Muharrem Erbey'in suçu ne
Geçenlerde Diyarbakır cezaevine gidip bazı dostları ziyaret ettim. Uzun yıllardır tutuklu olan Senanik Öner, Hatip Dicle, Şırnak belediye başkanı Ramazan Uysal, Muharrem Erbey ve İdil belediye başkanı Resul Sadak'la kısıtlı bir zamanda da olsa hasret giderdim. Hepsi yıllardır hapiste; hapislik adeta yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Kendisini meselenin tarafı olarak gören mahkemeden herhangi bir beklentileri kalmamış, hukuk ve adalet duygularını haklı olarak yitirmişler. Rehin olarak içeride tutulduklarını düşünüyorlar.
Eskiden "dam" derlerdi hapishanelere. Dam'a düşenler bilirler; oraya düşüp de birkaç hastalık kapmadan, sakatlanmadan çıkmak mümkün değil. Soğuk duvarlar, demir kapı ve pencereler, rutubet ve havasızlık çürütür mahpusları. Yer gök betondur hapishanelerde. Hastalanmamak için bir gazete parçası dahi koyamazsınız tüm gün betonun üzerinde duran ayağınızın altına. Yeşili görebilmek için bir dal yonca dahi yetiştirmenize izin verilmez. Her şey mahpusun ruh ve beden sağlığını bozmaya göre kurulmuştur. Bu yüzdendir ki Türkiye'de hapishaneler birer morgdur. Dünyada ortalama sayı nedir bilmiyorum ama her hafta beş ölü çıkmaktadır morg tipi Türk hapishanelerinden. İnanılır gibi değil, her hafta beş ölü!
Bu morglarda şimdi yüzlerce insan ölüm sınırında yaşam savaşı veriyor. Ölenler yüreklerinde eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının ateşten hasretiyle derin bir sessizliğin içinde kaybolup gidiyorlar. Kimse farkında değil bu acılı sonsuz gidişlerin.
Cezaevinde sakatlanma tehlikesi ile karşı karşıya olan hasta tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. Her tutsağın olduğu gibi Diyarbakır cezaevinde yatan Muharrem Erbey'in de yaşamı devletin güvencesi altındadır. Gel gelelim ne Muharrem Erbey, ne de diğer hasta tutsaklar hükümetin umurundadır.
Muharrem Erbey belinden rahatsızdır, hızla ilerleyen hastalığı nedeniyle sakatlanma riski altındadır. Cezaevinde bakım ve tedavisi de mümkün değildir. Kanuna bakılırsa tutuklama güya bir tedbirdir. Gelgelelim kanunun bu hükmü kâğıt üstünde kalmaktadır. Bitmek bilmeyen tutuklamalar muhaliflerden öç alma cezasına dönüşmüştür. Muhalifseniz ve yakanızı hâkimlere kaptırmışsanız vay halinize! Hâkimler neler yaşadığınızı umursamadan sizi keyfi olarak o morglarda tutarlar. Kimse de bu hukuksuzlukların hesabını sormaz onlardan.
Tutukluluğu cezaya dönüşen tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. İki çocuk babası olan bu genç adam yıllardır o nemli karanlıkta tutuluyor. Peki suçu nedir Muharrem Erbey'in? Suçu düşünce adamı olmaktır. Dünyanın Ortaçağ'da kaldığını sandığı bir suçun, düşünce suçunun bedelini ödüyor yıllardır tutulduğu hapishanede.
Fikir insanı fukaralığı çeken ve bu nedenle de bilim, teknik, edebiyat ve güzel sanatlarda çorak kalan bu coğrafyada Muharrem Erbey gibi insanlar el üstünde tutulacakken hapishanelere tıkılıyor. Çünkü egemenler düşünen insanların yaydıkları ışıktan ürküyorlar. Korkularını düşünce insanlarını hapishanelere kapatarak bastırmaya çalışıyorlar.
Muharrem Erbey istese pek çok işbirlikçi gibi bu düzenin nimetlerinden faydalanıp konforlu bir hayat sürebilirdi. Artık eşi ve çocukları için de bir zindana dönüşen hapishanede değil saray tipi evlerde yaşayabilir ve popüler kültürün yıldızlarından biri olabilirdi. Ancak o sadece kendisi için yaşayacak kadar kör ve sağır bencilliğin pençesine düşmedi. O onurlu bir aydındı, yüreği insanlığın iyiliği ve aydınlık geleceği için çarpan ve barışçı düşünceleri dünyaca önemsenen bir düşünce adamıydı. Bu nedenledir ki konuşmacı olarak davet edildiği Belçika, İsveç, ve İngiltere parlamentolarında, Cenevre'deki B.M. binasında panel ve konferanslara katıldı, konuşmalar yaptı. Japonya'dan Amerika'ya kadar dünyanın birçok yerinden gelen STK temsilcileri ve heyetlerle görüştü, onlarla çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundu.
İşte savcılar bu parlak düşünce adımını bu fikirsel gayretleri nedeniyle suçluyorlar, hâkimler de onu bu fikri faaliyetleri nedeniyle hapishanede çürütüyorlar. Devlet tipi demokrasinin komikliği budur işte.
Hani deseler ki, "Biz bu insanı düşünceleri nedeniyle hapiste tutuyoruz,"mesele kalmayacak. Bu düzen tarafından Ortaçağ karanlığında tutulduğumuz resmen tescil edilmiş olacağı için teselli bulacağız. Gelin görün ki içeride olan herkese bir damga vurulduğu gibi, Muharrem Erbey için de, "KCK'lidir,"diyorlar. Yoksa nasıl hapiste tutacaklar! Peki deliliniz var mı? Ortada delil diye bir şey yok, delilin zerresi yok. İnsanların hayatını cezaevlerinde karartmak için delile gerek duyulmuyor, çünkü hukuk işlemiyor.
Muharrem Erbey'in suçlandığı düşünceler hiç kitap yüzü görmeyen sokaktaki birine bile söylense, o da bir öç almaya dönüşen bu tutukluluğu bir hukuk cinayeti olarak görecektir.
İşte hukuk okumuş hâkimler ve savcılar, aklı başında olup hiç kitap yüzü görmeyenlerin bile komik bulacağı sözde delillerle Muharrem Erbey'i -sağlığını tehlikeye atarak- beton yığını içinde tutmaya devam ediyorlar. O hâkimler ve savcılar bilmiyorlar ki, Muharrem Erbey ve diğer dünya aydınları onların çocuklarının mutlu geleceği için de uğraş veriyorlar. Onların çocukları için de sevdiklerinden uzakta hapishanelerde ömür tüketiyorlar.
Muharrem Erbey her aydın gibi sadece kendi halkının değil tüm insanlığın vicdanıdır. Onun yeri hapishane değil halkın yanıdır. Onlar demir parmaklıklar arkasında kaldıkça hiçbirimiz özgür olamayız. Çünkü onları hapishanelerde tutan cendere hepimizi esaret altına almış.
Tüm hasta tutsaklar ve Muharrem Erbey biran önce serbest bırakılmalıdır. Bu, devletin yerine getirmesi gereken acil bir görevdir. Yoksa yarın çok geç olabilir.
Muharrem Erbey ve diğer aydınların özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Birlikte özgürleşmek için herkese yapacak bir iş düşüyor.
alinakmahmut@hotmail.com
Mahmut Alınak
Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.
alinakmahmut@hotmail.com
Son Haberler
Sayfalar
Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:
Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.
Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Emperyalizm Üzerine Notlar-3
Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme
Soru 3:
Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır
Cevap:
Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.
Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?
Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine
Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2
Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.
İdeolojik Netlik ve Örgütlülük
Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.
Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.
Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.
Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.
ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...
"Sol Kal Sol Yaşa"
Sol tatile gitmişken...
Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır saldırılara maruz kalıyorken...
seçimlerle siyaset yapmak istiyen devrimcilerde proletaryaların her geçen gün ağırlaşarak hissettiği solcusuzluğa karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...
fırsatta buyken... fırsatta buyken...
yazın gitsin kız... yazın gitsin...
abrüst... falan filan...
sanat da diyin gitsin.
Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)
Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.