Մենքկ՛հաղթենք! Biz Kazanacağız!(1)

’70’li yıllarda Filistin halkının mücadelesi “zafere kadar devrim”di. Birkaç sene önce Kürt halkının Kobane Direnişi’nde yükselttiği şiar“Kobane düşmedi,düşmeyecek”ti.
Ve bugün Ermeni halkı Karabağ’da (Արցախ,Artshak) varlık ile yokluk arasında yani yeni bir soykırım saldırısı ile karşı karşıya kalırken“biz kazanacağız”şiarını yükseltiyor. Tamamen haklı ve meşru temelde yürütülen ezilen halkların bu mücadelesi tüm dünyada sevgi, sempati, dayanışma ruhu ile desteklenirken, geçmişten günümüze yağma, talan ve işgalden başka hiçbir özelliği bulunmayan faşist-hegemonyacı TC rejimi ise dünya halklarının tepkisi ile teşhir ve tecrit olmuş, lanetlenir duruma gelmiştir.
Filistin-Kürt ve Ermeni halklarına karşı girişilen ve yüzyıllardır devam eden Siyonist ve soykırımcı politikalar bugün de olduğu gibi devam etmektedir. Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında soykırımlarla yüz yüze kalmış bu halklara reva görülen haksızlıklar, emperyalist haydutların bölgesel çıkarlarından ayrı düşünülemez. Bütün savaşların kaynağı enerji kaynaklarını ele geçirme ve tek başına sahip olma savaşıdır.
Biz kazanacağız sloganının, Karabağ’da başlayıp Ortadoğu’da, Avrupa’da ve Amerika’da milyonlarca insan tarafından kabullenilerek sahiplenilmesi, Ermeni halkının davasında haklı olmasından ileri gelmektedir.7
’den 70’e,ulusal seferberlik ilan edilerek,bir karış toprak parçasının mücadelesi yürütülürken, durumun aynı zamanda ne kadar vahim olduğunun da işaretidir. Kitleler bunun farkına varmışlardır.
Dün Batı-Ermenistan’da 1.5 milyon Ermeni soykırım ile yok edilirken, bugün var olan Ermenistan, Sovyet Devrimi’ne katılarak yok olmaktan kurtulmuştur. 1991 yılında SSCB’den koparak kendi bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’a karşı bugün de yeni İttihatçılar, Ermeni düşmanlığı ve tahammülsüzlüğünü besleyerek yeni bir soykırım gerçekleştirme amacındadırlar. “Yeni”nin İttihatçıları AKP-MHP faşist rejimi, elinden gelse Ermenileri haritadan silmeyi hedeflemektedir. 21.yüzyılda Ermeniler yeniden soykırım tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Azerbaycan ile Dağlık Karabağ arasında (Ermenistan)1996 yılında ilan edilen ateşkesten sonra,2016’da 4 günlük süren savaşın dışında önce Temmuz’da sonra 28 Eylül 2020’de başlayan çatışmalarla büyüyerek devam etmektedir. 14 günlük savaştan sonra Moskova’da tarafların Dışişleri Bakanları aracılığıyla imzaladıkları ateşkese rağmen savaş bütün hızıyla devam ediyor. 18 Ekim’de açıklanan yeni ateşkese rağmen çatışmalar halen sürmektedir.
Bu savaşta Dağlık KarabağErmeni halkının kim veya kimlere karşı savaştığının açıklanması ihtiyaç haline gelmiştir. Savaş, Ermenistan-Azerbaycan arasında mı oluyor? Ermenistan-Türkiye arasında mı oluyor? Yoksa Ermenistan, Azerbaycan ve TC devletine karşımı savaşıyor?
Ermeni halkı iki devlete karşı, soykırımının tamamlanmasını engellemek için varlık ile yokluk savaşı veriyor. Bunlar yetmiyormuş gibi Suriye ve Libya’dan getirilen paralı, selefi cihatçı örgütlere karşı savunma mücadelesi veriyor.
Öyle ki, 27 Eylül sabahı Karabağ’a karşı başlatılan saldırıların 28 Eylül 1920 yani yüz yıl sonra, aynı tarihe denk getirilmesinin bir anlamı olmalıdır. Çeşitli defalar Ermenistan’a kılıç zoru ile seferler düzenleyen ve bir türlü Ermenistan’ı ele geçiremeyen İttihatçıların hevesleri kursaklarında kalmıştır.
Kuzey’den Kızıl Ordu’nun gelmesiyle Ermenistan kurtarılmış, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne katılmış ve İttihatçıların ardından da Kemalistlerin “Ermenistan burada metfundur (gömülüdür)” rüyaları gerçek olmamıştır.
Kafkaslar’da savaşın sorumlusu Türkiye’dir!
Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Yunanistan’dan sonra ülke içerisinde politika üretmekte yaşanan tıkanıklık, her geçen gün düşen oy oranı, işsizlik, ekonominin dibe vurması vb. sorunların üstesinden gelemeyen AKP-MHP-VP faşist rejimi, çareyi önce Ayasofya Kilisesi’nin ibadete açılmasında ve ardından Karadeniz’de “gaz bulmakta” bulmuş, böylelikle dayandığı kitle temelinin milliyetçi-muhafazakar gericiliğini kendine dayanak yapmak istemiştir.
TC rejimi bu gericiliği canlı tutabilmek amacıyla “kılıç seferleri”ni iktidarlarını sürdürebilmenin aracı olarak görmüşlerdir. Ayasofya minberinde kılıç ile yapılan gövde gösterisinden sonra Kafkaslar’da yeni bir savaşın işareti ile Ermeni halkına yönelik saldırının ve soykırımı tamamlamanın işareti verilmiştir.
Fetihçi ve işgalci rejim “Turan seferi”ni yeniden başlatabilmek, savaşın Kafkaslar’a yayılması,Türk cumhuriyetleri ile yeni bağların kurulması, Turancı ve fetihçi zihniyetin amaçları arasında olmuştur.
Bunun için karşılarında Kafkaslar’a açılan en büyük kapı olan Ermenistan engelinin aşılması gerekmektedir. Fetihçi ve işgalci rejim için Ermenistan,en büyük problem olarak görülmektedir.
Bu duvarın yıkılması yüzyıldır Osmanlı-Türk rüyası olmuştur. Bu duvarın herhangi bir şekilde yıkılması için bütün yollar denenmiştir. Son olarak Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Ermenilerine yönelik saldırısı bu yönlü ele alınmalıdır.
Mesele, Azerbaycan’ın “kaybettiği toprakları geri alması” değildir. Mesele AKP-MHP faşist rejiminin işgalci-ilhakçı saldırısıdır. Ermenilerin yeniden soykırıma tabi tutulmasıdır. Bugün yeniden soykırım tehlikesi ile karşı karşıya kalan 3 milyon Ermeni halkı, tek yürek halinde Türk ve Azeri gerici faşist rejimleri ile varlık-yokluk savaşı ile karşı karşıyadır.
Kafkaslar coğrafyasına yüzyıllardır hakim olan Rusya’nın elindeki pazarların ABD-AB emperyalizmi tarafından ele geçirilmesi mücadelesi bugünkü savaşın Kafkaslar’da çıkmasının ana sebebi olmuştur. Rusya’nın zayıf düşürülmesi, güvenlik duvarlarının yıkılması ve teslim alınması çabası kendini Karabağ Savaşı’nda da göstermektedir.
Karabağ Savaşı, ABD-Rusya arasında süregelen, pazar kavgası savaşlarından bağımsız değildir. İsrail’in güvenliği için, hedef tahtasında duran İran’ın kuşatılması için Türk-Amerikan ve İsrail çıkarları hesaplanarak savaş başlatma kararı verilmiştir. Türkiye’nin efendilerinin onayını almadan böyle bir savaşa girmesi mümkün değildir. İzin alınmıştır.
Savaş,emperyalist dalaşlardanbağımsız değildir!
Halklar bugün kendi öz yaşantıları ile kapitalizmi gördüler. Anladılar. Rusya’da, Belarus’ta, Azerbaycan’da, Ermenistan’da, Kırgızistan’da vb. bugün yaşanan ve iktidarları sarsan kitle gösterilerinin arka planında esas olarak bu hoşnutsuzluk ve tepki vardır.
Bu gösterilere önderlik edenlerin niteliğinden ve sınıfsal yapısından bağımsız olarak bu böyledir.
Hoşnutsuzluk ve düzene tepki olduğu için halklar sokaklara çıkmaktadır. Doğru bir önderlik yoksunluğu bu tepkileri tekrar hakim sınıfların başka kliklerinin arkasında yedeklenmesine neden olmaktadır.
Bütün cumhuriyetlerde istisnasız bütün seçimlerde muhakkak hile yapılarak seçimlerin kazanıldığı bugün ortaya çıkmıştır. Ermenistan’da da hileli seçimler yaşanmış sosyal çalkantılara sahne olmuştur. Sonuçta “Kadife Devrimi’’ ile iktidarlar alaşağı edilmiştir.
Gümrü’den (Leninagan) Yerevan’a başlayan uzun yürüyüşten sonra SerjSarkisyan iktidarını alaşağı eden NicolPaşinyan iktidara gelmiştir.
Belarus’ta, Azerbaycan’da, Kırgızistan’da, Ukrayna’da, Gürcistan’da çatışmaların, gösterilerin bir başka sebebi iktidarı ele geçirmek isteyen ABD-AB emperyalizmi yanlıları ile Rus emperyalizmi yanlısı güçler arasındaki iktidar savaşıdır.
Ermenistan’da da iktidar çatışmaları muhakkak vardır ve her zaman var olacaktır. İktidarı kimin kazanacağı sorunu daha bitmemiştir. ABD’nin Bağdat’ta Ortadoğu’nun en büyük konsolosluk binasından sonra,Kafkaslar’da en büyük konsolosluk binasının ve binlerce çalışanının Ermenistan’da olması tesadüf değildir.
ABD emperyalizmi Ermenistan’da iktidarı değiştirmek için bütün Ermeni kurumlarına nüfuz etmekte, bu amaç için yoğun bir faaliyet içerisinde bulunmaktadır.
Ermenistan gibi ufak bir ülkede, istihbarat faaliyetleri içerisinde bulunan ABD emperyalizminin faaliyetleri Rus emperyalizminin gözünden kaçmamıştır.
N.Paşinyan hükümetinin Rus yanlısı Sarkisyan ile Koçaryan’ların tutuklanması, ABD-AB yanlısı güçlerin faaliyetlerine göz yumması elbette Rusları rahatsız etmiştir. Ama iktidara gelen N.Paşinyan ilk ziyaretini Putin’in onayını almak için Moskova’ya yapmıştır.
(Devam edecek)
Son Haberler
Sayfalar

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.
Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)
Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)
Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)
Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)
Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)
Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)
Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi
İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç
Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.
Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...
Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor.
Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:
“Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)
Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.
Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.
Comment form