Kamaşan Karmaşa:Nesimi ADAY

Sultanahmet'in Canlı Bomba'sı IŞİD sinyalleri vermiş.
"Besle kargayı, oysun gözünü."
Amerika da El Qaide'yi öyle büyütmüştü. SSCB’yi yenecekti. Ama hırsına yenildi. Kurduğu örgüt bumerang etkisi yarattı, 11 Eylül vahşetiyle kendisine döndü.
Türkiye devleti ve hükümetleri uzun yıllar Amerika’nın arka bahçesi oldu. Gençler ‘‘Yankee go home’’ dese de, devlet erki arkadan hep ‘‘pardon’’ dedi. Bir zamanlar NATO’ya girmek, dünyaya karşı ‘erkeklik’ olarak sunuluyordu. Amerika için, Kore’de ‘gazi’ olmakta beis görülmüyordu. Hâlâ hayatta olan Kore Gazileri vardır, ne için savaştığını bilmeyen.
Hem 12 Eylül Darbesi olduğunda ‘bizim çocuklar işi bitirdi’ dememişler miydi?
Memlekette siyasi parti kurmadan önce okyanus geçilip, destur almak geleneğini de hatırlamak gerek. En son AKP kurucuları geçmişti okyanus ötesine. Yani siyasetten, sanata bir çok alanda arka bahçe bahtiyarlığı devam ediyor.
Bütün bu ‘olumsuz’ tabloya ragmen, anket sonuçlarından çıkan Amerikan düşmanlığının hikmetini de anlamak zor ya!..
Sonra..
Sonra, muktedirler Amerikan rüyası görmeye başladı.
‘Onlar yapıyor, biz neden yapmayalım’ psikolojisi zehirli bir sarmaşık gibi şişinen egolarını sardı. Amerikalılar’ın ‘iş bitiren çocuları var da bizim yok muydu’ yani. Vardı tabi, siyasal tarihe ‘iyi çocuklar’ olarak geçmişlerdi. Ama Kürtlerle başa çıkamıyorlardı. Soykırım dahil her türlü savaş yöntemini kullanmış, başarılı olamamışlardı. Kürdistan’daki son savaşta, 17.500 faili meçhul cinayet bakiyesi, 40 bin kayıptan ayrı, envanter dışı hesaplanmamış mıydı?
Heyhat,yine de başarılı olamamışlardı.O vakit ‘büyük abi’ yöntemi kullanılacaktı. Ortadoğu’da ne kadar ‘radikal islâmcı’ örgüt varsa ilişkilendiler. Hamas, Müslüman Kardeşler, El Nusra derken IŞİD tam istedikleri gibiydi. Dağda yenişemediği PKK’yi çölde gafil avlayacaklardı. Strateji zekiceydi. Kobanê’deki çılgın savaş bundandı. Ama Dağ, çölün topografyasına güvenmeyince, heves kursakta kaldı. Üstelik sınır boyunda nur topu gibi bir Kürt devleti de kozasını örmeye başladı.
Şimdi..
İslâm adına 'kelle' kesen, Ezîdî kadınları köle diye pazarda satan, camileri havaya uçuran, Aleviler’e Kerbela’yı anımsatan cihadist örgüt IŞİD'le başlafı dertte. Sağlanan lojistik desteğin bedeli olarak turizm merkezi Sultanahmet’te, ekonomiyi çökertmek için Canlı Bomba patlattılar. Daha once de Hatay’ın Reyhanlı ilçesini kana bulamışlardı. İki olayın da nedenlerini bilmiyoruz?!
Canlı Bomba DHKP-C'li çıksaydı ne güzel olacaktı değil mi? Hem üstlenmişlerdi de. Kadın Dersimli ve Aleviydi. Üstelik de polis, hamile olduğunu söylemişti. Tam da ‘bizim çocukların’ fıtratına göre bir siyaset malzemesi.
Gündem değiştirmek için şaşkınlıkla ajan/itirafçı Kürtlere bomba ısmarlamaya kalktılar. Alışveriş merkezinde bomba patlatıp, PKK'ye yüklenecekti. Örnekleri de vardı, Halk Otobüsü’ne molotof atmış, genç bir kadını yakıp, örgütün üstüne atmışlardı. Yıllar sonra molotofu atanın MİT elemanı olduğu ortaya çıktı. O dümenin ekmeğini, basına yağlatıp uzun süre yemişlerdi.Ama bu defa da felek yüzlerine gülmedi.
Dünya nasıl görüyor...
Takip edebildiğimiz kadarıyla, hükümet dünya aleme rezil rüsva olmuş. Cihadist örgütlerle ilişkilerini herkes biliyor. Din adına vahşet yapanların hamisi olarak mimlenmiş durumdalar. Charlie Hebdo katliamını yapan Kuaçi kardeşler için gıyabi cenaze namazı kılınıp, AKP’li belediyeler tarafından bilboardlara şehadet ilanları asılıyor. Akıttıkları timsah gözyaşlarını da kimse yemiyor tabi.
Örneğin..
Geçen yıl internete düşen tapelerin birinde THY'le,Boko Haram'a mühimmat yollandığına dair konuşma vardı. Unutuldu sanılmıştı. Ama gerçek kendini acıyla hatırlattı. Boko Haram, bir kasabayı yok edip, binlerce mâsum insanı katletti.
2014’te dekız çocuklarını kaçırıp, 'İslâm dinine hizmet' adına satmıştı bu örgüt ve geçtiğimiz günlerde 10 yaşında Canlı Bomba olarak patlatılan bir kız çocuğunun haberini okuduk, izledik dehşetle.
Kadınlara yönelik şiddet ve cinsiyetçi ayrımlar, Bakara Sûresi’nden beri ilgilerini çekmiyordu. Kadını, erkeğin kullanabileceği özel mülkiyet olarak kavramlştıran şeriat hükümleri işlerini kolaylaştırıyordu.
Ama kadına bakış açısındaki 'sakatlığın' felsefi bağlamı, ekşimtrak tad bırakıyor artık.‘Cennetin anaların ayakları altında olduğu’ hâdisi iştahla dillendirilmesine rağmen, kadını kamusal alandan dıştalayan politikalar izleniyor. Müslüman mahallesi, kadınlar çalışmasın, ‘‘çalışan kadın fuhuş yapar’’ diyen ‘âhlak dışı’ zihniyeti suskunlukla izledi. Bu suskunlukları, aynı sapık kişinin ‘‘6 yaşını doldurmuş kız çocuklarıyla evlenilebilir’’ beyanı verdiği zaman da devam etti.Çocuklara, kamuoyu önünde, aleni olarak cinsel istismarda bulunan bu adam için adalet mekanizmaları hâlâ çalıştırılmadı.
Samimi değiller..
Bu arada, kadınların çalışmaması yönünde uyarılarda bulunanların, kendi kızları şirket ve devlet yönetiyor, bazıları da milletvekili, bakan olarak bu dıştalayıcı koro içinde yerlerini alıyor. Kendi inançdeğerlerine saldırı veya eleştiri olduğunda Beyazıt Meydanı’nı ayağa kaldıranlar, ‘öteki’ kadın ve çocuklara yapılan vahşete karşı ise suskun kalmayı tercih ediyorlar. Bir islâmi kavram olarak takkıyenin irinli patolojisi mi demeli!
Başka..
Bir mezhebin inancını devlet dini yapıp -ki ataları da öyle yapmıştı-, diğerinin ibadet mekânına gecekondu muamelesi yapıyor, Aleviler’den alınan vergilerle, sadece Sünniler’i istihdam ediyorlar. Kızılbaşlar’ın kadınlarını, Ehl-i Sünnet’e ‘helal’ gören Şeyhülislâm ve devamı olan Diyanet’in tarafgirliği ortada.Onların nazarında cemevi, cümbüş evi değil miydi zaten? Çünkü orada saz çalınıyordu. Sanatla ibadet yapılmaz diye diretiyorlardı kendilerine. Ama cemaatine zikir (ibadet dansı) yaptırırken cinsel münasebete giren tarikat şeyhlerini sessizce izlediler.
‘Eloğlu’ ne yapıyor..
Museviler ve hıristiyanlar dinlerini anlatmak için sanatın bütün olanaklarını ustaca kullanıyor, görsel, işitsel ve yazınsal sanatlarla yıllardır dinin propagandasını ve ticaretini yapıyorlar. Bu aralar gösterimde olan ‘’Exodus: Tanrılar ve Krallar’’ filmi iyi bir örnek. Filmde Musa, Tanrı’ya kafa bile tutuyor. Reklamın fendi, bağnazı yendi misali.
Peki ya islâm dinini ve peygamberini anlatan kaç sanat eseri var? Sinemadan örnek verelim.Müslüman ülkelerin TV’leri kırk yıldır, Meksikalı Anthony Quinn'in oynadığı "Çağrı –The Mesaj" filmiyle idare ediyor. Her Ramazan orucunda ve Kandil gecelerinde aynı film gösteriliyor.
Hollywood yapımı filmlerde Hz. Musa ve Hz. İsa propagandası ustaca yapılırken, Müslümanlar Hz. Muhammed'in değil filmini çekmek, çizimine/portresine (hakarete deği) bile tahammül gösteremiyorlar. Fransa’nın 11 Eylül’ü olarak tarihe geçen Charlie Hebdo katlimamı ‘tahammüllerinin’ son örneği.
‘Medeniyetler çatışması’ yaratacak boyutta travma yaratan bu rezaletlerden sonra da kalkıp müslümanlara düşmanlık yapmayın, biz güzel, hoş bir diniz, hem son peygamber de bize geldi falan diyerek, diyanete kem küm mesajları verdiriliyor.
Karmaşa ve kamaşma..
Muktedirlerin sazı artık düzen tutmuyor. Düzenin sosyolojik kontrolünü elinde tutan otoritenin freni boşalmış. Çünkü hırslarından, göz kamaştıran karmaşanın ontolojisini anlayamıyorlar.Saray ve makam; gücün kaotik şekerlemesi, düş için tatlı gerekçe yaratıyor. Dogmanın olanak daraltan pratiği gelecek tasarımı üretmiyor. Metafizik yoğunlukları, sosyolojik karmaşayı anlama yetilerini de köreltiyor.
Bu durumda karmaşanın kontrol edilmesi için felsefenin olanaklarına ihtiyaç var. Ama felsefeyi okullardan başlamak üzere, toplumsal alanda, dine tahvil ettiler.
Şimdi dünyayı anlamaları daha da zor olacak.
Son Haberler
Sayfalar

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.