Çarşamba Mart 19, 2025

Sen susuyorsun çünkü...

Seni Cizre, Silopi, Nusaybin, Diyarbakır Sur, Şırnak ve Dargeçit halkıyla empati kurmaya çağırmayacağım. Çünkü sen ölmüşsün. Bu düzen sana makam ve rahat bir hayat vererek ruhunu esir almış, öldürmüş seni. Ölmüş bir ruh gömüldüğü mezarda dışarıdaki seslere sağırdır.

Sevgili okur, bu sözlerim sana değil, siyasetçileredir.

Bu gece içime taş gibi oturan bir utanç ve suçluluk duygusuyla Silopi'li bir tanıdığımı aradım. Söze nasıl başlayacağımı bilemez bir telaşla, 'Durumunuz nasıl?' diye sordum.  Yorgun, yaralı bir sesle, "Vallah perişanız, "dedi. Evinin güvende olup olmadığını merak ettiğimi söyledim. "Evim savaşın tam ortasında, top atışlarından başımızı dışarı çıkaramıyoruz, "dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, aramıza giren tedirgin bir sessizlikten sonra bana telefonda silah seslerini dinletti.

Toplar vahşi gümbürtülerle kim bilir hangi binanın alnında patlarken, makineli tüfekler takırdayarak meçhul hedeflere hışım gibi mermi yağdırıyorlardı. Silah sesleriyle sarsılarak telefonun başında donup kaldım. Nefesimi tutmuş, geceyi cehenneme çeviren patlamaları dinliyordum. İçimde uğuldayan bir çırpınmayla Silopi'ye gitmek istediğimi söyledim. "Gelirsen misafirimiz olursun; ama yardım için geleceksen boşuna gelme, " dedi.

Geceyi kalbimde yıldırımlar gibi patlayan o top atışları ve makineli tüfek takırtılarıyla isyanla dolarak geçirdim.

Telefonda dinlediğim sesler ölümün hoyrat sesiydi,  devletin şoför koltuğuna oturan AKP'nin halka karşı ilân ettiği savaşın sesi…  

Ey mikrofon gerillası siyasetçi, AKP savaş ilân ederken, peki sen neden alternatif olarak halkın önüne geçip ÖZGÜRLÜK ÇAĞRISI yapmıyorsun? Neden bu düzenle bir türlü restleşmiyorsun, neden?! Bu savaş ilânını neden bir devrim fırsatına dönüştürmüyorsun? Neden devletin savaş çarkını durduracak projeler oluşturmuyorsun?

Ey kürsü kahramanı siyasetçi, devlet seni iyi tanıyor ve senin neyi yapmayacağını çok iyi biliyor. Şehirleri yakıp yıkma ve katliam yapma cesaretini aslında senden alıyor. Yoksa Tayyip Erdoğan bu savaş ilânının kendi iktidarının sonu olduğunu bilse böyle kanlı bir yola girer miydi?

Ey demagog siyasetçi, neden susuyorsun? Susuyorsun çünkü… Beslendiğin bu düzenin ölümcül yaralar almasını istemiyorsun, çünkü bu düzenle esastan bir çelişkin yok. Kaçak güreşerek bu düzenle boğuşmayı gençlere bırakıyorsun.  Böylece kan dökülerek açılacak meydanlara şatafatlı kürsüler kurup özgürlük nutukları atmayı hesaplıyorsun.

Süslü sözlerle hendekleri savunan gençleri kutluyorsun. Bak, o hendeklerin ardında boy boy gençler ölüyor! Direnişe çağırdığın o gençler başlarına yağdırılan bombalarla paramparça edilerek öldürülürken, peki sen neredesin ey siyasetçi? Madem o gençleri hendeklerde direnmeye çağırıyorsun, neden sen de orada değilsin? O hendeklerde can veren gençlerden biri senin çocuğun olsaydı, acaba yine böyle rahat nutuk atar mıydın? Tayyip Erdoğan şehit edebiyatıyla yoksulun asker çocuğunu savaşa gönderirken, oğlu Bilâl para denizinde saltanat hayatı sürüyor. Direniş çağrısı yapıp kenara çekilen sen ey siyasetçi, bu konuda Tayyip Erdoğan'la farkın ne, onu söyle!

Nedense her direniş çağrın mutlaka ölümle sonuçlanıyor, ama sen ortada yoksun.

Gel bize bir iyilik yap ve halkın bu düzene karşı gelişmiş olan haklı tepkisini düzenin kokuşmuş bataklıklarında çürütmekten vazgeç.  Dizginleri kastığın artık yeter!

Bak, şehirler katlediliyor; insanlar ölüyor, gençler, kadınlar, çocuklar kurşunlanıyor. Bu ölüm filmini sonlandıracak bir projen var mı?

            Yoksa, peki bu sahnede işin ne? alinakmahmut@hotmail.com

65626

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Tüm Türkiye Diyarbakır Cezaevidir

Kürt işçilerine, halkına ve gençlerine saldırmak Türkiye’de normal hale getirilmiş. Kürtlere parya ve birçok ülkede görüldüğü gibi saldırılması gereken mülteciler olarak yaklaşılıyor. Amedli bir Kürt ile Yozgatlı bir Türk aynı görülmüyor. Bu ayrımcılığı da bizzat Türk devlet yöneticileri yapıyorlar. Kürtler, Aleviler ve başka kimlikten topluluklar bu ülkenin özgür ve eşit vatandaşları olarak görülmüyor. Ne anayasal ne yasal ne de toplumsal kültürde bu topluluklar eşit görülüyor. Bunu yaratan da Türk devlet politikalarıdır.

Kuşak, kuşak azalırken…(İsmail Cem Özkan )

78 kuşağı üzerine çok laf edilmeli, onların özverileri, ütopyaları, hayalleri, yaşayamadıkları gençlikleri, verilen görevi layığı ile yerine getirme telaşı, kaybettiği arkadaşının arkasında onun anısını yaşatma mücadelesi...

Bir de bugünden onlara bakış...

Rojava’nın geleceği (Mustafa Peköz)

Rojava’nın toplumsal bir örgütlenme modeli olarak ortaya çıkması ile küresel güçlerin Ortadoğu stratejisi arasında önemli bir bağ var. Bu durum doğru kavranılmazsa ve gerekli sonuçlar çıkartılmazsa bugünden geleceğe yönelik stratejinin başarılı bir şekilde uygulanması da oldukça zor olacaktır.

Rojava’yı Var Eden Sosyolojik-Politik Dinamikler

İsviçre mülteci entegre kampları: Ucuz iş gücü pazarı

İki yıla varan bir süredir İsviçre' de kamplarda yaşamaktayım. Bu süre içerisinde kendi isteğim dışında ( biri sürgün edildiğim deport kampı olmak üzere) toplam altı kampta kaldım.

Şunu net olarak gözlemlemiş oldum ki; kantonlar arası bir takım uygulama farklılıkları olmakla birlikte, tümünde sistem kesinlikle aynı temel mantıkla işliyor:  Gerek ilk kamplarda ve gerekse de entegre kamplarında mülteciler ucuz iş gücü olarak görülmekte ve kullanılmaktadır.

Tüm kamplarda, kamp yönetimi alenen TAŞARONLUK yapmaktadır.

Devrimcilik Bir Merhalelik Değil Son Nefese Dek Olmalı!

Toplumsal gelişme ve üretim ilişkilerine bağı olarak değişen sınıflar mücadelesi, tarihin her döneminde değişik biçimlere bürünerek bugünlere kadar gelmiştir.

İlk sınıflı toplum olan köleci toplumda köle sahipleriyle köleler arasındaki başlayan sınıf çatışması, sırasıyla feodal toprak ağalarıyla yoksul köylüler; kapitalist toplumda burjuvazi ile proletarya ve sınıfsız topluma geçmenin alt aşaması olan demokratik halk diktatörlüğü ya da sosyalist sistemde de eskiyle yeninin kıyasıya mücadelesi bu başlıca sınıf çatışmalarının öne çıkan göstergeleridir.

Kendini Aldatma Sanatı ( Emre Erdal)

Sanat gibi incelik ve üstün yaratıcılık gerektiren saygın bir etkinliğin, aldanma/aldatılma ve kendini kandırma gibi hiç de güzel şeyler çağrıştırmayan zihni tasarım ve edimlerle ne ilgisi var denilse yeridir. Öyle ya, toplumsal yaşamın, insan ruhunun bütün labirentlerine destursuz dalan, sorgulayan sanatın kendini ya da dışındakileri aldatma gibi misyonlarla ne işi olabilirdi?

İleri!.. Daha ileri!!! (Orhan Ünal)

Haklarını almak için gittikleri Ankara yürüyüşü dönüşü geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Tahir Çetin ve Ali Faik İnter emek mücadelemizin günümüzdeki sembolleri oldular. Onların adları unutulmayacaktır. Bağımsız Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin’in ve babasının alamadığı ve oğluna mücadelesini “miras” bıraktığı tazminatı için yılmadan mücadele eden Ali Faik’in mücadele hayatları yol göstericidir.

Peker’in İtiraflarının İşaret Ettiği Gerçek: Mafya, Uyuşturucu ve Kara Para Devleti!

Faşist mafya lideri Sedat Peker, çıtayı düşürse de itiraflarına devam ediyor. R.T. Erdoğan’la helalleşeceğine yönelik son video sonrası itiraflarına ara veren Sedat Peker, bir süre sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefine alarak açıklamalarını sürdürdü.

Avrupa’da Alevi hareketinin çıkmazı….

Alevi toplumuna dönük bütün çirkef saldırı ve katliamların ardında her zaman siyasi bir zemin oluşturulmuştur. Toplumun en kırılgan ve toplumsal çelişkinin en hassas noktasından birini oluşturması açısından da önemlidir.

Bir halkın iftiharı: Mehmet Hayri Durmuş

Yakın tarihimize göz attığımızda, önemli birçok olayla karşılaşırız. Bunlardan biri de 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'dir.

14 Temmuz 1789'da Paris halkı krallığın zulüm merkezine dönüşen Bastille Hapishanesi'ni basarak baskıya ve zulme karşı nasıl ayaklandıysa 14 Temmuz 1982 günü Amed Zindanı'nda Büyük Ölüm Orucu Direnişi'ni başlatan devrimciler de kimliksiz, kültürsüz ve inançsız yaşanmayacağını göstererek büyük bir direnişin öncülüğünü yaptı ve Kürt halkına büyük bir miras bıraktılar.

14 Temmuz yürüyüşü (Nubar OZANYAN )

Kuşlar nasıl ki dostlarında yankı bulsun diye ötüyorsa 14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçileri de açlık yiyerek uyuyan bir halkın yüreğine seslendiler.

14 Temmuz’a sadece bir özgürlük eylemi ve onur direnişi olarak bakılamaz. Köleleştirilmek istenen bir halkın aydınlatılma, eğitilme ve ayağa kaldırılma eylemidir; karanlık koridorlarda, kör hücrelerde sessizliği parçalayarak herkesi özgürlüğe çağıran bir direniş davetidir. Düşenlerin yeniden ayağa kalkması, ürkenlerin cesaretlenmesi için çalınan uyanış çanıdır.

Sayfalar