Cumartesi Mart 1, 2025

Rojava’ya Yönelik İşgal Saldırılarına Karşı Koyalım!

TC devletinin son hamleleriyle gerek Irak Kürdistanı ve gerekse de Suriye Kürdistanı (Rojava) genel olarak Kuzey ve Doğu Suriye, yeni çatışma riskleriyle karşı karşıya.

TC devletinin, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’yle işbirliği içinde Irak Kürdistanı’na yönelik gerçekleştirdiği işgal harekatı devam ederken, aynı anda Rojava sınırına yapılan askeri yığınak da dikkat çekiyor.

TC devletinin KDP’yle işbirliği içinde Irak Kürdistanı’nda bazı stratejik noktaları işgal etmesi, daha önceden işgal ettiği ve üs kurduğu bölgeleri genişletmeye çalışması, bir yanıyla bölgede kendi işgalci varlığını güçlendirmeyi amaçlarken, diğer yanıyla Rojava bölgesini sıkıştırmak ve İran’a yönelik başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalist güçlerin saldırısına karşı zemin oluşturmak, emperyalistler karşısında kendi çıkarlarını daha üst perdeden sağlamaya çalışmak olarak ortaya çıkıyor.

TC’nin tüm bu hamlelerinde ileriye sürdüğü gerekçe olarak PKK’nin bölgedeki varlığı dillendiriliyor. TC, tüm gücüyle bir yandan PKK’yi sınırlandırmak isterken, diğer yandan bölgedeki işgalci konumunu sağlamlaştırmayı ve olası pazarlıklarda kendi elini güçlendirmeyi arzu ediyor.

TC devletinin bu hamleleri bir yanıyla yeni değil. Geçmişten günümüze Irak Kürdistanı’na defalarca kara ve hava saldırıları düzenlendi. Şimdi de yapılan bu saldırılardan farksız değil. Ancak içinden geçilen konjonktürde bu işgal ve hava saldırılarının amacı farklı anlamlar da taşıyor.

Bu saldırılar, TC’nin işgal ettiği stratejik noktalar dikkate alındığında, bir yanıyla emperyalistlerin İran’a yönelik olası saldırılarında bölgede stratejik kimi noktaları tutma şeklinde ortaya çıkarken (nitekim İran güçleri de boş durmuyor ve Irak Kürdistanı’na yönelik saldırılarda bulunmanın yanında sınırda Kürt güçlerine yönelik operasyonlar gerçekleştiriyor), diğer yandan Irak Kürdistanı’nda işbirlikçi KDP yönetimiyle birlikte PKK’nin bölgedeki devrimci etkisini kırmayı ya da geriletmeyi amaçlıyor.

Faşist TC devleti bu amaçla bölgede aynı zamanda işbirlikçi ve ajan örgütlenmesini de güçlendirmek istiyor.

Bu yönlü oldukça yoğun bir çaba içinde olduğu gözlemleniyor. Hatırlanırsa TC faşizmi yerel işbirlikçileri ve ajanları aracılığıyla Kürt Hareketi’nde önemli bir kadro olan KCK Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerip’i hava saldırısı sonucunda katletmişti. Diyar Xerip’in çalışma alanının Irak Kürdistanı ve faaliyetinin Kürtler arasında yaşanacak olası bir “Brakuji”yi önlemek, faşist TC’nin bölgeye yönelik işgal saldırılarına karşı, ulusal Kürt güçlerinin birlikte hareket etmesini sağlamak ve bir direniş örgütlemek olduğu dikkate alındığında, neden hedef seçildiği gayet anlaşılırdır.

Kürt hareketinin bu saldırganlığa yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak MİT’in Irak Kürdistanı Masası sorumlusuna yönelik gerçekleştirdiği cezalandırma eylemi bu anlamıyla isabetli bir eylem olmakla birlikte, Irak Kürdistanı’nda işbirlikçi Kürt güçleriyle PKK’nin arasında yaşanan çelişkinin geldiği aşamaya dair de bir fikir vermektedir.

KDP, Diyar Xerip’in katledilmesi başta olmak üzere, bölgenin bombalanması ve sivil insanların katledilmesine yönelik herhangi bir olumsuz tepki vermezken, MİT görevlisinin cezalandırılması sonrasında hemen harekete geçmiş, operasyonlar gerçekleştirmiştir. Başta Maxmur Kampı olmak üzere PKK’nin etkin olduğu bölgeler ablukaya alınmış, Maxmur Kampı’nın giriş ve çıkışları yasaklanmıştır.

KDP güçleri sadece bununla sınırlı kalmamış, kendi denetimleri altında olan Duhok ve Batifa kırsalında TSK ve MİT’in ortak operasyonlarına karşı ses çıkarmak şöyle dursun, bu operasyonları kendi medyalarından olumlu operasyonlar olarak aktarmıştır. (Kaynak:https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/250720194)

Bu tavır Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi açısından son derece olumsuz olmakla birlikte, TC faşizmi ve işbirlikçi KDP yönetiminin özellikle son süreçte geliştirdiği ilişkinin niteliğini anlamak açısından da önemlidir. Yaşanan bu gelişmeler, Irak Kürdistanı bölgesinde Kürt güçleri arasında yeni gerginliklere yol açmış görünmektedir. Gerginliğin sorumlusunun ise doğrudan TC’nin bölgedeki askeri, istihbari ve KDP’yle geliştirdiği ekonomik-politik ilişkiler olduğu açıktır. Yoksa özellikle KDP medyası tarafından propaganda edildiği üzere bölgede PKK güçlerinin varlığı değildir.

“Güvenli Bölge” Tartışmaları ve Rojava’yı İşgal Tehlikesi

TC faşizmi, Irak Kürdistanı’nda işgalini sağlamlaştırma adımları atarken, Rojava’yı da sıkıştırmak, baskılamak ve burada başta Kürt ulusu olmak üzere, çeşitli inanç ve milliyetlerden halkın kazanımlarını ortadan kaldırmak istemektedir. İmkan dâhilinde ise bölgeyi işgale hazırlanmaktadır.

Rojava, “güvenli bölge” ve TC devletinin sınıra yaptığı askeri yığınakla bir kez daha saldırı tehdidi altında bulunmaktadır. Geçtiğimiz hafta ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey başkanlığındaki heyet, Ankara’da temaslarda bulunurken, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie de Hesekê’de Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile bir araya geldi. Görüşmelerde TC’nin Rojava’ya sınır bölgelerinden 30 km içeriye doğru “güvenli bölge” kurulması tartışıldı.

Bu görüşmeler sürürken Rojava topraklarından Serekaniye’den Ceylanpınar’a roket atıldığı ve yaralanmalar olduğu açıkladı.

Bu gelişme daha önceden dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler arasında gerçekleşen ve dinleme kayıtları sızdırılan toplantıda; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim” dediği hatırlanırsa önemlidir. Bölgede TSK’nın ve MİT’in gerek kendi görevlileri ve gerekse de işbirlikçi güçleri aracılığıyla oldukça etkin bir faaliyet sürdürdüğü bilinmektedir.

Bölgede TSK’nın ve MİT’in doğrudan ya da dolaylı olarak düzenlediği bombalı saldırılar, suikastler vb. olduğu düşünüldüğünde, bu türden provakatif saldırıların düzenlenme ihtimali güçlüdür.

TC faşizminin Rojava’ya yönelik askeri saldırısını ve işgalini gerekçelendirmek için her türlü yol ve yöntemi deneme potansiyeli bulunmaktadır. Bu anlamıyla TC’nin tehditleri küçümsenmemeli ve mutlaka dikkate alınmalıdır.

ABD emperyalizmi ve “Uluslararası Koalisyon” QSD’nin “güvenli bölge” önerisi konusunda hemfikirken, TC’nin ise “bölge benim güçlerimin denetiminde olsun” dayatmasında bulunduğu anlaşılmaktadır. TC bu pazarlıkta elini güçlendirmek için Kobanê, Girê Spî ve Serêkaniyê sınırlarına askeri sevkiyat yapmaktadır. Böylelikle kurulması planlanan “güvenli bölge”de daha fazla rol alarak bölgenin kendi kontrolünde olmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu anlamıyla TC’nin “güvenli bölge”den anladığı tıpkı Efrin işgali ya da Bab, Ceraplus hattında işgaldir.

Rojava’nın TC faşizmi tarafından “güvenli bölge” kurma yalanıyla işgal edilme olasılığı vardır. Sorun diplomatik görüşmeler ya da savaş yoluyla çözülecektir. Şimdiki durumda bunu engelleyen ABD emperyalizminin, Rusya’nın bölgedeki çıkarları ve esas olarak da başta Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi olmak üzere, bölgedeki çeşitli milliyet ve inançlardan halkın öz savunmaya dayanan gücüdür.

Elbette ki, Komünist güçler Rojava’da bulunduğu alanlarda TC faşizminin olası işgal saldırılarına karşı mevzilerini koruyacaktır.

Çünkü biliyoruz ki; bugün Rojava’da kazanılan mevzileri savunmak, TC faşizminin hangi gerekçeyle olursa olsun işgal tehditlerine boyun eğmemek anın devrimci görevlerinden biridir.

Bu nedenle bulunduğumuz bütün alanlara TC’nin olası işgal saldırısına karşı konumlanma başta olmak üzere, işgal karşıtı çalışmayı kitle çalışmalarımızın esaslı gündem maddelerinden birisi yapmak, çeşitli alanlarda TC’nin işgaline karşı protesto gösterileri düzenlemek ve A/P propaganda çalışması yapmak gerekli ve önemlidir.

5788

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar