Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!
Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.
İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.
Bu mücadelede ön plana çıkan ve Türkiye kamuoyu tarafından (yapılan karşı devrimci propaganda nedeniyle) tanınan devrimci örgütlerden biri de Ermenistan Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) olmuştur. ASALA savaşçıları henüz hayatlarının en güzel döneminde, Ermeni halkı davasına hayatlarını feda ederek aramızdan ayrıldılar. Tarihe not düştüler. Yeni nesillere, mücadele mirası bırakarak Ermeni halkının kalbine gömüldüler.
Bu mücadelede Türkiye Devrimci Hareketi tarihi açısından bilinmesi ve elbette sahiplenilmesi gereken devrimciler de vardır. Bunlar Levon Ekmekçiyan ile Zohrab Sarkisyan’dır.
Onlar, her ne kadar doğdukları yerler bugünkü Türkiye içerisinde olmasa bile kökleri Adana, Sivas, Maraş, Muş, Van, Kars, Diyarbakırlı… olup, 1915 Ermeni Soykırım davasının takipçileridir.
Onlar zoraki Tehcir Kararı ile Suriye çöllerine, Lübnan’a ölüm yolculukları ile gönderilen bugün Ermeni davasının kararlı savunucularıdır.
Onlar 1915 Ermeni Soykırım davasını omuzlayıp, Ankara’ya varmış Ankara’da patlayan, isyan eden, kör-sağır-dilsiz dünyaya “artık bizleri duyun” ve “adalet” diyerek mücadele eden ölümsüz kahramanlardır.
1915 Ermeni Soykırımı gerçekliğini görmek istemeyen, duymayan ve konuşmayan dünyamızda özellikle 1980 yıllarında başlayan Ermeni halkının adalet savaşı, bugün dünyanın dört bir yanında duyulmuşsa, yüzlerce parlamentolarında dünya halkları nezdinde kabul edilmişse bunu Ermeni devrimci geleneğini yaşatan fedailere borçluyuz.
106 yıldır kanayan bu yaranın izahını bir türlü yapamayan, sözde tarihçi-akademisyen ve tarihi inkar etmesi için görevlendirilen yazarlara rağmen bugün Ermeni tabusu halen devam ediyorsa bunun tek sebebi korkudur. Bu yüzden tabulara cesaretle parmak basan Hrant Dink gibi hakikat savaşçıları ya hapishane ya ağır cezalar, ölüm ile karşı karşıya kalmışlardır.
Türkiye’de hangi parti yönetimde olursa olsun Ermeni Soykırımı’nı red ve inkar etmek, Kürt ulusunun ulusal haklarının yok saymak öncelik olmuştur. Geçmişle yüzleşme, hesap verme, özür dileme, gerçekliği kabul etme TC faşizminin fıtratında olmadığı için bugün yine Kürt Sorunu ile karşı karşıya kalmışlardır. Uluslararası kamuoyunda ve ilişkilerde sorunlu devlet olarak görülmesinin sebebi budur.
Levon ile Zohrab unutulmamalıdır!
Her yıl Ocak ayında Türkiye devrimci hareketi ölümsüzlerimizi anarken, Ermeni devrimci geleneğini fedai duruşları ile yaşatan Levon Ekmekçiyan ile Zohrab Sarkisyanlar unutulmamalıdır. Ermeni davasını sırtlayan fedailer, Türkiye devrimci hareketi içerisinde kabul edilmelidir.
12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün en karanlık günlerinde, TDH’ye yönelik azgın saldırıların gerçekleştirildiği, hapishanelerin tıka basa doldurulduğu, askeri kışlaların hapishane olarak kullanıldığı, işkence-katliam-idamların yaşandığı koşullarda, askeri faşist diktatörlüğün başbakanı Bülent Ulusu’nun cezalandırılması görevinde Z.Sarkisyan şehit düşmüş, L.Ekmekçiyan ise esir alınmıştı.
Bülent Ulusu’nun Ankara Esenboğa Havaalanı’na inecek olan uçağının rötar yapmasından kaynaklı 7 Ağustos 1982 tarihinde yaşanan çatışmalarda, ilk defa bir ASALA fedaisi Türk Devleti’nin eline esir düştü. Yaralı yakalanan Levon Ekmekçiyan ölüme-idama gidene kadar tedavi edilmedi. Sorgulamasını MİT’te görevli Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit üstlendi. Yaptığı işkenceleri övünerek anlattı. “Yaralı ele geçen ASALA militanını 3 ay sorgulayan tek kişiyim” dedi.
Ankara sıkıyönetim mahkemelerinde göstermelik yargılamalardan, tutuklandıktan tam beş ay gibi kısa bir süre sonra 29 Ocak 1983 tarihinde Ankara Mamak Askeri Hapishanesi’nde idam edildi. Uluslararası anlaşmalar hiçe sayılarak hukukçuların avukat talebi önerileri dikkate alınmadı. Oluşturulan korku ortamında yasal hiçbir hakkı olmadı. Talep dahi edilemedi. Sırlarla dolu ölüm hücresinde hiç kimse ile konuşturulmadı. Onunla konuşmaya çalışanlar cezalandırıldı. Arkasında birçok soru işaretleri bırakarak idam edildi.
Toplam beş ay tutuklu kaldığı Mamak Askeri Hapishane müdürü özel olarak görevlendirilen kişi Kıbrıs işgalinde Rum halkına zulümlerinden dolayı atanmış “kasap” olarak bilinen Raci Tetik’ten başkası değildi. R.Tetik “işkence yapsam bile, işkence yaptım der miyim?!” sözleriyle tanınan sadist bir işkencecidir. L.Ekmekçiyan son anına kadar işkence görmüştür. “İdama giderken bile dayak atarak götürdüler” diyen tutuklular olmuştur.
L.Ekmekçiyan’ın çok kısa bir süre kaldığı Mamak’ta bazı tek tek tutuklular dışında sahiplenilmemiştir. Devrimci tutsakların önemli bir kesimi Ermeni sorununda sosyal şoven politikalarını aşamadıkları için “Adanalı, Lübnan’a tehcir edilmiş binlerce aileden olan, Ermeni davasını ölümleri pahasına Ankara’ya taşıyan devrimcileri anlayamamışlardır.” Bu anlayış benzer biçimde bugün Kürt ulusal sorununda da devam ettirilmektedir.
Ermeni Soykırımı davasını üstlenen “Tazminat-Toprak-Tanıma” talepleri mücadelesi ile yola çıkan, 1980 yıllarında adından çokça bahsedilen ASALA yöneticilerinden, hayatını Ermeni davasına adayarak Artsakh’ta şehit düşen Monte Melkonyan amaç ve politikalarını şöyle açıklıyordu: “…farklı Ermeni akımları ve çevrelerinden gelen ve tüm topluluk içi çatışmaları bir yana koyarak ASALA’da birleşen bizler esas amacımız Batı Ermenistan’ı kurtarmak ve onu bugünün özgür Sovyet Ermenistan’ı ile birleştirmek bütünleşmiş ve devrimci bir Ermenistan’ın oluşturulmasına hizmet ediyoruz…”
Levon ve Zohrab’ın mezar yerleri açıklanmalıdır!
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın hızlandırılmış mahkemelerinde tek celsede verilen idam kararından sonra 29 Ocak 1983 yılında idam edilen Levon Ekmekçiyan’ın mezarı Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır. Zohrab Sarkisyan da orada bulunmaktadır. Devlet yetkilileri dışında hiç kimsenin bilmediği bir yerde tutulmaktadırlar.
Askeri faşist diktatörlüğün estirdiği korku ve baskı ortamında çeşitli milliyetlerden ve inançlardan emekçi halkın olduğu gibi ASALA ve idam edilen devrimciler üzerinden, Ermeni halkı baskı altına alınmıştı. Patrikhane üzerinden Ermeniler aleyhine zoraki açıklamalar yapılması istenmiştir. Sosyal hayatta Ermeniler yaşayabilmek için mecburi olarak isimlerini değiştirmek zorunda kalmışlardır. Tahminen 2.000 civarında kişi isim değişikliğine başvurmuşlardır.1980’ler yurtdışına en çok Ermeni göçünün yaşandığı yıllar olmuştur.
Öyle ki basında ve televizyonlarda her gün, her saat işlenen Ermeni düşmanlığından etkilenen Artin Penik adlı Ermeni vatandaş kendini Taksim Meydanı’nda yakmıştır. Ermeni din insanları Hayko Manuel Eldemir – Hrant Küçükgüzelyanlar uydurma gerekçelerle ASALA ile ilişkilendirerek, köpeğine “Atatürk” ismi verdiği yalanlarıyla ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır.
Levon Ekmekçiyan’ın annesinin ölmeden önce son isteği olan oğlunun kemiklerine dahi olsa erişme ve bir mezar yerinin olma isteği için uğraşan ve Türk yetkililerden cenazesinin alınıp Paris’e götürülme talebi ile İHD Başkanı Eren Keskin dışında kimse uğraşamamıştır. Toplumda hakim olan anlayış “Ermeni’ye bulaşma yoksa yanarsın”dan başka bir şey değildir. Daha dün Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk defnedilirken “Burası Türk toprağıdır. Ermeni toprağı değil. Buraya Ermenileri istemiyoruz” diye cenazeye dahi saldıracak kadar barbarlaşmış bir güruh ile karşı karşıyayız.
İHD Başkanı Eren Keskin’in çabaları ile Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndan çıkarılan Levon Ekmekçiyan’ın cenazesi, idamından 33 yıl sonra 2016 yılında alınarak otopsi yapılmak üzere Paris’e taşındı. Paris’te iki yıl gibi uzun bir süre yapılan otopsilerde cenazenin Levon Ekmekçiyan’a ait olmadığı kardeşi tarafından açıkladı. Kardeşi “Cenaze kardeşime ait değil, gönderilen köpek kemikleri ile farklı insanlara ait kemikler” dedi. Bu açıklamaya hiçbir TC yetkilisi karşı çıkmadı.
Bu olay Türk devletinin, Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine yapılan insanlık dışı saldırıları ile Levon’un cenazesine yapılan saldırılar bir ve aynıdır. Ermeni’ye olan tahammülsüzlüktür. Türk devletinin faşist yüzünü ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda TC devletinin ne kadar kin ve intikam duygusuyla, aradan seneler geçmiş olsa dahi hareket ettiğini, unutmadığını göstermektedir. Ermeni sorunundan Kürt sorununa devlette devamlılık sürmektedir.
Türkiye devrimci hareketi bu Ermeni devrimcileri sahiplenmelidir. Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül Faşist Cuntası tarafından idam edilenler arasında uzunca bir süre Levon Ekmekçyan’ın adı anılmamıştır. Bu durum gerçekte ezilenlerin ve mazlumların safında, yanında olduğunu her fırsatta söyleyenler için turnusol işlevi görmüştür. Geçmişte Ermeni Soykırımı’na ve devrimcilerine yaklaşım, günümüzde Kürt ulusal sorunu ve Kürt devrimcilerine yaklaşım benzer bir işlev görmektedir.
Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.