KAYPAKKAYACILAR HAIN BERKTAY'I IYI TANIR

Halil Berktay, bir televizyon programında; „1 Mayıs 1977 olayları „solcuların kendi aralarındaki çatışmadır“ diyerek, „yeni“ bir „tartışma“ yarattı. Oral Çalışlar’da, 4 Mayıs tarihli Radikal’deki köşesinde yazdığı yazıyla bu koroya katıldı. Sermaye kesiminin kanatları arasına daha fazla sokuldukça devrimcilere yönelik düşmanlıklarda buna koşut artıyor. Bu iki liberal bay da, devrim ve devrimci düşmanlığında tescili kabarık Aydınlık okulu mezunları olunca, katliamcı devletinin imdadına yetişmekte onlara kalıyor. Karşı devrimci koroda eksiklikler vardı, böylece tamamlanmış oldu. Liberalliğin solu olmayacağını Çalışlar‘da tescil etti. Bunlar üzerinden, devlet, polis ve bilimum burjuvazi ve karşı devrimci güruh yeniden, devrimcilere saldırı ortamı bularak kendilerini aklamaya çalışacaklardır. Berktay tam bu günlerde neden salyalarını dışarı akıttı? Bu yıl 1 Mayıs Türkiye’nin tam 110 noktasında kutlandı ve yaklaşık bir milyonu aşkın işçi ve emekçi meydanlarda istemlerini haykırdı. Bu burjuvziyi ürküttü. Kutlamalar, eskiden büyük şehirlerle sınırlı iken, şimdi daha bir yaygınlaştı, Devletin baskılarına, tehditlerine ve tüm kısıtlamalarına rağmen küçük şehirlerde de kutlanmaya başlandı. Bu gelişmeler bazı kesimleri kaygılandırdı. Ayrıca, devrimci ve demokrat kesimlerin, Kürt ulusal hareketi de dahil, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesinde ortaklaşa mücadeleleri ve 1 Mayıs alanlarında tek yumruk olmaları devrimci motivasyonu olumlu yönde etkiledi. Bu gelişmeler egemen sınıfları kaygılandırdı. H. Berktay bunun ürünü olarak ileri sürüldü ve TV’de konuşturuldu. Berktay, bunu durup dururken söylemedi. Ya da tartışmanın akışı içinde ağzından aniden ortaya saçılmadı. Bilinçli ve planlı bir şekilde söylenmiş bir sözdür. Burjuva devletini aklama, Faşist AKP ve Gülen cemaati kesimini „demokrat“ göstermenin bir gayreti olarak da ortaya atılmıştır. Ve aynı zamanda 12 Eylül’ün sahte de olsa „yargılandığı“ bir dönemde, Berktay’dan böyle bir „aklama“ gelmesi, şaşırtıcı değildir. Çünkü O, ABD’nin sadık uşağı başbakan Erdoğan’ın ideolojik manipülasyon aracı olarak çalışmaktadır. Berktay, yıllardır Marksizmi lekeleyebilmek için yoğun bir çaba harcamaktadır. Ne var ki, her seferinde bütün çirkefliği akademik kariyerine sığmayarak teşhir olmuş, teşhir oldukça da devrimcilere ve komünistlere alçakça saldırılarını arttırmıştır. Marksizmi lekelemeye gücü yetmeyince de devrimcileri katliamcı olarak gösterip, devleti ve kontrgerillayı temize çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa devletin sicili oldukça kabarıktır. Sadece, yakın tarihimizin Alevi ve Kürt katliamlarını örnek olarak alsak bile, devletin katliamcı yüzünü açığa çıkarmak için yeterli olur. Bu kanlı yüzü, Berktay gibi ABD patentli „akademisyen“ kılıklı profları temize çıkaramaz. Devleti aklama çalışmaları Berktay’ın idelojik duruşuyla uygunluk göstermektedir. Onda, devrimcilere yönelik bu tür yalan ve sahtekarlıklar çoktur. Yazı yazdığı Taraf gazetesinin önemli görevlerinden birisi de budur. Devrimcilere ve sosyalizme küfüretmek! Sermayesi Gülen cemaati tarafından karşılanan (ABD burjuvazisinin de elinin içinde olduğu) Taraf gazetesi, devrimcilere yönelik her türlü karalamanın, yalan ve çirkefliğin yapıldığı bir yanıltma aracıdır. Kürt ulusal hareketine yönelik polisle ortak çalışma da dahil her türlü pisliğin döndüğü bir burjuva çarkıdır. Bir nevi MİT’in ve hükümetin yan kolu gibi çalışan, tekelci burjuvaziye sadakatla bağlı beşinci koldur. Taraf’ın çoğu yazarları dikkate alındığında hepisinin bu iş için seçilmiş ve yetiştirilmiş elemanlar olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu nedenle, H. Berktay bir istisna değil, tam da Taraf için biçilmiş bir kaftandır. Bu yazarların bazılarının gençliklerinin bir bölümünde „sol“culuğa bulaşmış olmaları, bazı söylemlerinin öne çıkarılmasına neden olabiliyor. Onlar da bunu bildikleri için, zırvalıkta sınır tanımıyorlar. Özellikle de „sol“ üzerine karalama kampanyaları, hemen hemen bütün burjuva basınında bilinçli olarak „manşet“ten veriliyor. Onlar, seslerini sola küfrederek duyurabiliyorlar. Sol da olmasa onların dağarcıklarında hiç bir şey yok. Onlar, ne kadar „sol“a söverlerse değerlerinin o kadar arttığına inandıkları için ya da salt bu nedenle basında yer alabileceklerini bildiklerinden, burjuvaziye yaltaklanmaktan belleri tutmaz olmuştur. Ayrıca, Berktay’dan önce bu tür söylemleri dönemin burjuva politikacıları ve en üst düzeydeki polis yetkilileri söylemişti. Herkes de biliyor ki, bu devletin katliamıdır. Berktay, katil TC devletini aklamaya çalışan zavalı bir yalancıdır. O, Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı'ya karşı da ispiyonculuk yaparak, "örgütün görüşlerini ders olarak vermeye“ çalıştığını söylecek kadar alçalmış birisidir. H. Berktay’ın „Ermeni soykırımını“ kabullenmesi ise kimseyi şaşırtmasın. Onun istediği, „bu işi üç paşalar (Talat, Enver, Cemal) yapmıştır. Onun dışında herkes temizdir.“ „Kabul edip, kurtulalım, TC’yi temize çıkaralım“ diyor. Burjuvaziye akıl veriyor. Kafatasçı Afet İnan ve Fuat Köprülü’nün tarihçiliği ile onun tarihçiliği arasında fazla bir fark yoktur. Kürt düşmanlığı yapan birisinin „Ermeni soykırımından“ söz etmesinin inandırıcı bir yanı da olamaz. Bu açıdan bakınca, H. Berktay’ında söylemin de yeni olan bir şey yok. Yeni olan şey „tarihçi“ Berktay’ın bunu söylemiş olmasıdır. Bu nedenle de biraz gürültü kopardı. Oysa Halil Berktay, „solcu“ olduğu dönemde dahi yalancı ve sahtekar birisiydi. Örgüt içinde „yoldaşım“ dediği kişilere karşı komplo kuran ve onların öldürülmesine onay veren, İttihat ve Terraki’den kemalizme devrolunan katliamcı okulunda yetişmiş bir komitacıydı. Kaypakkaya, TİİKP yönetimini, yani başında Doğu Perinçek ve onun 1 numaralı yalakçısı ve yamağı olan Berktay’ların anlayışını eleştirdiği için öldürülmek istendi. Şimdi devrimcilere ve komünistlere „demokrasi düşmanı“, „özgürlük düşmanı“, diye çamur atan bu bay, dünkü konumunu unutturmaya çalıştığı gibi, emperyalist tekellerin neoliberal dünyalarını da pürü pak göstermeye, „demokrasi“ ve „özgürlük“ düzeni olarak tarihlemeye çalışıyor. Kendisi „tarihçi“ olunca, emperyalist burjuvazi ve onun yerli işbirlikçilerinin kan emici düzenlerini ve sistemlerini, işçi ve emekçilere karşı savunmasının bir değeri olduğunu sanıyor olmalı ki, bu tür zırvalıkları ortalığa salmakta bir sakınca görmüyor. H. Berktay’ın, faşist Türk devleti’nin yaptığı 1 Mayıs 1977 katliamı için söylediklerini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Katliamcı devleti aklama alışkanlığının gençliğinden kalma olduğunu aşağıda ki notu kanıtlamaktadır. Berktay, 2 Mart 1972 yılında Doğu Perinçek’e gönderdiği söz konusu nottan kısa bir alıntıyı buraya aktarmakta yarar var: ″Musa (İbrahim Kaypakkaya) ve Seyit (Muzaffer Oruçoğlu) bayrak açmışlar... Rüstem (Bora Gözen) oraya varınca hiç bir şey olmamış gibi Merkezin fikir ve eleştirilerini dinlemek için kendilerini çağırdığını söyleyecek, allem kallem edip, bunları Ankara'ya yollamayı başaracak. Biz onları Ankara'dan buraya kılavuz ile getireceğiz. Burada tevkif edip gerekeni yapacağız. ...Ankara'ya gelipte orada su koyarlarsa Hulisi Bey (Nuri Çolakoğlu) orada tevkif edip minübüsü istetecek, silahlı adamlar yollayıp buraya aldıracağız. ...Kemal (Ercan Enç) idam edilmeleri gerektiğini belirtti. Şahsen bu fikre çok sempati duyuyorum... ″ Ethem Direhşan, Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27-28) Bu mektubu Kaypakkaya geleneğinden gelenler iyi bilir ve H. Berktay’ı da iyi bilirler. Onlar, 40 yıl önce H. Berktay’ın hain olduğuna karar vermişlerdi. 40 yıl sonra ise daha pişkin bir hainle karşı karşıyayız. Hepsi bu!

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.