Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
Bu başlıklar, Nobel ekonomi ödülü alan Daron Acemoğlu'na (DA) da ait. DA'nın Nobel ödülü alması başta TC cumhurbaşkanı olmak üzere bütün burjuva ve küçük burjuva ulusalcı kanatları sevindirdi. Ne de olsa İstanbul doğumlu. Erdoğan, kendisinin tebrik ederken „afedersin Ermenisin“ demedi bu kez. Ödülü kendi hanesine kazandırmak istediğinden olsa gerek.
DA'nın kitaplarını okumadım. Ama, uzun yıllardır Türk burjuva basınında „dünyaca ünlü ekonomist“ olarak birinci sayfalarda konuşmalarına yer verildiği için görüşlerine aşinayım ve son olarak t24'ün düzenlediği Konferansa'da yaptığı konuşmayı dinledim. Konuşmasının özeti: Bütün kötülüklerin anası kapitalizm değil. Zaten bunu hiç ağzına almıyor. Onun kapitalizm ile bir sorunu yok. Kapitalist sistem iyi, ama bazı kötü yöneticiler var. Erdoğan, Trump, Şi Cinping, Putin, Orban, Modi vb. gibiler.. Bunlar olmasa, kapitalizmde eşitsizlikler olmayacak, doğa kurtulacak, baskılar ortadan kalkacak.
DA ve diğer iki ekonomistin ödül almasının nedeni, ekonomi ile sosyal olguları birleştirmeleriymiş. Yani, demokrasi olan ülkelerde ekonomik büyüme ve eşitlikler daha iyiyimiş.
DA'nın Marksizmden haberinin olmadığını sanmıyorum. O, marksizmin kapitalist eleştirilerini bildiği için, kapitalizmi kurtarma formülleri arıyor. Kendisinin de söylemiyle, „ekonomik çöküşü“ (kapitalizmimin çöküşü demek istediği açık) önlemek için, kendisinin saydığı formülleri hayata geçirmek gerekiyormuş. Ancak, ileri sürdüğü bütün önermeler, yeni olmadığı aşikardır. Çok eskilerden beri bütün burjuva liberal reformistler, kapitalist tekellerden „biraz insaf“ istemişler, işçi ücretlerini kısmen de olsa yükseltmelerini, toplumsal eşitsizliği fazla derinleştirmemelerini istemişlerdir.
DA, kapitalizmin aşırı üretiminde, aşırı kardan, kapitalistler arası rekabetin ve bunların geçici değil kalıcı olduğundan ve rekabetin savaşları, eşitsizliği yarattığından asla söz etmemiş, bunları anımsatacak kelimelerden kaçınmıştır. Burjuva demokrasisinin, ekonomik gelişme ile bir ilgisinin olmadığını bilmezden gelmeye çalışıyor. Çin'de burjuva demokrasisi yok, ama diktatörlük altında geliştiğini bilmesine karşın, Şili'de (11 Eylül 1973), Türkiye'de (12 Eylül 1980), Arjantin ve daha bir çok ülkede askeri faşist cuntalar vasıtasıyla, neoliberal politikaların kanlı bir şekilde uygulandığını ve o çok övdüğü G. Kore'de askeri faşist cunta eliyle toplumun nasıl bir cendere altına alındığını ve sermaye birikiminin bu kanlı yönetim altında biriktirildiğini görmezden geliyor.
Ve DA, kapitalist gelişmede geri kalmış ülke burjuvalarına, eğer biraz demokrasi uygularsanız daha fazla gelişirsiniz tavsiyesinde bulunarak, kapitalist gelişmenin ücretlerin düşük tutulmasıyla doğrudan bir ilişkisinin olduğunu özel olarak gizlemeye çalışıyor. Oysa, liberaller için en „demokrat“ sıralamasının başında yer alan (ABD, Almanya, İngiltere başta olmak üzere) ülkeler, emperyalist İsrail devletinin Filistin ve Lübnan'ı yok etmesi için başta, her türlü silah olmak üzere, çok yönlü olarak destekliyorlar. Burjuva demokrasilerinin „en ileri“ halleri GAZZE'dir! Açıktan soykırımdır! Bunu yaptıran, bir kaç kişinin „kötü niyeti“ değil, kapitalist-emperyalist sistemin kendisidir. DA gibi burjuva liberal „bilim“ insanlarının bunu bilmemesi olası değildir.
Örneğin, Nobel ekonomi ödüllü DA, kapitalist ekonomik krizlerin neden sık sık gündeme geldiğini açıklamaya yanaşmıyor. 2008 büyük ekonomik krizden söz ediyor, ancak, bunu ortaya çıkaran ekonomik nedenleri açıklamaktan kaçınıyor. Kapitalizmin kaçınılmaz krizlerinin en temel nedeninin; aşırı kar için aşırı meta üretimin olduğundan söz etmiyor.
Neoliberal ekonomi politikaları kısmen eleştiriyor. Örneğin, uluslararası yatırımın artmasını, ulusal ekonomileri zayıflattığından söz ediyor. Oysa, tekellerin esas eğiliminin uluslarası yatırım olduğunu, bu olmadan sermayelerinin esas olarak artıramayacağını göremiyor. Ya da öğretim üyesi olduğu Üniversitenin (MTI) en çok uluslararası tekellere ve askeri alanlar için araştırma yaptığını unutuyor.
Gelinen aşamada serbest rekabetçi döneme geçilemeyeceğini göremiyor. Ayrıca, kapitalizmin genel karakteri ulusal değil, uluslararsı oluşudur. Kriz dönemlerinden kısmen „gümrük duvarları“ daha fazla olsada, emperyalist sistem geriye dönemez ve ulusal çitler arasına sıkışmış bir kapitalizm kapitalizm olmaktan çıkar. DA, kapitalizmin en temel eğlimlerini iradeyle önelenebileceğini vaaz ediyor.
Bir başka liberal ekonomist şevket Pamuk, DA ve arkadaşlarını şöyle övüyor:
„Daron Acemoğlu ve arkadaşları katkılarıyla, ‘bileklerinin hakkıyla’ ekonomi araştırmalarının 30-40 yıl önce neredeyse sadece ekonomiden ibaret olan ilgi alanını siyaset, kültür, güç ilişkileri, coğrafyayı da içerecek şekilde genişlettiler. Kurumları, oyunun kurallarının sürekli ve kalıcı olmasının önemini gündeme getirdiler.“1
Bizim liberallerimiz de, uluslararsı liberallerden farklı düşünmüyorlar. Bu sınıfsal bir düşünüş tarzıdır. Başka türlüsü de beklenemez. TC liberalleri, TC'nin yüzyıllık tarihini materyalist bir anlayışla inceleseler kısmen gerçeği yakalayacaklar, ancak, onlar için „bilimsel gerçeklik“ kapitalizmin yaşatılması ve anti-komünist saflarda yer almak olunca, „bilimsel“ araştırmaları, temelden nemli duvara sıva yapmanın ötesine geçmiyor.
Burjuva kurumların varlığı, burjuva devletin ayakta kalması, toplumu, kapitalist sistemin yaşaması için „iyi idare“ edilmesi, kapitalist sisteme rıza göstermelerinin ve sömürü sisteminin devamı için zorunlu olduğunu bilmelerindendir.
Marx, bunu yaklaşık 175 yıl önce yazmıştı, üst yapıyı ( kültür, siyaset, güç ilişkileri vb.) esas olarak alt yapı, yani ekonomik yapı beliriler.
“Ödenmemiş artı-emeğin –der Marx- doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özel iktisadi biçimi, doğrudan üretimin kendisinden doğan ve kendisi de belirleyici bir öğe olarak onu etkileyen, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. … Tüm toplumsal yapının ve onunla birlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasal biçiminin, en içteki sırrını, gizli temelini açığa vuran şey, her zaman, üretim koşullarına sahip olanlar ile doğrudan üreticiler arasındaki ilişkidir.”2
DA ve neobel ödülü alan arkadaşları, kapitalizmin ücretlik kölelik sistemi olduğu gerçeği, ve sistemin bütün ekonomik ve siyasal yapısını emek-sermaye arasındaki çelişmenin belirlediği gerçeğini gizliyorlar. Eşitsizliklerin temelinde ücretli köllelik sistemi olduğunu, kapitalizm varolldukça, insanın da doğanın da yıpranacağını, kapitalist tekeller arasındaki çelişmenin iradi olarak sonlandırılamayacağını ve bunun savaşlara yol açıtığını, deyim yerindeyse üzerini küllemeye çalışıyorlar.
DA, üretimin arttığından, buna karşın nüfusun yaşlandığından ve azalmasından söz ediyor. Ama bunu, refahın düşmesine bağlıyor.
Kapitalizmin işgücünün artık üretemez bir duruma geldiğini 2018 yılında yazmıştım. “Dijitalleşme” adlı kitabım da bu konu geniş olarak ele alınıyor. Aşırı sermaye için aşırı üretimin kapitalist sistemin kaçınılmaz bir eğilimi olduğu ve bundan hareketle doğanın ekolojik dengesinin bozulması, işçinin aşırı yıpranması ve aşağılanmasının en üst boyuta varması, gelinene aşamda, kapitalist sistemi, geriye dönülmez bir çöküşün eşiğine getirmiştir.
“Yeşil teknoloji” ile, doğanın aşırı tüketimi ve katledilmesi olası değildir. Nedeni kapitalist aşırı üretimdir. Kapitalis sistemm yaşadıkça, doğanın geriye dönüşümsüz bozulması her geçen gün artacaktır. Ayrıca şunu da söylemek gerekiyor, gelinen aşamda doğanın ekolojik dengesinin bozulması canlı varlığını açıktan tehdit etmektedir. Kapitalizm bunu daha da derinleştirmektedir. Artık bu gerçeği burjuva “bilim” insanları da kabul ediyor.
“Kapitalist üretim, aslında meta üretimi değil, artı-değer üretimidir. İşçi kendisi için değil, sermaye için üretir. Bu nedenle, artık sadece üretmesi yetmez, artı-değer üretmesi de zorunludur.”3 (Marx)
Kapitalist sistemde “demokrasi”nin geliştirilmesinden söz eden DA, Marx'ın kapitalist sistem için bu söylediği gerçeği görmek istemiyor. Kapitalist sistemin işçiden çalınan artı-değer üzerine kurulu olduğu gerçeğini kabule asla yanaşmıyor. Sahip olduğu bilim “ahlakı” buna izin vermiyor.
DA, “ekonomik büyümeden” söz ediyor, anacak, sermayenin büyümesinin ters orantılı olarak yoksulluğu genişlettiği ve derinleştirdiğinden söz edemiyor. Dünyanın en zengin 26 kişisinin4 sahip olduğu gelirinin dünyanın nüfusunun yarısının gelirine nasıl eşit olabildiğini es geçiyor. Böyle bir gerçekliği; doğanın katledilmesine, savaşların sürdürülmesine, aşırı silahlanmaya ve aşırı yoksullaşmaya karşın yaratan sistemin kapitalist sistem olduğunu gizlemek, olsa olsa “bilim” olarak önümüze sürülen burjuva aşağılanmanın en alçaklık halidir.
DA ve sınıfsal aynı düşünce tarzına sahip bütün liberallerin eşitlik anlayışı, yoksulların çoğalarak daha da yoksullaşması, zenginlerin ise daha da zenginleşmesi ve bunları yaratan ekonomik sistem olan kapitalist sistemin, yani ücretli kölelik siteminin sürdürülmesi... Bu yıl ki nobel ekonomi odülü bu formülün reformize edilerek açıklanmasına verilmiştir. 16.10.2024
***
1Aktaran: https://t24.com.tr/yazarlar/ali-alpar/daron-acemoglu-ne-yapti,46792 16 Ekim 2024
2 K. Marx, Kapital C.III, sf. 695, Sol Yayınları, İkinci Baskı
3Marx, Kapital, C.1, sf. 538, Sol yayınları, Birinci Baskı
4https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46945215

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....
"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."
Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.
İlemde bir partiye oy verecekseniz....
Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...
Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.
Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye
Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.
Ve ..

Kadınlar ve İşçiler
Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır
Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!
Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.
İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE
13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)
Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine
Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış
-Seçimleri Boykot-
Zavallı kılıçdaroğlu.
Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...
Aman neyse biz proletaryalara ne.
Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...
imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)
Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)
Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.
12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.