Cuma Ocak 10, 2025

Tek Yol Birleşik Devrim-Taylan Ateş

Biliyoruz, makalenin başlığı bilindik, bir o kadar da klasik oldu. Ama ne yaparsınız, Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıfları en pespaye görüşlerle, sokaktaki insanın bile artık inanmadığı öneri ve düşüncelerle aldatılmaya çalışılırsa ve bunda ısrar edilirse bize düşen de devrimci çözüm biçimini ısrarla ve defaatle öne sürmektir.

Sosyal reformist partilerin ve uzlaşmacı küçük burjuvaların ortak noktası, yani aralarındaki tüm farklılıklara rağmen birleştikleri ortak nokta, iki ülkenin emekçi sınıflarını düzen içinde tutacak çözüm önerileri ileri sürmektir. Günümüz somutunda bu ortak nokta, seçimdir.

Bu ortak noktada birleşen politik güçlere, yine günümüz somutunda, gerici-faşist burjuva muhalefeti eklemeliyiz. Böylece tablo tamamlanmış oluyor. Karşımızdaki tablonun ana hatları şöyle belirmiş bulunuyor: Sosyal reformistler, uzlaşmacı küçük burjuva parti ve çevreler, liberal tayfa, bunların tümü, tekelci kapitalist düzenin içinde bulunduğu ağır ekonomik krizden ve bu krize eşlik eden politik krizden çıkış yolu olarak seçimleri işaret ediyorlar.

Ekonomik krizin ağırlığından söz etmeye gerek yok. Herkesin yaşadığı, gördüğü, iki ülkenin emekçi sınıflarının derin bir açlık ve yoksulluğa itilerek acısını çektikleri bir kriz. Elbette, iki ülkenin emekçi sınıfları, yoksul kitleleri, kadınları bu krizden çıkış yolu arıyorlar. Yukarıda işaret ettiğimiz politik güçlerden oluşan bulamaç tek bir ses biçiminde çözüm olarak emekçi sınıflara sandığı-seçimi işaret ediyorlar.

Örneğin, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu sömürü düzeninin krizine çözüm olarak şunu öneriyor:
“TÜSİAD Başkanı ile konuştum herkesin konuşması gerektiğini söyledim. Şu an seçim ilan etseler yarın ülke toparlanır. … Bu akşam desinler bunu, yarın toparlanırız.”

Herkes zaten konuşuyor. Evde, sokakta, alışverişte, kahvehanelerde, otobüs, vapur, tren akla gelebilecek ne varsa bütün toplu taşıma araçlarında, iki emekçinin, yoksulun bir araya geldiği her yerde insanlar bu krizi zaten konuşuyorlar. Bunu bilmemesini Kılıçdaroğlu’nun cehaletine verip geçelim. İlgimizi çeken nokta bu değil, onun şu sözleri: “Şu an seçim ilan etseler yarın ülke toparlanır.”Kılıçdaroğlu’nu eleştirecek değiliz. Tüm emekçilerin, tüm yoksulların akla gelebilecek her yerde kriz ve politikayı konuştuğunu bilmeyecek kadar cahil ve toplumdan bihaber olan bu adam, temsil ettiği burjuva sınıfın çıkarlarına uygun olanı yapıyor.

Peki ya emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının çıkarlarını savunur görünüp bu burjuva temsilciyle aynı dili, aynı düşünceyi, ekonomik ve politik krizden çıkış için aynı öneriyi, seçim ve sandığı gösterenlere ne demeli? Bütün sosyal reformist partilerin, çevrelerin, uzlaşmacı partilerin, liberallerin isimlerini aynı torbaya doldurup torbadan rastgele bir isim çekilse onun Kılıçdaroğlu ile aynı çözüm yolunu, aynı önerileri yaptığı, yani seçim-sandık etrafında döndüğü görülecek. İşte bir örnek:

“Bu iktidar derhal istifa etmelidir. Derhal seçime gitmelidir. Eğer bu iktidarı göndermezsek, sandığı getirmezsek gelecek sene bu seneyi mumla arayacağımız felaketlerle dolu olacak.”

Benzerlikten öte, politikada, düzenin krizine ve bu krizin çözümüne ilişkin önerilerde aynılık işte bu kadar.
Kılıçdaroğlu ve partisi, temsil ettikleri burjuva sınıfın çıkarlarına uygun olanı yapıyorlar ve bu anlamda kendi iç tutarlılıklarından söz edilebilir. Peki ya CHP-İYİP vb. benzeri gerici faşist partilerle aynı çözüm önerilerine sahip sosyal reformist partilere, onların çevrelerinde dolananlara, uzlaşmacı küçük burjuva partiye ne demeli? Bunlar sözüm ona emekçi sınıfların, Kürt halkının, yoksul kitlelerin çıkarlarını savunuyor; bu toplumsal kesimlerin politik temsilcisi olma iddialarında bulunuyorlar. Düştükleri durum şudur: Emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının özgürlük hakkını savunur görünmek ama pratikte, gerçek yaşamın içinde burjuva sınıfın çıkarlarına uygun politikalar izlemek.

İşçi sınıfının, emekçi halkların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının, kadınların gerçek kurtuluşu, gerçek çıkarları, burjuva sınıfın çıkar ve politik çözümleriyle uyuşmaz. Devrimin toplumsal güçlerinin sınıf çıkarları, düzenin ekonomisiyle, politikasıyla, kurumlarıyla içine düştüğü ağır kriz koşullarından bu düzeni yıkmak için yararlanmayı gerektirir. Düzenin ağır, yıkıcı bir ekonomik ve politik kriz içinde olduğunu bu sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti, bunların etrafında dolananlar; hepsi biliyor ve kabul ediyorlar. Daha da ileri gidiyor ve dinci faşist iktidarın yıkılmasının kesin olduğu iddiasında bulunuyorlar.

Fakat tüm bunlardan çıkardıkları sonuç, gerici-faşist “millet İttifakı”na, iktidar olması için, destek olmak. Kandil’i yerle bir etme sözü veren Kılıçdaroğlu’nu, faşistliği tartışma götürmeyen Akşener’i, bunlardan aşağı kalmayan Davutoğlu ve Babacan’ı, Sivas katliamında, katillere “gazanız mübarek olsun” diyen Karamollaoğlu’nu hükümete taşımak için “seçim” istemek…

Oysa, dağda savaşan bir gerillanın dahi devrimin koşullarının olgunlaştığını gördüğünü daha önce aktarmıştık. Tekrar aktarmakta hiçbir sakınca yok. Gerilla Armanç Devrim, bulunduğu o sınırlı koşullarda bile şunları söyleyebiliyor: “Bugün devrim koşulları olgunlaşmış olarak karşımızda durmaktadır.”

Tekelci kapitalist düzenin içinden geçmekte olduğu ağır kriz koşullarında atılacak tek şiar “Şimdi Devrim Zamanı” olmalıdır. Devrim koşullarının olgunlaşmış olarak karşımızda durduğu bir zaman kesitinde başka her türlü çözüm yolu burjuvazinin işine yarar. Zaman kazanmasını, düzenini restore etmesi için fırsat yakalamasını sağlar, ona soluk aldırır.

“En geniş demokrasi ittifakı” elbette gereklidir. Ama bu lastik gibi her tarafa çekilebilen bir ifade olmaktan çıkarılmalı; somut, net biçimde ortaya konmalıdır. “En Geniş Demokrasi İttifakı” işçi sınıfının, emekçi halkların, yoksul kitlelerin, kadınların bir devrim programı etrafında bir araya getirilmesi biçiminde anlaşılmalıdır. İlk anlaşılması gereken budur. Şüphesiz, burjuva egemenliğin yıkılmasını ilk ve başlıca amaç edinen politik güçler böyle bir ittifakın parçası olabilirler ve olmalılar da.

Demokrasiyi kazanmak bir devrim meselesidir. Tekelci sermaye egemenliği ve faşist devlet, bütün kurumlarıyla ayaktayken emekçi sınıflar için, ezilen halklar için, yoksul kitleler ve kadınlar için bir demokrasiden söz edilemez. Birinin olduğu yerde diğeri olmaz. Devrimin toplumsal güçleri için, yani iki ülkenin işçi sınıfı, emekçileri, yoksul kitleleri için demokrasi, ancak silahlanmış halkın gücüne dayanan bir iktidar söz konusu olduğunda mümkün olur. Bu, emeğin iktidarıdır, halkların iktidarıdır, devrimci demokratik iktidardır.

Çözüm, birleşik devrimle bu iktidarın kurulmasında. Ve bu, hiç olmadığı kadar mümkün hale gelmiştir.
Şimdi Devrim Zamanı.

4243

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar