Cumartesi Mart 1, 2025

TC’nin Fırat Seferi ve Etnik Çalışma Planı

TC devletinin Afrin saldırısı ve ardından gelen İdlip anlaşması ile beraber yeni gündem Minbiç ve Fırat’ın doğusu oldu.

Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren birçok açıdan asimetrik bir savaşın anatomisi çizildi. Bilindiği üzere Asimetrik isyan belli kozların ileri sürüldüğü yada bölgede güçlerin desteklenerek taktiksel ortaklığın geliştirildiği ve bu biçimde masada emperyalistlerden çok mevcut güçlerin olduğu bir savaş biçimidir.

Bölgedeki tekfirci, fundamentalist faşist hareketlerin desteklenmesi ile başlatılan savaş bugün belli bir evreye gelmiştir. Tarihsel haksızlığı gidermek ve bunu bir kazanımla taçlandırmak için isyan ve zafer bayrağını dalgalandıran Kürt Ulusal Hareketi (KUH) bugün emperyalistlerin ve onların bölgesel müttefiklerinin ablukası altına alınmak isteniyor.

DAİŞ’e karşı mücadelede simgeye dönüşen ve birçok devlet tarafından da desteklenmek zorunda kalan KUH bugün emperyalistlerin imtiyaz programına çekilmek istemektedir. TC ABD ve Rusya kapsamında YPG belli bir alana sıkıştırılmak ve belli bir harita ekseninde ABD’nin güdümünde bir stratejik ortağa dönüştürülmek istenmektedir.

Erdoğan’ın Soçi mutabakatında “YPG bölgelerinde yeni güvenli bölgeler inşa edeceğiz” diyerek ilan ettiği saldırıya zaman aralığında iki temel konu dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi TC’nin emperyalistlerin desturu ile KUH’ne  karşı elinin rahatladığı, ikincisinin ise Rusya ve TC arasında Fırat’ın Doğusu konusunda taktiksel bir işbirliğinin varlığıdır.

ABD’nin YPG’yi desteklemesi konusunda ciddi bir handikap yaşayan ve bunun bir sonucu olarak iç politikada bir kriz ile karşı karşıya kalan faşist iktidar, Suriye’de YPG’ye karşı Rusya ile belli taktiksel ortaklıkta anlaşmıştır. Öyle ki Erdoğan’ın Soç mutabakatında Fırat’ın doğusunun Türkiye açısından tehdit olduğunu belirtmesini, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit, ABD’nin kontrolündeki Fırat Nehrinin doğu yakasından yükseliyor” açıklaması takip etmiştir.

Rusya’nın KUH konusunda takındığı bu ilk farklı tavır Rusya ve TC arasında yapılan ve iki farklı imtiyazın bir araya geldiği bir saldırı ortaklığıdır. Hava sahalarının açılması  bu ortaklığın bir ürünüdür.

Afrin saldırısı ve bu bölgenin denetiminin ele geçirilmesi bu sürece denk gelmiştir. Ancak yeri gelmişken belirtelim. Afrin saldırısı TC’nin bir zaferi olmaktan çıkarak bir anlaşma neticesinde YPG’nin bölgeyi terk etmesi ile sonuçlanmıştır. Bu konuda YPG gerekli açıklamalar yapmış Türk basını bunu inkar etse de bölgedeki mevcut savaş seyri bunu göstermiştir. Ayrıca bölgeye gönderilen askeri kuvvetlerin bölgedeki savaş süreci ile herhangi bir bilgi paylaşımının yasaklanasına ilişkin tebliğ  tebellüğ bölgesi de sunularak konu emir altına alınmıştır.

Tüm bu saldırıların ardından ve Soçi mutabakatını izleyen süreçte İstanbul zirvesinin takiben 28 Ekim gününden başlayarak Fırat’ın Doğusu’na yönelik saldırılar başlamıştır. TC ilk olarak Kobane’e bağlı Zor Mağar, Eşme ve Çelikli köylerinin bombalamıştır. Bu saldırılarını takiben Tel Abyad’a da saldırılar gerçekleştirilmiş sivil halk katledilmiştir. Bu saldırıların en yoğun olanı ise 31 Ekim günü gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı önce 2018 Mart ayında gönderilen askeri birlikler ile Muş, Elazığ, Dersim, Bitlis, Siirt ve Amed’teki askeri birlikler yer değiştirmiştir.

DAİŞ Kullanışlı bir Argüman

ABD emperyalizminin “terörizm ve küresel savaş” politikası kapsamında gerçekleştirdiği bir  saldırının benzerini ancak yapay olanını TC kullanıyor. Cerablus konusunda DAİŞ’i bahane eden TC ABD’nin itirazını olmaksızın bölgeye girmiş ve DAİŞ çetelerine TSK üniforması giydirerek bölgede zafer ilan etmiştir.

Suriye’de savaşın politik argümanına sığınan ve milli mücadele fetvaları ile bekasını üreten AKP aslında mevcut savaş ile mevcut iktidarın krizde olduğunu ilan ediyor. İç politikada Kürt ulusal hareketine karşı şovenizmi körükleyen politik felçlik, uluslararası alanda da mevcut savaş için DAİŞ’i bahane ediyor.

Gülen Cemaati, Halk Bankası Davası, Nato  Ortaklığı konusunda ABD ile yaşadığı krizi bahane eden TC ABD’yi sıkıştırmaya ve şantaj politikalarını hayata geçirmeye devam ederken bunun küçükte olsa nimetlerinden yararlanmaktadır.

Minbiç’te ABD ile gerçekleştirdiği ortak devriye ve Umm Al Tulved köyündeki Şeyh Sitef noktasını devralması bunun açık  örneğidir. ABD ile TC arasında bu çıkmaz ilişki TC’ye belli bir nefes aralığı sağlasa da bu nefes ABD’nin SGD ile Tel Abyad’da yaptığı ortak devriye ile kesildi.   TC devleti tüm bu planlarını DAİŞ bahanesi ekseninde gerçekleştirme istese de Trump’ın 1 ay içinde DAİŞ’ten eser kalmayacak açıklaması ile öneli kozunu yitiriyor.

Bu kapsamda ise elinde iki seçenek kalıyor.  Ya ABD’nin politikalarına mutlak uyum sağlayacak ya da Rusya’nın ve Suriye merkez hükümetinin politik argümanlarına sığınacak.

Bu konuda net bir şık belirlemek zordur. Ancak 6 Aralık günü ABD Genel Kurmay Başkanlığının Suriye’nin Kuzeyinde bir ordu yaratacağına dair açıklama TC’nin telaşını ikiye katlamıştır.

TC’nin Bölgedeki planı

TC devleti ilk günden itibaren bölgede kendi iç  politikasına benzer bir modeli hayata geçirmek istiyor.

İç politikada şovenizm ile ayakta kalan AKP Suriye’deki politik hedefine bir şovenizm ile güçlendirmek istemektedir. DAİŞ’e destek veren Arap aşiretlerin KUH’ne karşı kullanmak adına Minbiç’te istihbarat ve propaganda çalışmaları yürütüyor. Bu kapsamda  bugün olası bir operasyon için yapılan hazırlıklar bu Arap savaş aşiretlerini devreye sokacak ya da onları kendi politik hedefleri açısından güçlendirip bir kaleye dönüştürecek bir amaca sahiptir.  ORSA gibi TC’nin stratejik hedeflerini belirleyen kimi kuruluşlar bu konuya ağırlık vermektedir. Öyle ki Minbiç operasyonunda kendilerine destek veren Arap aşiretleri kadar Kürt aşiretlerinin olduğunu  söylüyorlar.

Bugündeki tartışmaların ve operasyonun ana hattını bu yöntem oluşturmaktadır. Operasyondan bahsedilirken bunun olası olduğunu ve münferit planlarla ilerleyeceği söz konusudur. Esas amaç kaos ve kendini bir muhatap kılmaktır.

Zira TC Fırat’ın Doğusu’nu ele geçirmek gibi bir stratejiyi hedeflemesi demek ABD ile iplerini koparması demektir. Bu bakımdan meseleyi tam ve kavramsal bir operasyon ile dillendirmiyor.

Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’na dönük zaman zaman yapacağı saldırılar diplomatik anlamada kendini gündem etmek ve şantaj politikasını gütmek amacıyladır.  Öyle ki  bunu yaparken de mevcut seçimlerden  yerel zaferlerle çıkmayı hedefliyor. TC’nin Suriye’de DAİŞ ile perçinlediği mezhepsel iç savaşa boyut katarak –etnik savaşa döndürme çabası söz konusudur.

Savaşı kendi seyri içinde salt saldırı ve savunma endeksli tartışamayız. Mesele savaşın siyasal ve diplomatik alanda nasıl planlandığıdır. Dolaysıyla tek bilinen gerçek savaşta milletçi argümanlarla halk kitlelerinin düşmanlaştırılmasıdır.

TC’nin hedefi bölgede kontrol edilemeyecek ya da etkisi uzun sürecek bir etnik savaşı körükleyerek Suriye’nin siyasal sürecinde önemli bir sandalye kapmaktır. Tüm çabası bundan ibarettir.

Bir ÖG okuru 

18273

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar