Pazartesi Ocak 20, 2025

Muharrem Erbey'in suçu ne

  Geçenlerde Diyarbakır cezaevine gidip bazı dostları ziyaret ettim. Uzun yıllardır tutuklu olan Senanik Öner, Hatip Dicle, Şırnak belediye başkanı Ramazan Uysal, Muharrem Erbey ve İdil belediye başkanı Resul Sadak'la kısıtlı bir zamanda da olsa hasret giderdim. Hepsi yıllardır hapiste; hapislik adeta yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Kendisini meselenin tarafı olarak gören mahkemeden herhangi bir beklentileri kalmamış, hukuk ve adalet duygularını haklı olarak yitirmişler. Rehin olarak içeride tutulduklarını düşünüyorlar.
 Eskiden "dam" derlerdi hapishanelere. Dam'a düşenler bilirler; oraya düşüp de birkaç hastalık kapmadan, sakatlanmadan çıkmak mümkün değil. Soğuk duvarlar, demir kapı ve pencereler, rutubet ve havasızlık çürütür mahpusları. Yer gök betondur hapishanelerde. Hastalanmamak için bir gazete parçası dahi koyamazsınız tüm gün betonun üzerinde duran ayağınızın altına. Yeşili görebilmek için bir dal yonca dahi yetiştirmenize izin verilmez. Her şey mahpusun ruh ve beden sağlığını bozmaya göre kurulmuştur. Bu yüzdendir ki Türkiye'de hapishaneler birer morgdur. Dünyada ortalama sayı nedir bilmiyorum ama her hafta beş ölü çıkmaktadır morg tipi Türk hapishanelerinden. İnanılır gibi değil, her hafta beş ölü!
 Bu morglarda şimdi yüzlerce insan ölüm sınırında yaşam savaşı veriyor. Ölenler yüreklerinde eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının ateşten hasretiyle derin bir sessizliğin içinde kaybolup gidiyorlar. Kimse farkında değil bu acılı sonsuz gidişlerin.
 Cezaevinde sakatlanma tehlikesi ile karşı karşıya olan hasta tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. Her tutsağın olduğu gibi Diyarbakır cezaevinde yatan Muharrem Erbey'in de yaşamı devletin güvencesi altındadır. Gel gelelim ne Muharrem Erbey, ne de diğer hasta tutsaklar hükümetin umurundadır.
 Muharrem Erbey belinden rahatsızdır, hızla ilerleyen hastalığı nedeniyle sakatlanma riski altındadır. Cezaevinde bakım ve tedavisi de mümkün değildir. Kanuna bakılırsa tutuklama güya bir tedbirdir. Gelgelelim kanunun bu hükmü kâğıt üstünde kalmaktadır. Bitmek bilmeyen tutuklamalar muhaliflerden öç alma cezasına dönüşmüştür. Muhalifseniz ve yakanızı hâkimlere kaptırmışsanız vay halinize! Hâkimler neler yaşadığınızı umursamadan sizi keyfi olarak o morglarda tutarlar. Kimse de bu hukuksuzlukların hesabını sormaz onlardan.
 Tutukluluğu cezaya dönüşen tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. İki çocuk babası olan bu genç adam yıllardır o nemli karanlıkta tutuluyor. Peki suçu nedir Muharrem Erbey'in? Suçu düşünce adamı olmaktır. Dünyanın Ortaçağ'da kaldığını sandığı bir suçun, düşünce suçunun bedelini ödüyor yıllardır tutulduğu hapishanede.
 Fikir insanı fukaralığı çeken ve bu nedenle de bilim, teknik, edebiyat ve güzel sanatlarda çorak kalan bu coğrafyada Muharrem Erbey gibi insanlar el üstünde tutulacakken hapishanelere tıkılıyor. Çünkü egemenler düşünen insanların yaydıkları ışıktan ürküyorlar. Korkularını düşünce insanlarını hapishanelere kapatarak bastırmaya çalışıyorlar.
 Muharrem Erbey istese pek çok işbirlikçi gibi bu düzenin nimetlerinden faydalanıp konforlu bir hayat sürebilirdi. Artık eşi ve çocukları için de bir zindana dönüşen hapishanede değil saray tipi evlerde yaşayabilir ve popüler kültürün yıldızlarından biri olabilirdi. Ancak o sadece kendisi için yaşayacak kadar kör ve sağır bencilliğin pençesine düşmedi. O onurlu bir aydındı, yüreği insanlığın iyiliği ve aydınlık geleceği için çarpan ve barışçı düşünceleri dünyaca önemsenen bir düşünce adamıydı. Bu nedenledir ki konuşmacı olarak davet edildiği Belçika, İsveç, ve İngiltere parlamentolarında, Cenevre'deki B.M. binasında panel ve konferanslara katıldı, konuşmalar yaptı. Japonya'dan Amerika'ya kadar dünyanın birçok yerinden gelen STK temsilcileri ve heyetlerle görüştü, onlarla çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundu.
İşte savcılar bu parlak düşünce adımını bu fikirsel gayretleri nedeniyle suçluyorlar,  hâkimler de onu bu fikri faaliyetleri nedeniyle hapishanede çürütüyorlar. Devlet tipi demokrasinin komikliği budur işte.
 Hani deseler ki, "Biz bu insanı düşünceleri nedeniyle hapiste tutuyoruz,"mesele kalmayacak. Bu düzen tarafından Ortaçağ karanlığında tutulduğumuz resmen tescil edilmiş olacağı için teselli bulacağız. Gelin görün ki içeride olan herkese bir damga vurulduğu gibi, Muharrem Erbey için de, "KCK'lidir,"diyorlar. Yoksa nasıl hapiste tutacaklar! Peki deliliniz var mı? Ortada delil diye bir şey yok, delilin zerresi yok. İnsanların hayatını cezaevlerinde karartmak için delile gerek duyulmuyor, çünkü hukuk işlemiyor.
 Muharrem Erbey'in suçlandığı düşünceler hiç kitap yüzü görmeyen sokaktaki birine bile söylense, o da bir öç almaya dönüşen bu tutukluluğu bir hukuk cinayeti olarak görecektir.
İşte hukuk okumuş hâkimler ve savcılar, aklı başında olup hiç kitap yüzü görmeyenlerin bile komik bulacağı sözde delillerle Muharrem Erbey'i -sağlığını tehlikeye atarak- beton yığını içinde tutmaya devam ediyorlar. O hâkimler ve savcılar bilmiyorlar ki, Muharrem Erbey ve diğer dünya aydınları onların çocuklarının mutlu geleceği için de uğraş veriyorlar. Onların çocukları için de sevdiklerinden uzakta hapishanelerde ömür tüketiyorlar.
 Muharrem Erbey her aydın gibi sadece kendi halkının değil tüm insanlığın vicdanıdır. Onun yeri hapishane değil halkın yanıdır. Onlar demir parmaklıklar arkasında kaldıkça hiçbirimiz özgür olamayız. Çünkü onları hapishanelerde tutan cendere hepimizi esaret altına almış.
Tüm hasta tutsaklar ve Muharrem Erbey biran önce serbest bırakılmalıdır. Bu, devletin yerine getirmesi gereken acil bir görevdir. Yoksa yarın çok geç olabilir.
 Muharrem Erbey ve diğer aydınların özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Birlikte özgürleşmek için herkese yapacak bir iş düşüyor.
alinakmahmut@hotmail.com   

95519

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar