Pazar Mart 16, 2025

“Sözünde durmayan insan beş para etmez!”

“Bütün ülke halkı komünist partisinin on beş yıldır ‘Verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerekir’ sözüne uyduğunu gayet iyi bilir. Halk kuşkusuz Komünist Partisinin sözlerine ve eylemlerine Çin’deki başka herhangi bir Parti ya da grubunkinden daha fazla güven duymaktadır.” (Başkan Mao Seçme Eserler, cilt 1, s. 329)

Devrimi gerçekleştiren, sınıf savaşımında güven verici önemli adımlar atan örgütlerin en fazla önem verdiği konuların başında gelir “VERİLEN SÖZÜN TUTULMASI”. Önderlik, yönetici kademeler başta olmak üzere kadro ve militanlar, komutan ve savaşçıların devrimci savaşımda ve görev anlayışında temel itim noktası “VERİLEN SÖZÜN TUTULMASI” ilkesiyle güven verici ciddi duruşa ve pratiğe sahip olmasıdır.

İşçilere-emekçilere-ezilenlere ilişkin yapılan her açıklama, her bildiri, ağızdan çıkan her söz bir TUTARLILIK BİLDİRGESİ olmalıdır. Aydınlatmak, bilinçlendirip örgütlemek istediğimiz her işçi, emekçi, her ezilen kesim, sınıf bilinçli işçilerin sözüne, duruşuna, yürüyüş ve pratiğine güven duymalıdır. Sözler ne duvarlarda ne kağıtlarda ne de yazılı kararlarda kalmalıdır. Söz ve karar uygulanmak içindir. Söz ağızdan çıkmadan, karar kağıda yazılmadan önce düşünülüp, ölçülüp biçilerek bir kez yazıldığında ise o işaret fişeği olarak kabul edilmelidir. Eğer amaca yüksek düzeyde bağlılık temelinde söz ağızdan çıkıyor, karar kağıda dökülüyor, emekçi halkın yoksul duvarlarına yazılıyorsa o zaman ne pahasına olursa olsun bedeli ve sonucu nasıl yaşanırsa yaşansın, hareketin pratik yasalarına uygun davranmak gerekir. Yoksa boş gevezeler olunur çıkılır.

Çok zaman duvarlara, bildirilere “yoldaşların hesabı sorulacaktır” diye yazılır. Eğer bu yönlü düşünsel netlik, pratik hazırlık, düşman hakkında kapsamlı ve detaylı bir keşif üzerinden bilgi elde edilmemişse, hesap sorucu militanlar hazır değilse, önce kalemi eline alanın “hesap soruculuk” konusunda kafası net değilse o zaman “yoldaşların hesabını soracağız” ifadesini yazıp yazmamak konusunda kırk kez düşünmesi gerekir. Devrimci tutarlılık bunu gerektirir. Sipariş üzerinden “hesap sorulucuk” örgütlenmez. “Mevzileri boş kalmayacaktır” deniliyorsa eğer, böyle bir fikir ortaya konuyorsa, bu tarzda bir karar alınıyorsa, duvara-kağıda işleniyorsa o zaman gerekleri yerine getirilmelidir. Yani önce bu kararı alanlar, fikri ortaya atanlar “boşalan mevzileri”doldurmak için harekete geçmelidir.

Başta komünist önder Kaypakkaya yoldaş olmak üzere  Süleyman Cihan, Mehmet Demirdağ, Sefagül Kesgin yoldaşların önderlik tarzı böyledir. Onlar bir tutarlılık felsefesinin gerçek özneleriydi. Savunduklarını yaptılar. Aldıkları kararlara önce kendileri uydular. Süleyman Cihan, faşist diktatörlüğün saldırganlığının arttığı en karanlık günlerin yaşandığı 12 Eylül günlerinde ülkede partiye önderlik etme görevini terk etmedi. Proletarya partisine karşı yapılan ilk örgütsel darbenin ardından bölgesel döneminde yaşanan dağınıklığı örgütsüzlüğü tersine çevirmek için bizzat kendisi görevin başında yer alarak, büyük bir çaba ve emek ortaya koyarak parti güçlerini örgütlemeyi-birleştirmeyi başardı.

Partiyi yaşadığı kriz ve kaos ortamından çıkarmak için her türlü bilinçli-örgütlü çalışmayı yerine getirmek için canla başla çalıştı. Zoru tercih etti. Gerekirse bedel ödemekten korkmadı. Kaypakkaya yoldaşın duruşunu örnek aldı ve devam ettirdi. Keza Demirdağ yoldaş da partide yaşanan tasfiyecilik sürecine en etkili ve örgütlü  müdahaleyi yaparak sorumlu düzeydeki yoldaşlarıyla birlikte güçleri toparlayıp birleştirdi.

Demirdağ ve Sefagül yoldaşlar savaş alanının komutanlığına, önderliğine sadece düşünsel eğilim olarak katılmadılar. Bizzat pratik olarak yer alıp devrime hizmet ettiler. Savaş alanlarına önce kendileri gittiler. Yoldaşlarından önce kendileri büyük bedel ödediler. Ve bundandır ki devrimci, tutarlı olana ait ne varsa hafızalarımızda yazılı kalan onlar oldu.

Komünist önder Kaypakkaya yoldaş sadece devrimci bilimin parlayan yıldızı değildi. Aynı zamanda bizzat komutandı. Şafak revizyonistlerine karşı ideolojik mücadelesinde onların hemen her konudaki tutarsızlıklarını mahkum ederek güçlü ve nitelikli bir kopuşu sağladı. Niteliksel bir sıçrama yaptı. Teori ve pratiği birleştirmede TUTARLILIK. Eleştiri-Özeleştiri ilkesinde TUTARLILIK. Silahlı mücadeleyi uygulamada TUTARLILIK hattını bir önderlik ve yoldaşlık tarzı olarak benimseyip uyguladı.

Proletarya partisinin önderleri Cihan, Demirdağ, Sefagül yoldaşlar “silahlı mücadelenin sadece sözünü” etmediler. “Silahı mücadeleyi belirsiz bir geleceğe erteleme hatasına” düşmediler. “Hem partinin hem de ordunun silahlı mücadele içinde inşa olacağını” savunarak, tamamen tersi yönde bir yaşam-duruş ve pratiğin sahibi olmadılar. “Militan mahalli kadroların her türlü gerici bağlarını koparıp bunları profesyonel mücadeleye çekmek yerine onların gerici bağlarıyla” uzlaşmadılar. “Halk savaşının uzun çetin zor bir mücadele olması” gerektiğini sözde tekrarlamadılar. Devrimci savaşım içinde “yenilgi ve başarızlıklardan” korkmadılar. “Sağcı pratiklerini gizlemek için keskin sloganlar” haykırmadılar. Bizzat savaşın içinde son sözlerini söyleyip toprağa düşerken savaş sloganlarını haykırdılar. Hareketin her türlü imkanını kendilerini yaşamak için değil silahlı savaşı büyütüp geliştirmek, sağlamlaştırıp yaygınlaştımak için kullandılar.

Proletarya partisinin önderleri “Bugün ülkemizde devrimci mücadele çok önemli bir noktaya, silahlı mücadele yolunu tutmayan bir akımın bunun adı isterse komünist hareket olsun, kitlelerden tecrit olacağı bir noktaya ulaşmış bulunuyor” tezini bir eylem kılavuzu işaret fişeği olarak benimseyip, büyük düşündüler, büyük savaştılar. Geriye büyük yoldaşlık bıraktılar. Sınıf savaşımının en çetin, en zorlu görevlerinin bizzat başında bulundular. Çok iyi kavradılar ki sadece silahlı mücadeleden sözde bahsedip özde buna uygun konumlanmayanlar, örgütü ve yoldaşlarını bu yönde harekete geçirmeyenler “sınıf mücadelesinden kopuk laf ebeleri” olacaktır.

Ve yine çok iyi bildiler ki Kaypakkaya yoldaşın önderliğin  inşasına ilişkin tespiti, ülkeden uzakta savaşa, halka, yoldaşlara yabancı yerlerde değil tam da “Komünist önderlik, bugün ülkemizde silahlı mücadelenin alevleri içinde doğup gelişebilir” gerçeğini kılavuz edinip bu düşünceye uygun bir pratiğin sahibi ve özneleri olmayı başardılar.

48818

Bir Tabut Daha Çıkmasın Diyorsak… – Hevi Devrim

Bir hafta içinde hapishanelerden üç tabut çıktı. İlki Garibe Gezer’indi. Hani yaz aylarında süngerli odada işkencenin her türlüsü ile, taciz ve tecavüzle, teslim alınmaya çalışılan Garibe Gezer. Yaşadıklarına bedenini ipe gerip bir protesto eylemiyle karşı çıkan Garibe Gezer.

Bir Canavarmışım Gibi Subaylar Beni Görmeye Geliyordu

İnsanlık tarihinin en korkunç işkencelerinin yaşandığı Diyarbakır Cezaevi'nde hapis yatmış 700 kişinin verdiği suç duyuruları üzerine geçtiğimiz günlerde Diyarbakır Başsavcılığı bir soruşturma başlattı.

Savcılık, suç duyurusunda bulunanların ifadelerini almaya başlarken Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na başvurarak, dilekçelerde adı geçen işkencecilerin şu an nerede bulunduklarına dair bilgi istedi.

Hücrem demir, yürek demir! (Nubar OZANYAN)

Amed Zindanı’nda ağır zulüm koşullarında mısralara dökülen acılar, ortaya konan direniş kavganın ve onurun şiiri olur. Yıllar geçmesine karşı halen kulaklarımda çınlar. İşkence ve zulmün vicdansız ve sınırsız olduğu Amed Zindanı’nda duyarlılıkla okuduğumuz sevgili Hasan Hayri Aslan arkadaşın şiiri gelir aklıma.

Aradan kırk yıl geçmesine karşı zayıflayan hafızama ilmik ilmik işlenen mısralar kavga kimliğimin parçası oluyor.

Elimiz Yakanızda, Kavgamız Yüreğinizde Korku Olacak !(Hülya Onur)

Tam betimleme olmayabilir belki ama „Bir toplumun demokrasi düzeyini anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakın…‘ mealinde bir söz vardı. Buna kadınları da eklemek yerinde olurdu. Çünkü toplumun ana öğesi, bir çok alanda öncüsü ve var edici öznesi, en çok üreten ama emeğinin en az görüleni, görünmez emeğin sahibi kadın sadece sistemin değil, sistemin çok yönlü imtiyaz tanıdığı erkeğin de sömürü ve baskısını üzerinde hisseder, yaşar.

TKP-ML Avrupa Komitesi: “Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!”

“Güçlü Bir Örgütlülükle Daha Büyük Adımlar Atalım” Şiarıyla Düzenlediğimiz

Avrupa Konferansımız Başarıyla Gerçekleştirildi!

 

Partimizin 24 Nisan 2019 tarihinde açıkladığı 1. Parti Kongremiz, tüm faaliyet alanlarının yeniden ve daha ileri düzeyde örgütlenmesi için konferanslar düzenlenmesi kararı almıştı.

Kapitalizm: Kriz, Faiz, Enflasyon Ve “Karanlık Ormanda Islık Çalmak”

Başlığa bakılırsa, kapitalizm kriz ve enflasyondan ibaret olduğu sonucuna varılabilir. Elbette bu eksik ve tam olarak kapitalizmi anlatmaz. Kapitalizm toplumlar tarihinin belli bir sürecinde ortaya çıkan ve kendisinden önceki toplumlar gibi belli bir yaşam süreci olan geçici toplumsal bir sistemdir. Gelinen aşamada, işçi sınıfı ve doğanın üstüne bir kabus gibi çöken bu sistemin ömrünü, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıf mücadelesi belirler. Bu anlamda da, kapitalist sistem sonsuz değildir ve bütün koşullar bu yüzyıl içinde işçi sınıfı tarafından yıkılacağını göstermektedir.

Monte Melkonyan (Komutan AVO) Nubar Ozanyan

Tarihe bakalım. Her halkın mutlaka kahramanları vardır. Egîdleri vardır. Özgürlük düşünde yaşattığı ve büyüttüğü birer Che’si vardır. Yerkürede zulüm ve adaletsizlik var olduğu sürece Egîdler ve Cheler asla eksik olmayacaktır.

Yirminci yüzyılın en utanç verici soykırımını yaşayan Ermeni halkının da Egîdleri yani fedaileri olmuştur. Fedai adını, özgürlük uğruna canını feda etmekten çekinmedikleri için almışlardır. Nasıl ki, Kürtlerin fedaileri ve fedai hareketi varsa Ermeni halkının da fedaileri olmuştur. Ve disiplinli bir fedai hareketi yaratmışlardır.

Kırk Katır Yerine Kırk Satır Ya Da Sosyalizm! (Arif Alıç)

Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma sürmektedir.

Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri karşıdır.

AKP’nin Gitmesi Çözüm Mü?

TC devletinin ’90lı yıllarda içinden çıkmakta zorlandığı ekonomik ve siyasi bir dizi kriz sonrasında, temelleri bir grup Refah Partilinin 1998 yılında ABD ziyaretiyle atılan AKP iktidara getirilmişti.

Geride kalan yaklaşık 20 yıllık süreçte Türkiye hakim sınıfları AKP’den maksimum fayda elde ederlerken; işçi sınıfı ve emekçiler ise bugünlerde daha görünür şekilde ortaya çıkan sefalet ve işsizlik koşullarında yaşamaya mecbur edildiler.

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:PKK’nin 43. Direniş Yılını Kutluyoruz!

Partiya Karkêran Kurdistan-PKK’nin (Kürdistan İşçi Partisi) 43. kuruluş yılını en içten devrimci duygularımızla selamlıyor, geliştirilen mücadelede, elde edilen kazanımlarda başarılarının devamını diliyoruz.

Kristal geceler, kırılan ve sokaklara yayılan camlar (Nubar Ozanyan)

Tarihe geçen kanlı katliamlardan biridir, Kristal Gece. 1938 yılının 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gecesi, Naziler tarafından Yahudilere karşı düzenlenen saldırılarda ev, işyeri, okul, hastane, sinagog ve mezarlıklar yakılıp yağmalandı. Yahudilere karşı sürek avı başlatıldı. Ardı arkası kesilmeyen yağmalama, kundaklama, tutuklama ve pogromlar devam etti. 30 bin Yahudi erkek, “Yahudi olmak” suçundan tutuklandı. Yüzlercesinin ortadan kaybolduğu toplama kamplarına gönderildiler. Okullar, kamuya açık mekanlar Yahudi genç ve çocuklarına yasaklandı.

Sayfalar