vb. açıkladı.

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olan K.Kılıçdaroğlu tarafından bu toplantıda içeride neler konuşulduğu, ne gibi güvenceler verildiği vb. önümüzdeki süreçte her iki partinin pratikteki çalışmalarından ortaya çıkacaktır. K. Kılıçdaroğlu’nun basın önünde yaptığı açıklamalarda görülen şu ki; HDP ve Kürtlere verilen mesaj, kayyumların olmayacağı, seçimle gelenin seçimle gideceği, insan hakları, yargı, kadın hakları konularında adımlar atılacağı, parti kapatılmasına zorlaştırılacağı vb.’dir.

Kılıçdaroğlu ile HDP’nin görüşmesinden sonra 22 Mart günü Emek ve Özgürlük İttifakı da bir basın açıklamasıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayacağını duyurdu. İttifakın tutum belgesini açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Tarihsel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğiz” ifadelerini kullandı. Böylece üstü örtülü de olsa Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiş oldu.

Basın önünde HDP’li belediye başkanlarının görevden alınarak hapishanelere doldurulmasına ve yerlerine kayyum atanmasına karşı olduğunu açıklamasına karşın o süreçte neden bir şey yapmadıklarını CHP’nin başkanı ve şimdiki cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na sormak gerekmez mi? Yine aynı zamanda HDP eski Eş Genel Başkanlarının ve halkın oylarıyla seçilmiş 9 milletvekilinin halen hapishanede olmalarında CHP’nin payını, “Anayasaya aykırı olmasına rağmen milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili öneriye evet oyu vereceğiz” diyen yöneticilere hatırlatmak gerekiyor.

Tarih tekerrür mü ediyor?

Örneğin TC’nin üzerinde yükseldiği Osmanlı Devleti’nin yıkılması sürecinde Abdülhamit diktatörlüğünden kurtulmak isteyen İttihatçılar, “Kahrolsun İstibdat” diyerek o süreçte en güçlü dinamiklerden biri olan Ermeni ulusuna ve onların temsilcilerine birlikte çalışmayı teklif etmişlerdi. İlginçtir günümüzde de “Kahrolsun İstibdat” sloganları atılmakta -İYİ Parti’nin genel başkanı M.Akşener her kürsüye çıkışında bu sloganı haykırıyor- ve Tayyip diktatörlüğünden kurtulmak için başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere muhaliflere çağrı yapılmakta, devletin kurucu partisi ve İttihat ve Terakki’nin mirasçısı Kemalist CHP’nin adayının desteklenmesi istenmektedir.

Cumhuriyet öncesinde Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mücadele ediyordu. Bu partilerin dışında Osmanlı topraklarında yaşayan çeşitli ulus ve azınlıkların da temsiliyetlerini sağlayan partiler vardı. Bunların başında da Ermenilerin kurduğu Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF) geliyordu. EDF, İTC ile Abdülhamit’in istibdat yönetimine karşı mücadele ediyorlardı. Bu iki partinin birlikteliği yasallaştıktan sonra da, 1908 seçimlerinde de devam etti. Ama İTC’nin üyeleri pratikte, yaşam alanlarında tam tersi bir tavır alıyorlardı. Bunun en somut örneği Adana’daki Ermenilere yönelik katliamda yaşandı. Adana’da Ermenilere yönelik katliamda İTC’ler rol oynamış, görev almışlardı.

1909 yılında İstanbul’da gerçekleşen gerici bir ayaklanmada İTC’nin önde gelen üyelerinden bazıları EDF’nin bürolarına sığınarak kurtulmuşlardı. 1912 seçimlerinde Ermeniler Meclis-i Mebusan’da 10 mebus ile temsil edilmişlerdi. 1914 seçimlerinde Ermeniler ”Ermenilerin Ulusal Haklarını” içeren talepleri bir muhtıra olarak açıklayınca İTC ile iş birlikleri sona ermiş oldu. Ve süreç içerisinde İTC’nin başka istekleri de devreye girince İTC’nin gizli planı olan “Ermeni Meselesini Halletme” devreye girdi. Neydi bu plan?

1914 yılında İTC’de ağırlık kazanan düşünce yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesidir. O tarihe kadar ticaretle uğraşanlar Hıristiyan uluslar olduğundan öncelikle sermayenin Müslümanlaştırılması gerekliydi. İTC, 24 Nisan 1915’te “çözüm planı”nı uygulamaya başladı! Öncelikle Ermeni ileri gelenleri, aydınlar, yazarlar İstanbul’da tutuklandılar. İdamlar yapıldı. Bir gün önce Osmanlı sadrazamıyla birlikte kahve içen ve aynı masada yemek yiyen mebuslar aynı gece tutuklanarak hapse atıldılar.

Neydi bu çözüm planı? Ermeni halkının yaşadıkları yerden, yurtlarından tehcir edilerek Arap çöllerine gönderilme çözüm planı! Bu “çözüm planı”yla 1.5 milyon Ermeni tehcir yollarında katledildi ve soykırım gerçekleştirildi.

İTC’nin devamcıları Kemalistlerin de daha cumhuriyet kurulmadan önce Pontos Rumlarına karşı gerçekleştirdikleri soykırım saldırısı da benzer bir “çözüm”dür! Katliam ve göçettirme daha “kurtuluş savaşı” sırasında gerçekleşmiştir. Tehcir, sürgün ve son olarak mübadele ile 190 bini Karadeniz’den olmak üzere 1 milyon 250 bin Rum sürgün edilmiştir. 1923 yılı sonuna kadar bütün Karadeniz bölgesinde 353 bin Rum katledilmiştir. Topal Osman çeteleri çok büyük katliam yapmıştır.

Sonuç olarak “çözüm” olarak yeni kurulacak olan devletin Müslüman ve Türk olarak şekillendirilmesi uğruna 1.5 milyon Ermeni, 300 bin Süryani, 353 bin Rum katledilmiştir.

“Alavere Dalavere Kürt Mehmet Nöbete” Siyaseti!

Türk ve Müslüman bir ulus yaratmada İTC’nin devamcısı olan Kemalistler Ermeni ve Rumları katletmekle, ülkeden temizlemekle yetinmemiş cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra da Kürtlere yönelik katliamlara girişmişlerdir. Türkleştirme politikası yeniden yürürlüğe sokulmuştur.

TC devletinin kuruluşundan kısa bir süre sonra “Kurtuluş Savaşı”nda birlikte savaşan Kürtler, ulusal hak taleplerini dillendirince “sorun” olarak görülmüş ve ret edilmişlerdir. Bu nedenle Kürtler ulusal hak talepli isyan etmişlerdir. İlk Kürt ayaklanması Şeyh Sait İsyanı’dır. Ardından 1926 yılında Ağrı İsyanı, 1938’de Dersim İsyanı… Son olarak da 1984’te PKK önderliğinde gerçekleşen Kürt ulusal özgürlük mücadelesidir.

TC devletinin önemli sorunlarından biri Kürt sorunudur. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte “Şark Islahat Politika”larıyla birlikte başlayan ve bugün AKP-MHP faşist iktidarıyla devam eden bir sorunun Kemalistler tarafında “çözüleceği” umuluyor! Oysa cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aynı anlayışla devam eden politika -Kemalist politika- iş başına gelen iktidarlar döneminde özünü hiç değiştirmemiştir.

TC devleti bugün Zap’ta, Metina’da, Avaşin’de gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor. Bu yeni bir şey değil. 1938’de de Kemalistler Dersim’de (Almanlardan aldıkları gazı) savaştan kaçan, mağaralara saklanan Dersim köylülerini katletmek için kullanmışlardır. İktidarlar değişse de anlayışta bir değişiklik yoktur. Katliam, soykırım politikası aynen devam ediyor.

AKP-MHP faşist iktidarı döneminde Kürtler çok büyük acılar çektiler. Gerçi sadece Kürtler değil ülkede yaşayan tüm azınlık milliyetler, inançlar, kadınlar ve farklı cinsel yönelimler kısaca faşist iktidarla “aynı” olmayan herkes büyük acılar çekti. Ama konu CHP’den, Kemalistlerden Kürt sorununun çözümü noktasında beklentiler olduğundan daha açıkçası “Erdoğan gitsin”den çokça bahsedenlerin yerine gelecek olan Kemalistlerden Kürt sorununun çözüm beklentisine kapılmanın ne kadar gerçekçi olduğudur.

AKP-MHP faşist iktidar döneminde sözüm ona muhalif olan CHP, R.T.Erdoğan’ın Kürtlere yönelik politikalarında hep iktidarın arkasında olmuştur. CHP ve Kılıçdaroğlu 21 yıllık AKP rejimine bu konularda tam destek vermiştir. Sınır ötesi yapılan tüm askeri operasyonlara parlamentoda onay vermiştir. TC devletinin Irak Kürdistanı’na, Kuzey Doğu Suriye’ye, Rojava’ya yönelik işgallerini onaylamıştır.

Sur, Cizre, Nusaybin… daha birçok Kürt şehri hendek ve barikatlar bahane edilerek uçak, helikopter ve tanklarla bombalandı. Bazı mahalleler yerle bir edildi. Bodrumlarda yaralılar katledildi. Bu katliamlarda CHP’nin kurumsal olarak tek bir itirazı olmadığı gibi iktidarı “terörle mücadele” adı altında desteklemiştir.

AKP-MHP faşist iktidarı döneminde uygulanan bu politikalarda sorumluluğu bulunan Kemalizm’in yılmaz savunucusu ve gerçek sahibi CHP ve onun başı Kılıçdaroğlu’ndan Kürt sorununun çözümünü beklemek ne kadar mantıklıdır? Irkçı, tekçi, Türkçü ideolojiden çözüm beklemek ne denli gerçekçidir? Bu politika bir kez daha Türk burjuvazisiyle, Kürt burjuvazisinin ortaklaşarak “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” politikası değil midir?

5847

Bir Tabut Daha Çıkmasın Diyorsak… – Hevi Devrim

Bir hafta içinde hapishanelerden üç tabut çıktı. İlki Garibe Gezer’indi. Hani yaz aylarında süngerli odada işkencenin her türlüsü ile, taciz ve tecavüzle, teslim alınmaya çalışılan Garibe Gezer. Yaşadıklarına bedenini ipe gerip bir protesto eylemiyle karşı çıkan Garibe Gezer.

Bir Canavarmışım Gibi Subaylar Beni Görmeye Geliyordu

İnsanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yatmış 700 kişinin verdiği suç duyuruları üzerine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Başsavcılığı bir soruşturma başlattı.

Savcılık, suç duyurusunda bulunanların ifadelerini almaya başlarken Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na başvurarak, dilekçelerde adı geçen işkencecilerin şu an nerede bulunduklarına dair bilgi istedi.

Hücrem demir, yürek demir! (Nubar OZANYAN)

Amed Zindanı’nda ağır zulüm koşullarında mısralara dökülen acılar, ortaya konan direniş kavganın ve onurun şiiri olur. Yıllar geçmesine karşı halen kulaklarımda çınlar. İşkence ve zulmün vicdansız ve sınırsız olduğu Amed Zindanı’nda duyarlılıkla okuduğumuz sevgili Hasan Hayri Aslan arkadaşın şiiri gelir aklıma.

Aradan kırk yıl geçmesine karşı zayıflayan hafızama ilmik ilmik işlenen mısralar kavga kimliğimin parçası oluyor.

Elimiz Yakanızda, Kavgamız Yüreğinizde Korku Olacak !(Hülya Onur)

Tam betimleme olmayabilir belki ama „Bir toplumun demokrasi düzeyini anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakın…‘ mealinde bir söz vardı. Buna kadınları da eklemek yerinde olurdu. Çünkü toplumun ana öğesi, bir çok alanda öncüsü ve var edici öznesi, en çok üreten ama emeğinin en az görüleni, görünmez emeğin sahibi kadın sadece sistemin değil, sistemin çok yönlü imtiyaz tanıdığı erkeğin de sömürü ve baskısını üzerinde hisseder, yaşar.

TKP-ML Avrupa Komitesi: “Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!”

“Güçlü Bir Örgütlülükle Daha Büyük Adımlar Atalım” Şiarıyla Düzenlediğimiz

Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!

 

Partimizin 24 Nisan 2019 tarihinde açıkladığı 1. Parti Kongremiz, tüm faaliyet alanlarının yeniden ve daha ileri düzeyde örgütlenmesi için konferanslar düzenlenmesi kararı almıştı.

Kapitalizm: Kriz, Faiz, Enflasyon Ve “Karanlık Ormanda Islık Çalmak”

Başlığa bakılırsa, kapitalizm kriz ve enflasyondan ibaret olduğu sonucuna varılabilir. Elbette bu eksik ve tam olarak kapitalizmi anlatmaz. Kapitalizm toplumlar tarihinin belli bir sürecinde ortaya çıkan ve kendisinden önceki toplumlar gibi belli bir yaşam süreci olan geçici toplumsal bir sistemdir. Gelinen aşamada, işçi sınıfı ve doğanın üstüne bir kabus gibi çöken bu sistemin ömrünü, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi belirler. Bu anlamda da, kapitalist sistem sonsuz değildir ve bütün koşullar bu yüzyıl içinde işçi sınıfı tarafından yıkılacağını göstermektedir.

Monte Melkonyan (Komutan AVO) Nubar Ozanyan

Tarihe bakalım. Her halkın mutlaka kahramanları vardır. Egîdleri vardır. Özgürlük düşünde yaşattığı ve büyüttüğü birer Che’si vardır. Yerkürede zulüm ve adaletsizlik var olduğu sürece Egîdler ve Cheler asla eksik olmayacaktır.

Yirminci yüzyılın en utanç verici soykırımını yaşayan Ermeni halkının da Egîdleri yani fedaileri olmuştur. Fedai adını, özgürlük uğruna canını feda etmekten çekinmedikleri için almışlardır. Nasıl ki, Kürtlerin fedaileri ve fedai hareketi varsa Ermeni halkının da fedaileri olmuştur. Ve disiplinli bir fedai hareketi yaratmışlardır.

Kırk Katır Yerine Kırk Satır Ya Da Sosyalizm! (Arif Alıç)

Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma sürmektedir.

Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri karşıdır.

AKP’nin Gitmesi Çözüm Mü?

TC devletinin ’90lı yıllarda içinden çıkmakta zorlandığı ekonomik ve siyasi bir dizi kriz sonrasında, temelleri bir grup Refah Partilinin 1998 yılında ABD ziyaretiyle atılan AKP iktidara getirilmişti.

Geride kalan yaklaşık 20 yıllık süreçte Türkiye hakim sınıfları AKP’den maksimum fayda elde ederlerken; işçi sınıfı ve emekçiler ise bugünlerde daha görünür şekilde ortaya çıkan sefalet ve işsizlik koşullarında yaşamaya mecbur edildiler.

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:PKK’nin 43. Direniş Yılını Kutluyoruz!

Partiya Karkêran Kurdistan-PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi) 43. kuruluş yılını en içten devrimci duygularımızla selamlıyor, geliştirilen mücadelede, elde edilen kazanımlarda başarılarının devamını diliyoruz.

Kristal geceler, kırılan ve sokaklara yayılan camlar (Nubar Ozanyan)

Tarihe geçen kanlı katliamlardan biridir, Kristal Gece. 1938 yılının 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gecesi, Naziler tarafından Yahudilere karşı düzenlenen saldırılarda ev, işyeri, okul, hastane, sinagog ve mezarlıklar yakılıp yağmalandı. Yahudilere karşı sürek avı başlatıldı. Ardı arkası kesilmeyen yağmalama, kundaklama, tutuklama ve pogromlar devam etti. 30 bin Yahudi erkek, “Yahudi olmak” suçundan tutuklandı. Yüzlercesinin ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildiler. Okullar, kamuya açık mekanlar Yahudi genç ve çocuklarına yasaklandı.

Sayfalar