Cumartesi Nisan 19, 2025

Kanlı parseller

Bugün 2014'ün ilk günü. Hastalar sağlık, yoksullar varlık, mahpuslar özgürlük, âşıklarsa kavuşmayı diler her yeni yılda. Ben nice hayaller kurarak binlerce yıl öncesine gittim yeni yılın bu ilk dakikalarında. Hayal bu ya, Tanrı ilk yarattığında dünyayı, sihirli bir değnekle dokunsaydı eğer hayatın zümrüt yeşili bahçelerine, atalarımız olan ilk insanlar cennet bir dünyaya açacaklardı hayretle gözlerini.


Tanrı isteseydi-bilen yok neden istemediğini- ölümsüz olacaktı şimdinin ölümlü insanları. İnsanlar gençliğin lezzetini daha coşkun ve daha farklı hissedebilmek için yaşlanıp ihtiyarlayacak, ama bir zaman sonra tekrar gençleşip yeni baştan devam edeceklerdi ölümsüz hayata.


Günahlar ve kötülükler kirletmeyecekti bugün kudret sahiplerinin egemenlik kıskacına aldıkları dünyayı. Akıl, bilim ve sevgi yönetecekti sonsuza kadar mutlu insanlığı. Suç ve günah tohumları ekilmeyecekti lekesiz yaratılmış iyilik dolu yüreklere.  


İnsanlar şiddete doğuştan yabancı oldukları için bilemeyeceklerdi kavganın nasıl bir belâ olduğunu. Evde ve sokakta şiddete vahşice kalkışmak gelmeyecekti bu nedenle kimsenin aklına. Ve tarihin ilk cinayetini işleyerek dökmeyecekti Kabil kardeşi Habil'in kanını. İnsanlık Sümer tabletlerinde yaşayan Emeş ve Enten kardeşleri örnek alarak kuracaktı sonsuza kadar sürecek barış dolu hayatı.  


İhtiras, kıskançlık, kin ve düşmanlık gibi azgın duygulara esir olmayacak ve zıvanadan çıkmayacaktı insanlık. Savaşlar dünyayı cehenneme çevirmeyecek, insanlar ölmeyecekti pisipisine. Silah girmeyecekti kan ve ölüm kustuğu insanların hayatına. Akıllara durgunluk veren paralar akıtılmayacaktı savaş araç ve gereçlerine.
Dünyanın dolar milyarderleri, Afrika ve Asya’nın açlıktan kırılan yoksulları ile ortaklaşa derleyeceklerdi yeryüzü zenginliklerini. Reddedeceklerdi aklı ve vicdanı kirletip mutluluğu katleden paranın ve mülkün ihtiyaçtan fazlasını. Böylece bir düğün evi neşesine bürünecekti tüm dünya.


Şimdiki gibi hiç kimsenin canını yakmayacaktı yoksulluk ve çaresizlik. Kardeşi kardeşe düşüren para girmeyecekti insanların hayatına. Milyonlarca çocuk ölmeyecekti açlıktan, kadınlar ve çocuklar geçim kaygısıyla sürüklenmeyecekti porno ve fuhuş girdabına. Suriyeli göçmenler ekmek parası için satmak zorunda kalmayacaklardı böbreklerini.   
İnsanın ilk yaradılışından beri süregelen hastalıklar olmayacak, hastane kapılarında şifa aramayacaktı hastalar. 
Şimdi ki gibi farklı dillerde değil tek bir dille konuşacaktı insanlar. İnsanlığı kanla ayrılmış parsellere bölen ayrı ırklar, renkler, milletler, dinler ve mezhepler olmayacaktı şu bahtı kara dünyada. Özgürleşmek için savaşmak ve ölmek zorunda kalmayacaklardı sömürge mengenesinde tutulan mazlum halklar. Amerikan yerlileri ve Afrikalı siyahlar geçmişteki o feci zulme uğramayacaklardı. Tarihte dünyayı kana bulayan Moğol istilaları, Haçlı seferleri, Arap, Bizans, Osmanlı fetihleri, birinci ve ikinci Dünya savaşları ve bugün pek çok yerde hâlâ can almaya devam eden savaşlar dev bir mezarlığa dönüştürmeyecekti dünyayı.


İnsanların melekler gibi günahsız yaratıldığı o görkemli hayatta, zenginlik ve egemenlik hırsı olmayacağı için halklar hapsedilmeyecekti etrafı dikenli tellerle çevrilmiş “vatan” adı verilen toprak parçalarına. Herkesin ortak vatanı olacaktı kötülerin elinde kahır çeken bu dünya. Böyle olunca insanlığın sırtına birer habis ur gibi pençelerini geçiren ayrı ayrı devletler kurulmayacak ve bu devletleri koruyan ordular ve polisler beslenmeyecekti halkların alın teriyle.
Tarihteki ünlü diktatörler ve bugünün maskeli diktatörleri, harcı kanla karılmış o “vatan” denilen hapishanelerde devletlerin demir yumruğuyla yönetmeyeceklerdi kendi halklarını. Diktatörler değil sonsuz bir barış hüküm sürecekti tüm dünyada.


Dürüstlük ve kardeşlik duygularıyla donanacaktı güler yüzlü insan ilişkileri. İsteseler bile zarar veremeyeceklerdi insanlar başkalarına. Çünkü gelişmemiş olacaktı bu kötü eğilimleri. İnsanoğlu öyle bir mükemmellikte yaratılmış olacaktı ki, beyni sadece iyilikten ve güzellikten yana işleyecek, sadece mutlu etmeyi bilecek ve sadece sevince ve huzura açık olacaktı kötülüğe sımsıkı kapalı gönül bahçeleri. Hep bir mutluluk ve sevgi hissiyle dolu olacaktı yaşamları güzel bir türküye dönüşen insanlar.
Aşklar da ölümsüz olacaktı insanlar gibi. Aşkların o sarhoş edici iksiri ile çarpacaktı hep sevgililerin kor gibi yanan kalpleri. Her sabah sevdiğine daha çok âşık olmuş halde uyanacaklardı yeni güne âşıklar. 


Ne karakışlar, ne kavurucu çöl sıcakları ve ne de depremler olacaktı yerkürede. Tatlılıkla okşayan patiska beyazı kışları ve rengârenk çiçeklenen baharlarıyla mevsimler aynı sevecenlikle kucaklayacaktı mutlu dünyayı.


İşte Tanrı dünyayı ilk yarattığında böyle bir hayatı armağan etseydi insanlara, insanların gitmesine gerek kalmayacaktı göklerdeki o uzak bilinmez cennete. Ah, biz şimdi  toprağın nemli karanlığında yatan tüm sevdiklerimizle birlikte sonsuza kadar yaşayacaktık bu yeryüzü cennetinde.


Bu masum bir hayal ne yazık ki.
Kim bilir kaç yüz yıl, kaç bin yıl sonra gerçekleşecek yeryüzünde cennet bir hayat! Gel gelelim yarın öleceğimizi de bilsek, yine de devam edeceğiz tükenmez bir enerjiyle dünyayı cennete, insanları ise iyilik meleklerine dönüştürme gayretlerimize.
Yeni yıl tüm insanlığa ve size mutluluklar getirsin. 1 Ocak 2014
alinakmahmut@hotmail.com 

        Mahmut ALINAK           

96153

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar