Maskeli balo’da yeni perde :Seçim sonuçlari,koalisyon pazarliklari,uzlasma :Marko Karakaya

7 Haziran seçimlerinin sonuçları egemen sınıflar ve onların siyasi temsilcileri tarafından yeni yeni kavranmaya başlandı. Zira ortaya çıkan tabloya hazırlıksız yakalandılar. AKP’nin tek başına hükümet edeceğine dair eğilim esastı. AKP kliği oy kaybederek en fazla anayasayı değiştirecek koşulları sağlayamayacağını hesap ederken, diğer egemen sınıf klikleri de AKP’nin anayasayı değiştirecek olanaklara kavuşmaması üzerine hazırlıklarını yapıyordu. Ama 8 Haziran sabahı egemen sınıflar koalisyon koşullarına uyandılar. AKP’nin tek başına kalmadığı koşullara hazırlıksız yakalanma halini ortadan kaldırmak için şimdi yoğun bir uyum sağlama süreci örgütleniyor. Bu uyum süreci koalisyon hazırlığı adı altında yapılıyor. Sürece dahil olmayan güç odağı ise şimdiden kalmadı.
Koalisyon İçin Kırmızı Çizgiler, Seferberlik, İlkeler Vs!
Bir yandan “iş dünyası” tüm partilerle görüşüp bir kriz senaryosu çıkmasın diye basınç yapıyor, diğer yandan liberal-burjuva demokrat aydın-akademisyen-yazar tayfası sürecin siyasi ihtiyaçlarına ve önceliklerine dair düşünceler ve engin teoriler üretiyor. Egemen sınıfların şimdi odaklandıkları nokta ekonomik ve siyasi krizi derinleştirecek bir tablonun çıkmaması yönlüdür. Olası bir koalisyon kuramama ile gerçekleşecek erken (ya da yeniden) seçimde tablo esas olarak değişmeyecektir. Tam tersine aynı şeyin tekrarlanması durumunda oluşacak tablo kaldırılması zor yeni bir ekonomik-siyasi kambur oluşturacaktır. Tarihin aynı şeyin tekrarlanmasında trajik olanı komediye çevirdiğini Türk egemen sınıfları bilmez değil. Nitekim egemen sınıfların tüm siyasi temsilcileri bir erken seçime soğuk baktığı gibi, sermaye-aydın-bürokratik kesimlerinde buna uzak durdukları görülmektedir. Daha da önemlisi yeni kurulacak koalisyon hükümetiyle çalışmayı “sabırsızlıkla bekleyen” ABD emperyalizmi ve diğer batı emperyalistleri gerçekliği söz konusudur. Bu tablo karşısında siyasi dengenin bulunması için son raddesine kadar olanakların zorlanması kaçınılmazdır. Bu eksende karşılıklı ciddi tavizlerin verileceği de görülmektedir.
Seçimden tam bir hafta sonra ilk etapta oluşan durumu kavrayamama hali yerini gerçekliğin kendisini dayatmasına bıraktı. İlk çıkışlarda A.Davutoğlu’ndan geldi. Çıtayı beklendiği üzere Tayyip Erdoğan’ın korunması üzerine kurdu. 16 Haziran’da yeni vekillerle yaptığı grup konuşmasında “cumhurbaşkanımızı hedef alan her şey bizi hedef almıştır” mesajıyla koalisyon pazarlığında şimdilik cumhurbaşkanının durumunu tartışmayacaklarının altını çizmişlerdir. Ancak bir yandan da “siyasette kırmızı çizgi olmaz” diyerek pazarlıklara açık olduklarını beyan ettiler. Egemen sınıfların diğer partileri ise gerek klikler arası çatışmanın sertliği gerekse de toplumsal baskının etkisiyle koalisyonda cumhurbaşkanının konumunu esaslı bir pazarlık yapmaya çalışmaları söz konusu.
CHP lideri K. Kılıçtaroğlu koalisyon için 14 temel ilke açıklarken tüm siyasi partileri de ilkelerini açıklamaya, bu eksende “politik seviyesi yüksek” bir tartışma yürütmeye çağırdı. Kılıçtaroğlu bu ilk ve kapsamlı açıklamasın da AKP dışı bir koalisyon seçeneğini de esasa koydu. Bu tavrın dostlar alışverişte görsün ve kendi tabanına yönelik bir mesaj olduğu açıktır. AKP dışı bir koalisyonun ne gerçeklikle, ne egemen sınıfların ihtiyaçlarıyla, nede devletin temel yönelimleri ve bunun tarihsel şekillenişiyle uyumlu olmadığı açıktır. Bunu Kılıçtaroğlu’nun kendisi de gayet iyi bilmektedir. Ancak verili durumda ellerinde oldukça güçlü bir koz olduğu ve bu vesileyle yeni güç ve olanaklar kazanacağını da daha fazla kavramış görünmektedir. MHP ise Kürt düşmanlığını ana eksen yaparak sürece yaklaşarak gerici-faşist damarı güçlendirmeye çalışmaktadır.
Kodomanlar İş Başında: Ekonomik Ve Siyasi İstikrar Baş Rolde!
Bu genel panoramada artık siyasi aktörlerden çok sistemin egemen sınıf örgütleri TÜSİAD, MÜSİAD ve AB-Türkiye Karma İstişare Komitesi (Memur-Sen, TESK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN, TİSK, TZOB, TOBB) gibi kurumlar 16-17 Haziran tarihlerinde devreye girerek yoğun bir görüşme trafiği oluşturdu. Bu gerici örgütlerin hepsinin de mesajı ekonomik istikrar için “uzlaşın” oldu. Bu egemen güçlerin kendi siyasi temsilcilerine yönelik bu baskısının sonuç üretmede bir basınç oluşturacağı görülmelidir. Bu bağlamda egemen sınıfların doğrudan sorumluluk üstlendikleri bir aktör olarak devreye girdikleri görülmektedir. Bu açık toplantıların dışında “uzlaşma” baskısının kulislerde ve kapalı toplantılarda daha güçlü yapıldığı, uzlaşma noktaları arandığı da bir sır olmasa gerek.
Söz Konusu Sistemin İstikrarı İse Diller, Saflar, Anlayışlar Ortaklaşır!
Bunun yanında yandaş, candaş, liberal, liberal-demokrat tüm yazar-çizer tayfası da koalisyon seçenekleri üzerinden öncellikler ve ihtiyaçlar temelinde siyasi okumaları yoğun bir şekilde yapmaya başladı. Temel tezlerin özü ise aynı. Sistemin bir an önce dengesini bulması, bu gelişmelerin siyasi bir krize dönüşmemesi, dar-rovanşist hesaplaşmalara düşmeden büyük toplumsal sorunların çözülmesi, herkesin kendi cephesinde belli tavizler vererek bir uzlaşma sağlanması. Üç aşağı beş yukarı hepsinin söylediği budur.
Özellikle Tayyip Erdoğan’ın sıkı muhalifi liberal ve liberal-demokrat çevre şimdilerde üstün akıllarıyla bir AKP-CHP koalisyonun gerekliliği ve zorunluluğunu işliyor. 2002’de baraj altı kalan partilerin sayesinde gerçekleşmeyen bu proje için şimdi tüm koşulların olması bu eksendeki iştahları da kabartıyor. Böyle bir koalisyonun gerçekleşmemesi halinde ise felaket senaryoları yazılıyor. Bu kesimin bu eksende kurulacak koalisyonu bir “demokratik resterasyon”, “kürt sorununda ilerleme”, “bölge politikasında barışçıllık”, “demokratik hak ve özgürlüklerde genişleme” fırsatı olarak sunması tam bir hile ve sahtekarlıktır. Halkın ve ezilenlerin çıkarına ne kadar argüman varsa hepsini bir araya getirip faşist sistemin bekçilerinden beklemek bu kesimin uslanmaz, arsız siyasal karakteri olmuştur. Tüm dertleri ve korkuları gerici bu sistemin yeni siyasal krizlerle çalkalanması ve bunların huzurunun kaçmasıdır. Tipik burjuva-feodal aydın sınıf çıkarlarının reaksiyonudur bu. AKP’nin bunaltıcı baskısından yılmış, bunalmış bir “demokratlık” sadece onlarınki. Son üç yılda demokrasiyi, halkı keşfeden bu tayfa şimdi yine asli görevleri olan sistemin kendi özgürlüklerini kısıtlamayacak bir dengeye ulaşmasını sağlayacak şekilde organize edilmesidir.
Bunun sağlanması için nefret ettikleri hırsız, katil, düzenbaz, faşist Tayyip Erdoğan’ı bile derhal affetmeye hazırlar. Yeter ki bu faşist, tek tipçi adam kendilerine musallat olmasın. Ki Tayyip Erdoğan’la hesaplaşma ekseninde bir siyasi çizginin ne tür gerginlikler ve olumsuz sonuçlar üreteceğini sistemli bir şekilde yazıp çiziyorlar.
Gezi Ve Kürt Dostu Liberallerin Gerici Siyasal Kuşatması!
Oluşan bu tabloda geniş toplumsal kesimler, artık sistemin zulmünden baskısından bıkmış kesimler, yeni bir siyasi-ideolojik abluka altına alınmak isteniyor. Halkın öfkesinin simgeleştiği faşist şahsiyetlerin suç dosyası herkesin gözü önünde gerginlik oluşmaması, uzlaşmaya halel gelmemesi adına kapatılmaya çalışılıyor. Amaç sadece bu şahsiyetlerin klikler arası dalaşta işlediği suçlar ve sistemin parçası olan aydın zümreye karşı baskıyı terk etmesine, bir adım geriye çekilmesine odaklanıyor. Bu adi pazarlıkçı zihniyet bu hesaplarını demokrasi adına, bölge barışı adına, Gezi isyanın ruhu adına, Kürt meselesi adına pazarlıyorlar.
Seçim sonuçlarının yarattığı politik iklim bir yanıyla sistemin tek yanlı gidişine bir fren işlevi görmüştür. Bu denge hali aynı zamanda farklı çehrelere bürünmüş politik krizlerin ve yönetme zorluklarında habercisidir. Ama aynı sonuçların yarattığı koalisyon zorunluluğu halkın birikmiş öfkesini ve hesap sorma azmini törpülemenin, onu manüple etmenin aracına dönüşmüştür. Düne kadar AKP’nin sertleşen politikasıyla zora düşüp Gezi, Kürt meselesinde solculuğu, “tutarlı demokratlığı” yeniden hatırlayanlar, halk dalkavukluğu yapanlar şimdi tekrar kendi varoluşsal kimliklerine dönmeye başladılar. TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB ve bilumum gerici-faşist kurumun kaygı ve endişeleriyle hızla ortaklaştılar. Buradan halkın demokrasi ve özgürlük istemine, Gezinin talepkar devrimci ruhuna, Kürt ulusunun susamış özgürlüğü ve hakları lehine çıkacak bir uzlaşma olmayacaktır. Egemen sınıfların kendi sistemlerinin ve dar çıkarlarının hesabına değişimler ve dengeler bozulacaktır. Kuşkusuz bu durum ezilenler içinde yeni bir siyasi iklim, yeni olanaklar, yeni devrimci hamleler yapma fırsatı demektir. Ancak koalisyon pazarlıklarının ve uzlaşma çağrılarının halkın ve ezilenlerin çıkarı için yapılmadığı açıktır. Düne kadar sureti haktan gözükenlerin yine aynı maskeyle bize pazarladığı uzlaşmanın demokratik gelişimi sağlayacağı, Kürt meselesinde ilerleme olanağı olacağı gibi yalanlarına karnımız tok olmalıdır. Bu maskeli baloyu olgunlaşan ve gelişen devrimci durum ve halkın dinmeyen öfkesi yerle bir edecek, maskeleri indirerek tarihsel sorumluluğunu üstlenecektir.
Son Haberler
Sayfalar

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]
“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve
aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.
O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.
Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,
insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,
saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:
Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH), 'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi
ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle
“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA
VE
ONUN ÖĞRETTİKLERİ...
Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]
“İşçi sınıfının
ekmekten çok
onura ihtiyacı var.”[1]
Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?
Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.